Görsel: MartinaVidalOrBiennale-by-Liolaliola
2019’daki Venedik Bienali’nin başlığı “May you live in interesting times”tı (İlginç zamanlarda yaşayasın). Kehanet ziyadesiyle tuttu, o bienalin kapanışından 5-6 ay sonra pandemi geldi, Covid-19 dünyanın dört bir yanında dehşet rüzgârları estirip milyonlarca can aldı. İklim değişikliğinin artık geri dönülemez bir aşamaya gelmesi, Ukrayna’daki beklenmedik savaş derken Batı’nın dünyaya empoze ettiği sistemin çökmekte olduğu gözler önüne serildi.
59. Venedik Bienali, pandemi nedeniyle bir yıl ertelenerek geçtiğimiz nisanda açıldı, kasım sonuna kadar sürecek. Bienalin daha önce kadın küratörleri olmuştu, ancak ilk kez ev sahibi İtalya’dan bir kadın küratöre, Cecilia Alemani’ye teslim edildi. Alemani de uzun yıllar belleklerden silinmeyecek cesur bir adım atarak yüzde 90’ını kadın sanatçıların oluşturduğu tarihi bir bienal yaptı.
213 sanatçıdan sadece 21’i erkek
Bienalin ana mekânları Giardini ve Arsenale’yi gezerken gözlerime inanamadım. Meğer adını-sanını duymadığımız ne çok sanatçı kadın varmış. Geçen yüzyılda yaşamış, çoktan ölmüş, gün yüzüne çıkamamış sanatçı kadınların, 30’lu yaşlarındaki gencecik günümüz sanatçılarıyla aynı mekânda, bitişik duvarlarda buluşması ve eserlerinin birbirleriyle konuşması çok anlamlıydı.
Bienale katılan 213 sanatçının sadece 21’i erkek; Francis Allis’in Belçika Pavyonu’ndaki görkemli işinin dışında gözüme çarpan erkek olmadı.
Kadınların domine ettiği bir ortamın rengârenk olmaması mümkün mü? Bu bienal gerçekten allı-pullu, kırmızılı-yeşilli, epey büyü ve sihir, biraz efsane derken pandemiyle geçen karamsar iki yıla inat iyimser ve neşeli.
Zaten Alemani de bir röportajında “küresel ısınmaya rağmen ben sanatın alternatif evrenler yaratma kapasitesinin altını çizmek ve varoluşun yeni koşullarını kutlayan, optimist bir bienal yapmak istedim” diyor.
Bu yılki bienalin başlığı, sürrealist sanatçı Leonora Carrington’un (1917-2011) masal kitabından: “The Milk of Dreams” (Düşlerin Sütü). Alemani kavramsal çerçeveyi çizerken Carrington’un çocuklar için yazdığı masallarda olduğu gibi hayal gücünü ön plana çıkarmak istemiş. Öyle bir dünya ki herşey değişip dönüşebilir, tamamen başka bir şey veya başka bir kişi olabilir. Biz bienali gezmeden önce Peggy Guggenheim’ın Venedik’teki müzesinde bienalle eşzamanlı açılan sürrealizm sergisine gittik ve Max Ernst, Andre Breton, Salvador Dali, Giorgio de Chirico gibi dünyaca ünlü sürrealist ressamların tanıdık tablolarıyla kendimizi bienale hazırladık. Böylece bienaldeki sürrealist yaklaşıma da daha derinden nüfuz edebildik.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.