Cihan Yiğin’in Adalı Dergisi 2022 Ocak sayısında yayımlanan “Yıllar Önce Basında Adalar” yazısının bir kısmını paylaşıyoruz…
***
Bir yılı daha geride bırakırken yıllar öncesinin gazetelerinde Adalar’la ilgili haberlerin peşinde koşmaya devam ediyoruz.
1937 yılı Ocak ayının gazetelerinde Büyükada’nın su sorununun çözülüp çözülemeyeceği tartışılmaya devam ediyor.
Aynı ay gene Büyükada civarında yaşanan bir torik akınının sonuçları ve bu konuda yapılmış geniş bir röportaj ilgi çekiyor.
İşte 1937 Ocak ayının haberleri…
Torik akını devam ediyor
Balık çok çıktığı halde alıcı vardır
Torik akını devam ediyor. Bilhassa dün çok balık çıkmış ve hararetli satışlar olmuştur. Son bir ay zarfında Balıkhanede yapılan umumi balık satışı 250,000 liralık kadardır. Önümüzdeki aylar zarfında da bu hararetli satışların devam edeceği ve hatta artacağı muhakkak görülüyor.
Dün 40 motör torik çıkmıştır ki, 30,000 çifti bulmaktadır. Bu balıkların hepsi saat dörde kadar satılmıştır.
Limanımızda beş İtalyan ve Yunan gemisi balık bekliyordu. Bunlardan ikisi dün torik yükliyerek memleketlerine gitmişlerdir. Diğerleri de balık beklemektedirler.
Fiatler toptan çifti 30-35 kuruş arasında olmak üzere çok iyidir. Toriğin az çıktığı günlerde de ayni fiatten alıcı bulunuyordu. Dünkü fazla istihsale rağmen fiatlerin yüksekliğini muhafaza etmesine sebep taleplerin çokluğudur.
Torik avının marta kadar devam edeceği tahmin ediliyor. Çünkü balıkçıların söylediklerine göre torik Adalar civarını kendisine yatak yapmış bir vaziyette bulunmaktadır.
Uskumru az çıkmaktadır. Bu yüzden dün fiatler yeniden yükselmiş ve toptan 39-40 kuruşa yükselmiştir. Perakendeci balıkçılar taze uskumruları 65 kuruşa kadar satmaktadırlar.
Bugün fazlaca tutulduğu takdirde uskumru fiatlerinin birkaç kuruş geriliyeceği zannolunuyor. Ancak torik böyle fazla tutuldukça uskumrunun da o nisbette azalacağı söyleniyor. Çünkü uskumru torikten kaçtıkça avlanması da güçleşmektedir. Bu ciheti göz önünde tutan balıkçılar uskumru akınının bu sene çok gecikeceğini ve belki de torik bolluğunun arkası kesilmediği takdirde bu sene pek az uskumru tutularak mevsimin böylece geçeceğini söylüyorlar.
Akşam, 6 Kânunusani (Ocak) 1937, Çarşamba
Balıkçılar arasında
Torik yüzünden binlerce aile hayatını kazanıyor
İktisat Vekâleti İstanbul’da büyük bir konserve fabrikası kuracak
- Beş altı senedir kışı ekseriyetle Büyükadada geçiriyorlar. Yazın AdaIarı dolduran zevk ve safa erbabı sonbahar gelip de şehre göç edince onlar yazı geçirdikleri Karadenizden akın akın gelirler, Adalara yerleşirler ve ta nisan iptidasına kadar oralarda kalırlar.
Bilmem, birdenbire farkına varabildiniz mi, Adaların bu mevsimsiz zairleri kimlerdir?
Bugün bana, zavallı toriklerin hazin macerasını anlatan balıkçıların piri hikâyesine işte böyle başladı. Ve irili ufaklı motörlerde derin bir sessizlik içinde baş başa ebedi uykularına dalmış bahtsızları göstererek devam etti:
Kalırlar, diyorum amma, kalabilirlerseyi ilave etmek daha doğru olur. Âdem oğlu rahat verir mi, havada uçan kuşa saldırdığı gibi denizin dibine sinen balığa da rahat vermez. Daha Karadenizden akın başlayınca müjde de yetişir ve torikler Adaya yerleşir yerleşmez kayıklar oralara üşüşürler, bir avdır başlar. Senin anlıyacağın tam yedi ayda en aşağı dört milyon toriğin okuruz canına rahmeti.
Lastik çizmeleri, moşamba elbisesi içinde bir garib kıyafete girmiş olan bu yıllanmış deniz kurdu balık pullarından pırıl pırıl bir eldivene bürünmüş iri parmaklarını açarak hesabının arkasını getirdi:
- Sade İtalya bizden yılda bir buçuk milyon torik çeker. Yarım milyondan fazla da Yunanistana gider. Gün de iki üç bin çiftten bir milyondan çoğunu da biz yeriz. Eh kokmasın diye denize dökülenleri de caba...
Sirkeci rıhtımına kıçtan kara dizilmiş Yunan ve İtalyan balık vapurlarının etrafında yaman bir faaliyet var. Silmecesine balık dolu motörlerden kuyruklarına yapışıIarak torikler çifter çifter gemilerin güvertelerine atılıyor. Güvertenin bir kenarında duran tayfa da elindeki hortumdan şarıl şarıl fışkıran su ile bunlara banyolarını yaptırıyor.
Fakat heyhat... Artık hiçbirinde ne kuyruğunu kıpırdatacak ne ağzını açacak hal kalmış.
- Seksen sekiz… Seksen dokuz… Doksan…
- Kırk beş... Kırk altı... Kırk...
Bu kıyı, sabahın bu erken saatinde bir mezad meydanı halinde.
