Yoksulluğa Karşı Örgütlü Mücadele
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler'in yürüttüğü "Yoksullukla Mücadele" programının yoksulluğu çözmeyi değil, sistem için tehdit oluşturmayacak düzeyde tutmayı amaçladığı belirtildi.
Yoksulluğun kadınları erkeklerden daha fazla etkilediğini vurgulayan Bildirge'de, yoksulluk "çalışma hayatının bir uzantısı" olarak tanımlandı ve çalışma hayatında hak aramanın önemli olduğu belirtildi.
Yoksullukla mücadele için kadınların öncülüğünde tüketim dayanışma kooperatifleri ve çeşitli enformel üretim alanlarında çalışan kadınların kadın dayanışma kooperatifleri kurulması öngörüldü.
Zorla göç ettirilenlerin köylerine geri dönüşlerinin sağlanmasını isteyen Bildirge'de ayrıca, ekonomik, demokratik ve siyasi taleplerin birlikte dillendirildiği bir örgütlenmenin önemi vurgulandı.
Yoksulluk ve İşsizlikle Mücadele Kurultayı Sonuç Bildirgesi
1. Son yirmi yıldır hayata geçirilen küreselleşme politikaları, gelişmiş ülkeler dahil bütün dünyada yoksulluğun yaygınlaşmasına ve derinleşmesine neden olmuştur.
2. Ekonomik krizlerden çıkış, sermayenin emeği yoksullaştırmasıyla gerçekleştirilmektedir. Özelleştirmeler, ticarileştirmeler, devlet hizmetlerinin paralılaşması ile yaşamın tüm alanları piyasanın egemenliğine bırakılmaktadır. Devlet eğitim ve sağlık hizmetlerinden çekildikçe yoksulluk daha da ağır yaşanmaktadır.
3. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler'in yürüttüğü "Yoksullukla Mücadele" programı yoksulluk sorununu çözmek için değil; yoksulluğu sistem için tehdit oluşturmayacak düzeyde tutmak için oluşturulmaktadır. Refah devleti gibi günümüzün "iyi yönetişim" ve "sivil toplum" temelli yoksulluk stratejileri bir yönetim tarzı olarak yorumlanmalıdır. Yoksullara yapılan yardımlar bu anlamda bir dilencileştirme olarak görülebilir. Sadaka simsarlığı yapılmaktadır.
4. Kadınlar için yoksulluk, erkekegemenliği ile kapitalizmin daha acımasız bir ittifakı haline gelmektedir. Kadınlar, eşit olmadıkları, kadın oldukları için ezilip sömürüldükleri bir dünyada yoksulluğu da eşitsiz, daha derin ve daha çeşitli boyutlarıyla birlikte yaşamaktadır.
5. Yoksulluğun derinleşmesi ve yaygınlaşması, geleneksel dayanışma ağlarını parçalamaktadır. Yeni yoksulluk zenginleşme ve koşullarını düzeltme umudu olmayan bir yoksulluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Sokak çocukları, evsizler, dilencileşme, kapkaç, uyuşturucu, fuhuş gibi sorunlar hergeçen gün yaygınlaşmakta, bir tarafta bir gecede savrulan paralar, diğer tarafta yaşanan sefalet yozlaşma ve toplumsal çürümeyi büyütmektedir. Mahallelerimizde "adalet" önemli bir sorun ve halkın ciddi bir talebi haline gelmiştir.
6. Tamamen bencil, hiçbir kuralı olmayan, gününü yaşayan, geleceği düşünmeyen, tarihini unutmuş bir toplum. Her şeyinden yoksun bırakılmış, düşkünleştirilmiş, küçük şeyler peşinde koşan bir insanlık, tek ölçü değerinin para olduğu, tüketici bir sistem içinde yaşama tehlikesiyle karşı karşıyayız.
7. Yoksulluk bizim gibi ülkelere zorla dayatılmıştır. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte işçi sınıfı mevzilerinden geriletilmiş, örgütsüzleştirilerek güçsüzleştirilmiştir.
