Dün gazetemizi 10 yaşında genç bir arkadaşımız yaptı. Dün 23 Nisan ‘dı. Okul önlerinden geçerken cıvıl cıvıl giysiler içinde mutlu çocuklar gördük bir çoğumuz. Bir de anayolların arka sokaklarındaki çocuk manzaraları vardı dün. Kimisi kahveci çırağı, kimisi kağıt toplayıcısı, kimileri boyacı, kimisi de berber çırağıydı.
Çocuk bayramından çok, mutlu ve mutsuz çocuklar günüydü dün. Gök yüzüne tozları savuran soğuk hava ve çiseleyen yağmur… Sanki mutlu akranlarını merak eden mutsuz çocukları teselli eder gibiydi. ‘Siz eğlenemiyorsunuz bakın onları da ben eğlendirmeyeceğim’ der gibiydi.
Adet olduğu üzere biz de genç bir kardeşimize verdik koltuğumuzu ve onun hayalindeki gazeteyi yapacağımızı söyleyerek, hangi haberleri tercih ettiğini sorduk kendisine.
Önüne yığdığımız haberler içerisinden bölgenin en ağır ve ağdalı konularını içeren haberleri tercih etti tek tek.
Ermeni katliamı, veya tehciri, Kürt meselesi ile ilgili ve çözüm süreci ile ilgili haberler, HDP, AKP ve CHP haberlerinin yanı sıra çalışan çocukların olumsuz çalışma konularıyla ilgili haberleri seçmişti genç genel yayın yönetmenimiz.
10 yaşına henüz yeni girmiş olan Rugeş Ağcakaya sabah yayın kurulumuza başkanlık ettiği haber toplantısında bizlerin çocuklarımızla ilgili bütün düşüncelerimizi alt üst etmişti.
Biz genel olarak o yaş grubu içerisinde yer alan kardeşlerimizden daha çocuksu tercihler geleceğini düşünürken, genç genel yayın yönetmenimiz Rugeş, farkında olmadan yaşadığımız günlük hayatın bazı noktalarını es geçtiğimizi veya kaçırdığımızı gösterdi bize. Meğerse gündelik hay huylarımız içerisinde çocuklarımıza çocukluklarını yaşatmadan, onları hormonlu bir büyümeye zorlamışız. Rugeş kararlarıyla bize bunu gösterdi ve gözlerimizi açtı.
Bugün elinize aldığınız gazetenin ana kalıbını 10 yaşındaki bu kardeşimizin tercihleri doğrultusunda yaptık. Bir tarafı ile çocuk masumiyetini taşıyan haberler, diğer tarafı ile gerçekleri ateşten bir kor gibi düşürdü yüreğimize… Belli ki; biz çocuklarımıza çocukluklarını yaşatamıyoruz. 7-17 yaşları arasında binlerce çocuğa terör cezaları uyguluyoruz, anlamını bilmedikleri kanunlarla onları ağır cezalara çarptırıyoruz. Sokakta oyun bahçelerinde görmeyi hayal ettiğimiz çocuklarımızı çöp toplama arabalarında koşulan atlar gibi onlara atık toplatıyoruz… Tamircide kara yağlara bulandırıp, lokantada yağlı bulaşıkları yıkatıyoruz. Berberde çırak pamuk tarlalarında ırgatmış gibi çalıştırıyoruz… Yani kısaca biz, çocuklarımıza karşı suçluyuz ve maalesef her şehirde, her sokakta onlara karşı suç işlemeye devam ediyoruz… Dün sözümona bayramınızdı… Özür dileriz çocuklar, özür dileriz… (MT/HK)