Torikler güvertede sepetlere konuyor ve ambara indiriliyorlar. Buradaki amele de onları muntazaman diziyor, her dizinin arasına bir tabaka buz yerleştiriliyor ve gemiler, böylece, tıka basa balıkla dolunca demirlerini alıp Akdeniz yolunu tutuyorlar.
İtalyan kaptan memnun:
- Bereket versin bugün çok beklemiyeceğiz. Fiatlar da biraz indi. Düne kadar çiftini yirmi beş kuruşa alıyorduk. Bugün yirmi üç
Bizim balıkçı başı, kaptanın neş'esini yarıda bırakıyor:
Amma, görüp göreceğin nimet de bu kadardır sinyor. Fiatların daha ineceğini beklersen ağzını poyraza açarsın…
Ve bana dönerek anlatıyor:
- Bizden başka torik ihraç eden memleket yoktur. Adalardaki hazinenin eşini Akdeniz’in hiçbir tarafında bulamazsın... Şaka değil bu, bir çift torik yuvarlak hesap sekiz kilo geldiğine göre, komşulara sade Adadan yılda sekiz milyon kilo gıda veriyoruz demektir. Eh, buna mukabil de cebimize iki yüz elli bin lira giriyor. Torik iş ile uğraşan balıkçılarımız da üç bini bulur. Bunların çoluk çocuklarını düşünürsek şöylece on bin yurttaşın nafakasını bundan çıkardığı anlaşılır.
- Torik daima bu kıymeti muhafaza eder mi?
- Yok canım… Bir zamanlar çiftini yüz paraya da verdik. Çok şükür son senelere. İki senedir bu mevsim böyle.
Yazın ise balıklar yağsız olduğu için çifti yedi sekiz kuruşa düşer. O zaman sade İtalyanlar satın alır. Çünkü Yunanlılar da bu balığı taze yer. Yani konserve yapmazlar. İtalyanların ise konserve fabrikaları vardır.
- Başka balık ihraç ediyor muyuz?
- Tatlısu balıklarımız da var. Altı yedi sene evvel bol bol uskumru da satardık. Torikler Adalara gelelidenberi uskumruya hasretiz. Malûm ya büyük balık küçüğü yutuyor. Hani o canım, mis gibi çirozlar nerede?
Ve karşıdaki torik yığınlarını göstererek
- Nah ... diyor, işte bunların karınlarında. Bir garib dünyadır bu. EI elden üstündür. Birbirini kapan kapana.
Bu avla uğraşan bir balıkçı ne kazanır?
Duruyor, mesleğinin sırrına fazla merak edişimin sebebini anlamamış gibi, uzun uzun yüzüme bakıyor. Nihayet, deniz adamı değil mi, fazla üzmekten çekiniyor:
- Bizde torik ihraç eden bellibaşlı beş firma vardır. Onların kazancını bilemem. Balıkçıya gelince; her balıkçı takımı - yani iki kayıkta 30, 35 kişi - her türlü masraf çıktıktan sonra hasılatın yarısını alır. Böylece satışa, berekete göre her mevsimde bir balıkçının kesesine en aşağı otuz, en fazla da yüz elli lira girer. Unutma ki yiyip içtiği de yanına kâr kalır.
- Ya hasılatın diğer yarısı?
- O da mal sahibinindir. Amma, insaflı olmak için itiraf etmeli ki patron bu parayı oturduğu yerde cebine indirmiş sayılamaz. Çünkü evvela sermaye onundur. Bu da takım başına iki, üç bin liralık takım taklavattır. Sonra da zarar ve ziyan da onundur. Mesela kayık batar, şu olur, bu olur, bunları da patron sineye çeker.
İtalyan kaptana soruyorum:
Bunları nereye götürürsünüz, ne yaparsınız?
Doğru Tiryeste. Oradaki büyük fabrikada konserve yapılır.
Ne konservesi olur?
Yanımdaki balıkçı gülümsiyerek yutkunan kaptanın sözünü kesiyor:
- Ton... Ton... Alâ ton. Vakıâ asıl ton orkinos balığından olur amma, koyunun bulunmadığı yerde geçiye Abdurrahman çelebi dedikleri gibi, bizim torikler de mis gibi ton niyetine yeniyormuş
İtalyan kaptan yarımyamalak Türkçes ile devam ediyor:
- Bu konservaların çoğu Amerika’ya sevk olunur.
- Peki çiftini yirmi üç, nihayet yirmi beş kuruşa aldığınız toriği konserve olunca kaça satıyorsunuz?
- O hesaba aklım ermez…
Bizim ihtiyar balıkçı gene atılıyor:
- Benim erer çelebi ... Geçen sene gittim Tiryesteye gözlerimle gördüm, elimle hesabını yaptım. Alimallah yüzde iki yüzden fazla kârı var.
Yıllanmış deniz kurdunun hesabı yanlış değildir.
Ve burada, artık, bu işin müjdesini vermek zamanı da gelmiştir: İktisad Vekâleti İstanbulda büyük bir balık konserve fabrikası kurmağı programına ithal etmiş bulunuyor. Önümüzdeki sene bu fabrikayı İstanbul’da kurulmuş göreceğiz.
Yavaş yavaş Sirkeci rıhtımından ayrılırken, son yolculuk hazırlığında bulunan toriklere bir daha bakıyorum. Sanki onlar da bana bakıyorlar ve mırın mırınmırıldanıyorlar:
Adalarda yaza ettik de veda
Sızlıyor bağrımızdaki dağ
Kara bahtlı mahlûklar… Çamların gölgelediği Ada kıyılarından Nevyork sofralarında şarap mezesi olmağa gidiyorlar… KANDEMİR
Cumhuriyet, 9 İkincikânun 1937, Cumartesi
Yazının devamını okumak için tıklayın
(TP)