Sivil toplum kuruluşları, temelinde bilgiye dayanarak bir ihtiyacı ya da ihtiyaçları karşılamayı amaç edinen, kar amacı gütmeden hizmet veren, kamunun yönetimine katılan kuruluşlardır (İ. Kuçuradi, 1998, s.30).
Bu kuruluşlar belirli sorunlar, çıkarlar, talepler etrafında örgütlenmiş yapılardır. Temel işlevleri kamusal otoritenin tasarruflarını eleştirmek, yönlendirmek ve yapıcı tasarruflar konusunda toplumun geniş kesimlerini önceden bilgilendirmek ve bu süreçleri etkilemek ya da sivil direnme araçları da dahil olmak üzere karşı çıkmanın yollarını yaratmak ve sağlamaktır (T.Belge, 1998, s.69)
Bu kuruluşların başka bir özelliği de "gönüllük esasına dayanmasıdır. Başka bir deyişle, kuruluşlarda aktif olarak görev alan bireyler, sahip oldukları bilgi, beceri, deneyimleri ve kendi "rıza"larıyla örgütlenmelerin içinde yer alırlar.
Bu kuruluşlar toplumsal yapı içerisinde çeşitli alanlarda, devletin yetki ve işlevi dışında ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak için faaliyet gösterirler.
Aynı zamanda sivil toplum kuruluşları demokratik yapının geliştirilmesi ve güçlenmesinde etkin rol oynayacak faaliyetlerde bulunduklarından, kendi örgütlenmelerinde de hiyerarşik İlişkiler yerine demokratik iradeyi temsil edecek yatay ilişkileri seçmektedirler.
Sivil toplum kuruluşları, belirli amaçlarla, ortak çıkarlar etrafında örgütlenmiş, kar amacı gütmeyen, merkezi otorite üzerinde baskı grupları oluşturarak mevcut karar alma süreçlerini toplumsal talepler doğrultusunda etkilemeye çalışan, bu amaçla kitle iletişim araçlarının, çeşitli organlarım kamuoyu oluşturmak için kullanabilen, faaliyet alam üzerinde iktidar talebi olmayan, bilgi temelli, gönüllü kuruluşlar olarak tarif edilebilir.
Burada sivil toplum kuruluşlarının işlev ve işleyişlerinden ayrıntılı olarak bahsetmek yerine, genel kabul gören tanımıyla kadın sivil toplum kuruluşları arasındaki tematik bağı kurmak çalışmamız açısından daha anlamlı olacaktır.
Türkiye'nin erkek egemen yapısı kadının özel alana ilişkin rollerini, ev İçi hizmeti tehdit etmemekte, aksine bu rollerin en iyi biçimde uygulanabilmesinin de olanaklarını sağlamaktadır. Kamusal alanın toplumsal cinsiyeti pekiştirici tutumu, kadını sosyal yaşama katılma konusunda geri planda tutmuştur.
Ülkemizde kadının İstihdamının sınırlı oluşundan, cins ayrımcılığına uğramalarından, devletin kadın sorunlarına duyarsızlığından, toplum içinde ikinci konumda bulunmalarından kaynaklı sorunların ortaya konulması ye çözüm önerilerinde bulunulması, bilgi birikimi olan kadınların örgütlenmesiyle olmuştur.
Bu durum sadece Cumhuriyet Türkiyesi'nin bulunduğu bir durum değildir. Türkiye'de kadın hareketinin kadın sorunlarına duyarlı olarak, gönüllük esasına göre örgütlenmeler oluşturması 1908 II. Meşrutiyet dönemine kadar uzanmaktadır. Türkiye'de kadın sivil toplum kurulu şiarının, içinde görev alan kadınların İyi eğitimli, orta sınıf, kentli olmaları dolayısıyla, elitist bir yapısı olduğu söylenebilir. Ancak sonraki bölümde açıklayacağımız eylemlilikler bu örgütlenmelerin sivil toplum kuruluşlarının genel tanımlamasıyla uyuştuğunu gösterecektir.
Özellikle Türkiye'deki kadın hareketi tarihini incelediğimizde, kadınlar arasında bilinçlenme ve kamuoyu oluşturma anlamında bu bilgi birikimi olan, gönüllü kadınların çabalan yadsınamayacak düzeydedir.
