“…dosdoğru koşuyor, dosdoğru… nereye gittiğini bilmeden… yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor… ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi uluyor… ama koşuyor, koşuyor, koşuyor, ne sağa bakıyor, ne sola, haykırarak, elinde kanlı hançeriyle, korkunç koşusunu sürdürüyor… köylerdeki insanlar bu Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler… o gelirken uyarmak için “Amok! Amok!” diye haykırırlar ve herkes kaçışır ama o bunları hiç duymadan koşar, önüne çıkanı devirir…”*
Vur gözüne vur, diye bağırıyor biri diğerine. Biri hırsını alamayıp kaskını fırlatıyor. Saçlarından sürükleyip tokatlıyor bir genç kızı öteki. Kendisinin yarı boyundaki kızı coplayıp duruyor başka bir polis, kız tekmeler savuruyor korunmak için. Yürüyüp gidiyor başka bir kurban bulmaya. Ellerindeki, gaz fişeği, plastik kurşun atan silahlarla kafaları hedef alıyorlar özellikle. Birilerinin elinde hançer olduklarının farkında değiller ya da düşünmüyorlar. Durmadan kan damlıyor hançerin ucundan. O kanla beslenenler gözü kara koşusuna devam ediyor son sürat. Sokak eylemlerinden sonra ortaya çıkan görüntüler ürkütücü. İnsanlıktan nasıl çıkılırın destanını yazmaya devam ediyorlar. Yine on yaşında bir çocuğu gaz fişeğiyle vurdular. Bir çocuğu daha vurdular! Ölümün eşiğine getirdikleri Mehmet Ezer ölüm tehlikesini atlattı ama itirazı olan ve sesini duyurmak isteyen herkes için tehlike sürüyor.
Güvenlik kuvvetleri dediğimiz birimi imleyen sözcüklerin içindeki “güven” kelimesi nasıl da sırıtıyor. Kim güvenebilir çocuklarımızın katillerini bünyesinde barındıran bu karanlık güruha. İşlenen cinayetler cezasız kaldıkça, öldürmeyi kendinde bir hak gören; yaralamalar, sakat bırakmalar, hakaretler, ihmaller zaten suç sayılmadıkça müdahalelerini, dozu gittikçe artan sertlik ve acımasızlıkla uygulayan polisler; önünün alınamayacağı tehlikeli bir kara orduya dönüşüyor. Bu orduyu idare ettiğini sanan komutanlar, yarattıkları canavarın bir gün kendilerini de yok edeceğini görmeden önlerinde koşmakta, saldırın, vurun, öldürün emirlerini rahatlıkla savurmakta. Gücünü karanlık geçmişinden alıyor doğal olarak. Faili devlet dediğimiz aydınlatılmamış nice cinayetlerin, kayıpların sorumluları geçmişte olduğu gibi bugün de bu “güvenli” ordunun içinde rahatlıkla korundular, korunuyorlar.
Maalesef alışık olduğumuz danışıklı bir dövüştür, polisin devleti, devletin polisi koruması. Şu anki hükümetin on iki yıldır koluna taktığı cemaate bu birimi teslim etmesiyle iyice kontrolden çıktı. Gezi direnişi sırasında ve sonrasında işlenen cinayetlerin vebali, kol kola girmiş kendi çıkarları için ülkeyi bir bataklığa sürükleyen bu iki unsurun boyunlarında eşit olarak asılı. Hangi ganimeti paylaşamadıklarını bilemediğimiz, postu kurtarmak derdiyle sürekli birbirlerini suçlayan cemaat ve AKP birlikteliğinin, sona erdiği anlaşıldığına göre bunun sonrasında oradan oraya sürüklenen, şaşkın tavuğa dönen yüzlerce emniyet mensubunun ne hissettiği merak konusu.
“Türkiye’de 340 bin polis, 205 bin jandarma ve 240 bin özel güvenlikçi olmak üzere toplam 785 bin güvenlik elemanı görev yapıyor. Şimdi bir de on bin ‘koruma memuru’ alacaklarmış. Kaç MİT’çi olduğunu bilemediğimiz için hesaba dahil edemeyeceğiz. Fakat bu kadarı bile her yüz kişiye bir güvenlikçi düştüğünü gösteriyor. Ya da her 25 aileye bir güvenlikçi diyebiliriz. Bir apartman halkı, veya iki diyelim.
“Salt bu sayılar bile insanın içini karartmaya yeterli. Bu devlet güvenliğe doymuyor. Ne kadar güvenliğe ağırlık verse de korkuları geçmiyor. Polis devleti mi, değil mi, bilmem. Ama bunun normal olmadığı çok açık.”**
Kendini güvende hissetmedikçe elinde sıkı sıkı tuttuğu bu hançere daha çok sarılıyor devlet, sarılmaya da devam edecek bu gidişle. İtirazlara, eleştirilere tahammülsüz iktidar sarhoşlarının kanlı koşusu sonsuza dek sürmeyecek elbet.
Stefan Zweig’ ın Amok Koşucusu kitabına adını veren aynı adlı öyküden alıntıladığım girişin devamı şöyledir:
“… sonunda kuduz bir köpeği vururcasına vurup öldürürler onu ya da ağzından köpükler çıkararak yere yığılıp kalır…”.
Devleti kendine kalkan etmiş polisler, onların amirleri, valiler, bakanlar ve en tepedeki. Gözleri kararmış şekilde korkunç bir koşunun içindeler. Bu koşuya farkında olarak olmayarak katılan muhalefetteki CHP, MHP. Bu toplu cinnetin ortasında kalan halk.
Duyuluyor mu? Birileri durmadan bağırıyor. AMOK! AMOK! (NG/ÇT)
--
* Amok: Bir tür cinnet halinin Malezya’daki karşılığı. Stefan Zweig, Can Yayınları, Amok Koşucusu, Sf:101
** Bülent Danışoğlu, Devletin Polisleri Polislerin Devleti, www.bianet.org, 13.05.2013