Bağımsız Araştırmacı Dr. Zeynep Gönen'in Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 29. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye attığım imza sebebiyle tarafıma yöneltilen suçlamaların bulunduğu iddianameyi okudum. Kısaca bu imzanın terör örgütü propagandası olduğunu söyleyen bu iddiaları kabul etmediğimi belirterek başlamak istiyorum.
Aynı bildiriye imza atıp savunmalarını yapan pek çok akademisyen oldukça ayrıntılı ve çeşitli sebepleri ortaya koyarak bu suçlamaların neden temelsiz olduğunu dile getirdiler.
Ben de savunmamda özellikle onların da belirttiği bazı konular üzerinde durmak ve bu sebeplerden dolayı suçlamaların yanlışlığının altını çizmek istiyorum.
Öncelikle attığım bildiri eleştirel nitelikte bir metindi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir takım pratiklerini eleştiriyor ve onun demokratik ve barışçıl bir şekilde hareket etmesini talep ediyordu. Bu eleştiri öncelikle bir vatandaş olarak ifade özgürlüğümün bir parçasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin hem kendi anayasası hem de uluslararası anlaşmalara attığı imzalar ile ifade özgürlüğünü koruyacağını, herkesin düşüncelerini ifade edebilme hakkı olduğunu kabul eder.
İçinde hiçbir şekilde şiddete destek vermeyen, şiddete çağırmayan, sadece eleştiri yönelten ve barışçıl bir çözüm için devletin harekete geçmesini talep eden bir metin de ifade özgürlüğünün kapsamındadır.
Bu sebeple imza attığım bildirinin içerdiği ifadeler bu kapsamda değerlendirilmesi gerekirken, terör örgütü propagandası olarak tasvir edilmesi demokratik ve hukuki değerlerle bağdaşmamaktadır. Aksine bu tip suçlamalar bu değerleri derinden yaralamaktadır.
Bildirinin çıkışı, toplumsal barışı tesis edeceğini umduğumuz; yıllardır sürmekte ve pek çok hayata mal olmuş, pek çok travma yaratmış olan savaşı sonlandıracağını düşündüğümüz çözüm sürecinin çok vahim bir şekilde sona erdiği, çözüm yerine tekrar şiddetin yükseldiği bir dönemde oldu.
Bu dönemde uluslararası insan hakları örgütlerinin ortaya koyduğu raporlarda ve medyadan ulaşılabilen yayınlarda devletin güvenlik kurumlarınca sivil halkı gözetmeden orantısız şiddet kullanıldığını ve çeşitli insan hakları ihlalleri olduğunu ortaya konmuştu. Bu raporlar ve haberlere sessiz kalmak hem vicdanımı hem de topluma karşı sorumluğu olan bir akademisyen olarak beni zedeleyecekti.
Ayrıca şiddetin sona erdirilmesi, devletin insan hakları çerçevesinde hareket etmesi için acil bir adım atılmasının gerektiğini düşünüyordum. Bu metine attığım imza vicdan, sorumluluk duygusu ve bu aciliyet hissiyle oldu.
Olan biten karşısında verdiğim bu imza benim için vatandaşı olduğum devletin kendi belirlediği ve kabul ettiği meşru çerçeveye saygılı davranmasına çağrıydı. Aynı zamanda savaşın yeniden alevlenmesinden, daha fazla acıdan ve travmadan kaçınılmasına.
Böyle bir talebin ve çağrının terör propagandasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. İmzaladığım metinin içeriğinde şiddete çağrı yapmak şöyle dursun, şiddetin durdurulması talep edilmektedir. Dosyamda bunun tersini iddia eden tüm suçlamalar asılsız ve delil olmaktan uzaktır. Bunu metnin her cümlesini objektif bir şekilde okuyan herkes anlayabilir.
Suçun olduğunu kanıtlamak için metinin ötesindeki kişilerle, ya da yayınlarla yapılan bağlantılar da temelsizdir ve iddianameyi hazırlayanların gerçeklerle ilişkisini, yaptıkları işe olan saygısını sorgulamama sebep olmuştur.
Bunun ötesinde bu iddialarla bu mahkemeleri ve bizi, avukatlarımızı, harcanan zaman ve kaynakları, emeği, vatandaşların vergilerini boşa harcayarak verdikleri zarara da dikkat çekmek istiyorum. Hukukun böyle iddialarla bu kadar yerle bir edilmesi herkes için, tüm toplum için zarardır.
Mahkeme heyetinin de bu iddialardaki temelsizligi göreceğini umuyorum. Hakkımda iddia edilen suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum ve beraatımı talep ediyorum. (ZG/TP)