Türkiye'de kadın hareketinin serüveni: 1980 ve 1990 sonrası durum
Türkiye'de kadın hareketi tarihini -feminist hareketi- Şirin Tekeli'nin saptamaları yardımıyla özetlemek istersek, hareketi eylemler, istekler ve örgütlenme pratiği olarak iki kuşakta inceleyebiliriz.
Ancak kadınların bazı alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip olma durumuna göre Tekeli'nin üç dönem (II.Meşrutiyeti e birinci kuşak, Cumhuriyetin İlk yılları Devlet feminizmi, 1980 sonrası ikinci kuşak)ayrımı da burada kabul etmek gerekmektedir (Ş.Tekeli, 1993, s.30-33).
Kısaca inceleyeceğimiz kadın hareketi tarihinde bizi daha çok ilgilendiren kadınların örgütlenme deneyimleriyle ortaya koydukları eylemler olmaktadır. Bu nedenle incelememizi iki kuşakta sınırlandırmak daha doğru gözükmektedir.
2000'ler Türkiye'sinde kadın hareketinin geldiği konum itibarıyla ikinci kuşak hareket çalışmamıza yön verecektir.
Birinci kuşak kadın hareketi, 1908 yılında kadınların kurdukları çok sayıda dernekle ve yayınlarla toplumdaki rollerini sorguladıkları, eğitim, çalışma ve toplumsal yaşama katılım talepleri etrafında örgütlenen güçlü bir hareket olarak tanımlanmaktadır (Ş.Tekeli, 1993, s.30).
Birinci kuşak hareket karşımıza elitist bir hareket olarak çıksa da, Türkiye'nin modernleşme serüveninde, Batı'ya yüzü dönük politikalarında kadınların eşit eğitim, çalışma, toplumsal yaşama katılım haklarına sahip olması gerektiğini savunmaktadır.
Bu kuşak kadın örgütlenmeleri, kadının aile içindeki konumunun yükseltilmesi üzerinde önemle durmaktadır. Tekeli'nin belirttiği gibi bu kadınlar İçin "medeni haklar önce kazanılmalıydı, siyasi haklar ardından gelecekti" (Ş.Tekeli, 1998, s.341).
Cumhuriyet döneminde devlet tarafından' kadına siyasi hakların tepeden verilişinde de bu kuşak kadınların mücadelelerinin etkisi olmaktadır. Bugün bulunduğumuz yerden baktığımızda o dönemlerde elitist bir kesimin savunduğu hak talepleri, ikinci kuşak kadın hareketinin de temel kaynağı olmaktadır.
Türkiye'de ikinci kuşak kadın hareketi, 1980 askeri darbe sonrası apolitik ortamın yarattığı örgütlenme boşluğunu değerlendirmeyi bilmiştir. Birinci kuşak kadınlar gibi "seçkin", öncelikle kadın bilincini yükseltme amacıyla bir araya gelmiş, kadınlardan oluşmuştur. Hareket başlangıçta, iyi eğitim görmüş, meslek sahibi kadınlardan oluşan küçük bir grup olarak örgütlenmiştir.
Türkiye'de 1980 sonrası kadın hareketi, kadın sorunlarına liberal, radikal ve sosyalist farklı bakış açılarıyla bir arada mücadele eden kadınların buluştuğu bir platform olarak görülmektedir. Bu hareket, kadınların eşit haklardan yararlanmaları için yapılan tüm eylemlerde ortak hareket edebilen bir oluşum görünümündedir. Bu hareket içinde yer alan kadınlar bir yandan kendilerinde kadın bilincini güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan toplumda kadının var oluşunun mücadelesini vermişlerdir. Aynı zamanda bu kuşağın kadınları sorunlar karşısında politikalar üretmiş, stratejiler belirlemiş ve en önemlisi örgütlenme deneyimleri kazanmışlardır.
Kendi yaşadıkları ve etraflarında gözledikleri deneyimleri politikleştirerek mücadelenin yollarını aramışlar ve kadınlara aratmışlardır. Nispeten toplumsal bir dönüşümü sağlamış ikinci kuşak kadın hareketinin eylemlerine baktığımızda, lidersiz örgütlenmesine rağmen hareket, kitleselliğini de sağlamaktadır.
