Haberi, thelily.com'dan Merve Demirler çevirdi.
2020 Altın Küre adayları pazartesi günü anons edildikten sonra, Honey Boy’un yönetmeni Alma Har’el hiçbir kadının en iyi yönetmen kategorisinde aday gösterilmediğine dair yaşadığı hayal kırıklığı mesajını şöyle tweetledi:
"Ödül sisteminde adalet aramayın. Bizler yeni bir dünya inşa ediyoruz.’’
Bu tweeti günler sonra viral olduğunda Alma Har’el’in söyleyecek daha çok şeyi vardı.Har’el bir email ile "Kadın filmcilerin imzasını taşıyan en iyi filmlerin adaylıklarının hiçbirinde kadın senaryo yazarı ve de yönetmenin aday gösterilmediği bu ödül programlarını neden her zaman kapsayıcı bir şey olarak algıladığımıza gerçekten iyi bir bakış açısı getiriyor.’’ dedi.
Yıllardır kadın yönetmenler, eleştirel ve ticari açıdan başarılı filmlerle dolu etkileyici özgeçmişler oluşturuyor olmalarına rağmen kendilerinin yükselmesini engelleyen ödül sezonundan hala kopamıyor gibi görünüyorlar.
Mariele Heller yok sayıldı
Marielle Heller 2015'te “The Diary of a Teenage Girl”, 2018'de “Can You Ever Forgive Me?” ve bu yıl da Tom Hanks’ın en iyi yardımcı oyuncu seçildiği “A Beautiful Day in the Neighborhood” de dahil olmak üzere beş yıl içinde üç beğenilen film yapmasına rağmen bu yıl büyük ölçüde yok sayıldı.
Marielle Heller, kadın yönetmenlerin bilinçsiz önyargıya karşı çıktığını söyleyip şunu ekliyor:
"Eğer beş yıl içinde bu üç filmi yapan yönetmen erkek olsaydı, benim gibi sadece iyi bir film yapan biri olmaktan çok vizyoner bir dahi olduğu konuşulurdu. Erkekleri dahi olarak, kadınları ise orada oldukları için şanslı görme eğilimindeyiz.’’
"1200 filmin yönetmenlerinden sadece sekseni siyah"
San Diego Eyalet Üniversitesi Televizyon ve Film Kadınlarını Araştırma Merkezi'nin bir raporuna göre, kadınlar 2018'in en iyi 250 filmin (yurt içinde en çok para kazanan) yönetmenlerinin sadece yüzde sekizini oluşturdu.
Sayılar yönetmenlerin ten renkleri göz önünde bulundurulduğunda daha da azalır. Güney Kaliforniya Üniversitesi'ne göre, 2007'den 2018'e kadar en iyi 1200 filmin yönetmenlerinden sadece sekseni siyah ve sadece kırk ikisi Asyalıydı. Siyahlardan beşi, Asyalılardan da üçü kadındı.
Yönetmen Chinonye Chukwu şöyle diyor:
“Bu dünyada siyahi bir kadın olmak için ümidiniz olmalı, şimdiki gerçeğin ötesinde olasılıklar hayal etmelisiniz. Bu sadece siyahi bir kadın olmakla kalmıyor, aynı zamanda değişimin öznesi olmanın bir parçası. Bu değişikliği hayal etmeli ve bunun mümkün olduğuna inanmalısın.
"Değişime etki etmenin bir yolu da bakış açımızı düzenlemek. Hangi filmlerin ilgiyi hak ettiğini belirten ödül programlarına güvenmek yerine, yedi kadın film yapımcısından son on yılda kadınlar tarafından yönetilen en sevdikleri filmleri paylaşmalarını istedim."
Jennifer Lawrence'ın çıkış yaptığı “Winter's Bone”dan, kırsal bir noir olan Ozarks'a, genç bir oyun yazarı hakkında deneysel bir drama olan “The Arbor” a, genç bir kovboyun hayat amacını bulma yolculuğuyla ilgili bir hikaye olan “The Rider”a kadar yönetmenlerin seçimleri oldukça çeşitli.
Kadın yönetmenlerin kadın filmleri arasından seçtiği filmler şöyle:
Marielle Heller:
Yönettiği en son film: “A Beautiful Day In The Neighborhood”
‘’Hemen akla gelen, Chloé Zhao'dan 'The Rider' idi. Filmin arkasındaki zanaat beni çok etkiledi. Filmin yapımı neredeyse görünmez gibi geliyor. Bir film izlediğinizi unutuyorsunuz, sadece çok hareketli bir insan doğasını gözlemliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bunu filme çekmesi beni çok şaşırttı. Yangınlar, rodeolar ve içinde çok gerçek hissettiren şeyler var. Filmi izlemeyi neredeyse korkutucu buldum. Ayrıca, geleneksel aktör olmayan, oyunculuk öyküsü olmayan, asla yanlış hissetmeyen bu kadar derin hareket eden performanslar veren insanlardan aldığı performanslardan da etkilendim.”