Ne yapılabilir, taleplerimiz neler?
1. Yoksulluk, çalışma hayatının bir uzantısıdır ve bir hak arama mücadelesini gerekli kılar. Herşeyden önce yoksulları temsil edecek, kendilerini var ettikleri kurumlar gereklidir. Herkese gelir getirici bir iş, parasız eğitim ve sağlık hakkı vazgeçilmez temel evrensel haklar olarak kabul edilmelidir.
2. Kadınların öncülüğünde kurulacak tüketim dayanışma kooperatifleri ve çeşitli enformel üretim alanlarında çalışan kadınların oluşturacakları kadın dayanışma kooperatifleri kadınların yoksullukla mücadele etmek için kullanacakları araçlar olarak değerlendirilebilir.
3. Emekçilerin hem oturduğu semtte, hem çalıştığı yerlerde çok yönlü sorunlarına yanıt olacak tarzda, öz örgütlerinin yaratılması ve devletin çekildiği, boşluk bıraktığı eğitim, sağlık, adalet vb. alanları halk inisiyatifi ve halk dayanışması ile dolduracak bir siyaset yapma tarzının geliştirilmesi gerekmektedir. En küçük dayanışma çalışmaları, hem yoksul halkın hayatını kolaylaştırmasında, hem de geleceğine sahip çıkmasında oldukça önemlidir. Çeteleşme ve mafyalaşmalara karşı "adalet", "paylaşmaya ve dayanışmaya dayalı bir kültür" üzerinden hareket etmek önem kazanmıştır.
4. Kitlesel, zorunlu göç, "iş-gelir-ekonomi", "eğitim-sağlık-beslenme" ve "çevreye uyumsuzluk, dil-kültür anlaşmazlığı ve göç edenlerin duyduğu korku-psikolojik tedirginlik" gibi sonuçlar doğurmuştur. Zorla göç ettirilenlerin köylerine geri dönüş olanakları yaratılmalıdır.
5. Sendikasız, sigortasız, düzensiz çalışma işyeri temelli örgütlenmelerin önünü kesmektedir. Yoksulluğa karşı mücadele esnek çalışmaya karşı duruşu da içermelidir ve yaşamın çeşitli alanlarını ve sorunlarını kapsayan bir mücadele gereklidir.
6. Özelleştirme, ticarileştirme uygulamaları, yoksulluğu derinleştiriyor. Mücadeleler hizmeti alanların ve hizmet veren olarak yoksul emekçilerin ortak mücadele zeminini yaratabilir.
7. Ekonomik, demokratik ve siyasi taleplerin birarada dövüştürüldüğü bir örgütlenme gereklidir. Günümüzde siyaset alanı ekonomiye endekslenmiştir. En basit ekonomik demokratik talepler "kaynak yok" denilerek mahkum edilmektedir. Ekonomik talepler, siyasi talepler ayrımı kalmamaktadır.
8. Üniversiteler ticarethane değildir. Sermaye için değil, halk için bilim-eğitim üretilmelidir. Başta YÖK olmak üzere, devlet ve sermayenin istediği "yeniden yapılanma" sürecini belirleyen tüm kurumsallaşmaların kaldırılması ve öğrenci gençliğinin örgütlenme ve yönetime katılma hakkının koşulsuz tanınması gerekmektedir.
9. Günümüzde kolektif sınıf hareketinde, kültürel ögelerin derin bir özellik gösterdiği yadsınamaz. Kültürel duruş ile sınıf kimliği özelliklerini, ortak bir sınıf stratejisinde birleştirebilmeliyiz. Etnik kimlikler, kadınlar hatta göç edenlerin kendi özgünlüklerini kaybetmeden varoldukları bir mücadele zemini örülebilmelidir.
10. Kapitalizm aşılmadığı sürece yoksulluk varolmaya devam edecektir. Bu nedenle yoksullukla mücadele bir toplumsal kurtuluş projesine bağlı olarak yürütülmelidir. (BB)