1980'lerin ilk yansında öncelikle İstanbul'da kadınların, bilinç yükseltme amacıyla biraraya geldikleri görülmektedir. 1982'de İstanbul'da YAZKO tarafından düzenlenen "kadın sorunları" sempozyumu, 1983'te Somut Sergisi'nde yayınlanan feminist kadın sayfası, I984'te kurulan Kadın Çevresi kitap kulübü gibi küçük grup çabalan, 1980'lerin ikinci yansında yerini daha geniş katılımın sağlanacağı eylemlere bırakmıştır (Ş.Tekeli, 1998, s.342). 1986-1990 yıllan arasında İstanbul ve Ankara gibî büyük şehirlerde, küçük gruplar halinde ama kadınlara ilişkin haklı isteklerle eylemler yapılmaya başlanmıştır.
1986'lı yıllara gelindiğinde Türkiye, kadınların eşit haklara sahip olmalarının bir insanlık hakkı olduğunun altını çizen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi taraflarından biri olmuştur. 1982 yılıyla birlikte kadın olmanın bilincini teorik anlamda ortaya koymuş feminist kadınlar sözleşmenin maddelerinin uygulamada da görülmesi için muhalif eylemlere başlamışlardır.
Kronolojik olarak özetlersek; 1986 yılında Sözleşme'nin yürürlüğe girmesi için imza kampanyası yapılmış ve yedi bin imzanın bulunduğu bir dilekçe TBMM'ye sunulmuştur. 1987'de İstanbul'da "Kadın Dayağına Karşı" yürüyüş ve protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bu yürüyüş ev içi şiddeti gündeme getirmiş ve buna karşı kampanyayı da başlatmıştır.
Bu kampanya çerçevesinde Kariye Şenliği yapılmış ve "Bağır! Herkes Duysun" adlı tanıklıkları içeren bir kitap yayınlanmıştır. 1987'de İstanbul'da Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği, Ankara'da Kadın Dayanışma Derneği kurulmuştur.
1989'da cinsel tacize karşı eylemler "Mor İğne" "Sokakları ve Geceleri İstiyoruz" kampanyaları yapılmıştır. TCK'nın 438. maddesinin değiştirilmesi için yürütülen kampanya ile eylemler ve yürüyüş yapılmış, maddenin iptali sağlanmıştır.
Özellikle cinsel tacize, bekaret kontrolüne - ki "Bedenimiz Bizimdir" kampanyası yapılmıştır- tecavüze karşı yürütülen bu kampanyalar, eylemler, yürüyüşler, bugün Türkiye'de işyerinde, aile içinde, sokaklardaki tacizin, kadın bedenine yapılan şiddet olarak kabul edilmesini sağlamaktadır. Devlet düzeyinde de onaylanan cinsel şiddet, taciz 1998 yılında çıkarılan Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile meşrulaştırılmaktadır.
1980 sonrası ikinci kuşak kadın hareketi birçok eleştiriyi de beraberinde getirmiştir. Öncelikle Batılı kadın hareketlerinden daha çok kendiliğinden ve örgütsüz olarak ortaya çıkmasıyla eleştiri almaktadır.
Ancak hareketin kadınların bilincinde bıraktığı "ben kimim" sorusunun sorulması kadar, toplumsal anlamda da yayılmacı, yaygın etkisinin olduğunu belirtmek gereklidir. 1980'li yıllarda' İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde görülen kadın örgütlenmelerinin Adana, Diyarbakır, "Gaziantep, Mersin, Eskişehir gibi ülkenin diğer illerine dağıldığı görülmektedir. 1990'Iarda kadın hareketi kent merkezli hareket olmaktan çıkarak, temelde toplumsal cinsiyeti sorgulayan, yerel kadın sorunlarını da gündeme getiren birçok sivil toplum Örgütlenmesiyle ülke geneline yayılmaktadır.
1980'in ikinci yansından sonrası Türkiye'deki kadın hareketinin eylelerindeki taleplerin, bugün, mecliste ve kamuoyunda tartışılan -Anayasa, Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu gibi- yasal düzenlemelerin kimi maddelerinin kadınlar lehine iptal edilmesi ya da değiştirilmesinde etkin olduğunu söylemek hata olmamaktadır.
Örneğin kadının çalışmak için kocasından izin alması zorunluluğu (TMK madde 159), fahişelere tecavüzde ceza indirimi (TCK madde 438), zinada kadını erkeğe göre daha ağır cezalandıran maddeler iptal edilmiş ya da değişikliğe uğramıştır (TCK madde 440-441).