Kasi Lemmons:
Yönettiği en son film: “Harriet”
“Son on yılda, benimle konuştuğunu hissettiğim üç film Debra Granik’ten ‘Winter Bone’, Chloé Zhao’dan ‘’The Rider’’ ve Ava DuVernay’dan ‘’Selma’’ oldu. İçlerinde benim için en nüfus edici ‘’Winter Bone’ idi. Filmde ailesinden geriye kalanlarla ilgilenmeye çalışan inanılmaz bir genç kadın kahramanın yolculuğuydu. Jennifer Lawrence’ın performansı çok zarifti. Tamamen sürükleyici bir performansı olan karakterin çaresizliğini hissedebilirsiniz. Kesinlikle beni hala etkilemeye devam ediyor.’’
Alma Har’el:
Yçnettiği en son filmi: “Honey Boy”
"Clio Barnard’ın 2010 yılında çıkış yaptığı filme ‘’The Arbor’’ derdim. Sonsuza dek tek parça hissettirecek, harika sergilenmiş ve güvenilir bir sinema parçası. Film, 15 yaşında bir dahi olan ve 29 yaşında ölen genç oyun yazarı Andrea Dunbar'ın öyküsünü anlatıyor. Dunbar, Bradford adlı en fakir ve kötü şöhretli yerlerden birinde büyüdü. Bağımlılık, çocuk ihmali, aile içi şiddet ve reşit olmayan seksin günlük yaşamın bir parçası olduğu bir yer. Film, Dunbar’ın hayatından gerçek insanlarla yapılan röportajları mükemmel bir şekilde senkronize etmek için aktörleri kullanıyor ve mahallesinin gerçek sokaklarında çekilen "The Arbor" filminin sahneleri arasında bu hikayelere kesiliyor. Bu kadar deneysel olduğu gibi, bir anlatı akışına sahip ve ne kadar harika olduğunu yavaşça keşfederken film yavaşça bunu hissettirir. Sadece düşünerek heyecanlanıyorum.”
Lauren Greenfield:
Yönettiği en son film: “The Kingmaker” adında bir belgesel
"Marielle Heller'ın yönettiği ve yetenekli Nicole Holofcener tarafından yazılan “Can You Ever Forgive me?”. Bence kadınlar hikaye yazarken ortaya çıkan şeylerden biri, ikili (binary) karakterlere sahip olmamak - iyi, kötü, Madonna, fahişe (gibi). Melissa McCarthy’nin karakterinin gerçekçiliğini ve karmaşıklığını beğendim. Karakterlerimizi akla yatkın, empatik ve sevimli yapma konvansiyonuna çok alışkınız ve bence tamamen farklı bir karaktere sahip olmak çok özgürleştirici. Bence ana karakter gerçekten ilginç bir şekilde sizi şaşırtıyor. ”
Jenny Gage:
Yönettiği en son film: “After” (Ayrıca “All Panic”i de yönetti)
"All Panic” filmini çekmeye başladığımızda, [belgesele konu olan] kızlara ne tür filmleri sevdiklerini sorardım ve kızların cevabında tutarlı olan film Gia Coppola'nın yönettiği 'Palo Alto' idi. Filmi izledikten sonra, filmi neden bu kadar çok sevdiklerini anladım. “Palo Alto”, canı sıkılan gençlerin mükemmel bir tasviri idi. Gençlerle kendi seviyelerinde konuşan ve onlara akıllı, sezgisel insanlar olarak davranan gençlerle ilgili filmlerin sayısını iki türlü de kullanabilirsiniz. Bazı kararlarını iyi bazılarını kötü etkileyen ama asla eleştirmeyen dürüstlüğü seviyorum. Bence bu gençlerle ilgili bir filmde nadir olan bir şey.”
Chinonye Chukwu:
Yönettiği en son film: “Clemency”
"Lynne Ramsay’ın ‘’We Need to Talk About Kevin’’ı kesinlikle en sevdiğim filmlerden biri -sadece yöneten kişi kadın olduğu için değil. Filmdeki görsel dil kesinlikle lezzetli. Ses ve görüntü arasındaki ilişki muhteşemdi. Tilda Swinton’un performansı kesinlikle nefes kesici. Filmi anlatmak için gerçekten karmaşık buldum ve anlatının iyi tasarlandığını düşündüm. [Ramsay] insanın koşullarına gerçekten yakın hissettiğim bir şekilde konuşuyor. Bence yönetmen filmlerindeki farklı karakterlerle gerçekten empati kuruyor ve bu ilham verici. ”
Nisha Ganatra:
Yönettiği en son film: “Late Night”
“Pek çok film göze çarpıyor. Debra Granik'ten 'Winter’s Bone’, Maryam Keshavarz'ın 'Circumstance', Dee Rees’in 'Pariah', Karyn Kusama'nın 'Destroyer', 'Fish Tank', 'Certain Women', 'Enough Said', 'High Life', ‘Queen of Katwe’, `The Farewel, ‘Appropriate Behavior'... Bence kadın yönetmenler günümüzde inanılmaz filmler yapıyor - bu sebeple sadece bir tanesini seçemedim. Debra Granik ve onun inanılmaz film yapımından her zaman ilham alıyorum. Onun yetenek ve performans için bir gözü var. Filmlerinde yanlış bir not yok ve bu neredeyse imkansız bir şey. ” (MD/EMK)