Geçmiş yasama dönemlerinde mecliste bulunan kadın milletvekilleri, kendileriyle yapılan söyleşilerin birinde 1980 sonrası Türkiye'de görülen sivil kadın hareketinin etkileriyle siyasi alanda yer alabildiklerini söylemişlerdir (Vatan Çikolata eki, 20 Ağustos 2005) 1980 sonrası kadın hareketinin Türkiye'de kadının her alandaki sorununa değinen ve kadın bilincinin yerleşmesini sağlayan özelliği, kadınlara kamusal alanın her köşesinde yer alma cesaretini kazandırmıştır. Özellikle erkek egemen kamusal alanın en erkeksi siyaset alanında yer alan kadınların hareketin öneminin altını çizmeleri bu gelinen sürecin kazanımlarını göstermesi açısından daha, da anlamlı olmaktadır.
1990'lı yıllar Türkiye'de kadın hareketinin kurumsallaşmaya başladığı yıllardır. Bu dönem aynı zamanda hareketin eylemsel işlevsizleştiği bir dönemi göstermektedir. Üniversitelerde kadın araştırmaları merkezlerinin açılmaya başlaması, devlet bünyesinde Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün kurulması ve Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın hükümet içinde ayrı bir bakanlık olarak işlev göstermesi buna Örnek gösterilebilir.
Türkiye'deki kadının toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliğine karşı eylemleriyle sesini duyuran kadın hareketi ve içinde yer alan kadınların deneyimleri, 1990 sonrasında, hem ulusal, hem de yerel, çeşitli sorunlar etrafında örgütlenen kadın sivil kurulu şiarının, Örgütlenmelerinin de temellerini atmaktadır.
Bugün sayılan 300'ü aşan kadın kuruluşu, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşı mücadele vermektedir. Her birinin toplumsal fonksiyonlarını burada incelememiz mümkün olmadığından, belli başlı örneklerle gelinen süreci görmeye çalışacağız (Örgütler hakkında daha geniş bilgi için birkaç kaynak : 20. Yüzyılın Sonunda Kadın ve Gelecek içinde "Sivil Toplum ve Kadınlar" bölümü, TODAİE yayınlan, Ankara, 1998; 90'larda Türkiye'de Feminizm, Der: Aksu Bora, Asena Günal, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2002; Sivil Toplum Dergisi, Yıl 2, sayı 8, 2004).
1980'in ikinci yarısındaki eylemler ve en önemlisi kadınlara uygulanan dayağa karşı yürütülen kampanyaların bir sonucu olarak 1990 yılında İstanbul'da kurulan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, aile içi ya da aile dışı şiddete maruz kalan kadınların sığınabilecekleri evlerin açılmasını, işlemesini sağlamaktadır.
Bu Vakıf sayesinde sığınma evleri açılmakta, kadınların meslek sahibi olmaları sağlanmaktadır. 1993 yılında Ankara'da kurulan Kadın Dayanışma Vakfı da, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık yapan bir örgütlenmedir.
Uluslararası anlamda işbirliği yapan ve Türkiye'de kadın" harekelini ulusal olmaktan çıkaran birçok örgütlenme de bulunmaktadır. 1990 yılında İstanbul'da kurulan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi, 1980'in başlarında küçük grupla başlayan "kadın bilincim yükseltme" projesini geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlayarak, kadın sorunlarına ilişkin yapılan dokümanları toplayan ve kadının geçmişini saklayan bir merkez olarak hizmet vermektedir.
Sadece Türkiye'deki dokümanlar değil, uluslararası tüm çalışmaları toplayan merkez, birçok seminerle diğer ülke kadınlarıyla Türk kadınlarını buluşturmaktadır.
Kadınların güçlendirmek, ayrımcılığı sona erdirmek amacıyla 1993 yılında kurulan Kadının İnsan Haklan Eylem-Araştırma Merkezi, özellikle taban örgütlerine destek vermekte ve uluslararası örgütlerle işbirliği ile Türkiye'deki kadın hareketinin diğer ülkelerin kadınlarıyla ilişkilerini sağlamaktadır.
Kadın hareketi Meclis dışında, Özerk politikalarını eylemlerle onaya koymaktadır. Ancak kadınlara ilişkin yasal sorunların çözümleri siyasi mekanizmalardan geçmektedir.
Hareket temel karşı çıkış noktası olarak sistemi, düzeni göstermesine rağmen, yönetim kademelerinde olmayı hedeflememektedir.Bu alanı boş bırakan kadın hareketine destek, 1997 yılında kurulan KA-DER'den gelmektedir.
KADER siyasi katılım hakkının sadece oy kullanma olarak algılanmasına karşı çıkmaktadır. Kuruluş, kadın bilinci olan, kadın sorunlarına duyarlı, dayanışmaya özen veren kadınların seçimle gelinen görevlerle kamu görevlerindeki sayısını ve oranını arttırmayı, öncelikle siyasi partiler ve mecliste kadın kotasını, sonrasında eşit katılımı hedeflemektedir.
Bugün KA-DER, birçok siyasi partiyle birlikte kadın temsiliyetinin sayısal oranı ve kadın bilinciyle kadın siyasetçilerin yetiştirilmesinde işbirliği yapmaktadır. Ancak KA-DER partilerüstü bir yapıda olduğundan bu işbirliği eğitim düzeyinde yürütülmektedir.
Birkaç örnekle belirtmeye çalıştığımız konu, Türkiye'de 1990'Iarla birlikte kadın sivil toplum hareketinin ulusal boyutta yürütülen mücadelesinin çeşitliliğini vurgulamaktır. Aynı zamanda bu kuruluşlar, uluslararası kadın örgütleriyle işbirliği içinde amaçlan, hedefleri doğrultusunda eylemliliklerini yürütmektedirler. Hem ulusal, hem de uluslararası işbirliğine bir örnek de Ankara'da kurulan Uçan Süpürge sivil toplum kuruluşudur.
1990'lar sonrası kadın sivil toplum kuruluşu: Uçan Süpürge
Kendilerini kadın hareketi içinde bir sivil toplum kuruluşu olarak gören Uçan Süpürge, Türkiye ve dünyadaki kadın gündemini takip etmek için bilgi ve iletişim ağı, organizasyonu kurmayı amaçlamaktadır. Özellikle Uçan Süpürge'ye, 1990'lardan sonra Türkiye'de yaşanan iletişimsel, eylemsel kopukluğa bir çözüm ve "iletişimin etkileşimi de beraberinde getireceği inancıyla" örgütlenmiş bir kuruluş olarak bakmak gereklidir.
İlk günlerde hazırladıkları broşürde amaçlarım, "kadın sorununa ve kadın hareketine duyarlı kadınları buluşturmak; aralarında bağ kurarak bilgi ve deneyim aktarımlarını kolaylaştırmak; onların kadın sorununun çözümüne yönelik çabalarını desteklemek ve kadınların kendilerini güçlendirmelerine yardımcı olmak" şeklinde ifade etmektedirler (F.Kardam,Y.Ecevit, 2002, s.94). Bu amaçlarla 1996'yılında başladıkları kuruluş serüvenlerini 1997 yılı sonlarında tamamlayan Uçan Süpürge, "... kadın hareketinin bugüne dek yarattığı değerli birikimin farkındayız ve şimdi yeni katılımlar-sağlamak, yeni örgütlerle tanışmak ve yeni deneyimler yaratmak amacında" olarak " aynı zamanda yurt dışındaki kadınlar ve kadın kuruluşlarıyla tanışmak, ortak çalışmalar yapmak, kadın konusunda özelleşmiş bir bilgi merkezini oluşturmayı". (Uçan Haber, sayı l, 1998) hedeflemektedir.
Bu hedefleri doğrultusunda ulusal ve uluslararası boyutta kadın sivil toplum kuruluşları, kurumlar ve kişilerle ilişkiler kurarak, hepsinin birbirleriyle haberdar olmalarını sağlamaktadır.
Uçan Süpürge bir sivil toplum kuruluşudur, çünkü görev alan kadınlar gönüllük esasına göre çalışmaktadır. Ayrıca gönüllülük esasına göre biraraya gelen kadınların içinde akademisyen kadınlar da Danışma Grubu olarak yer almaktadır. Bu amaçlar etrafında kadın gündemi ve bilincini oluşturmak için projeler üretmekte ve desteklemektedir.
Kuruluş, günümüze kadar Kadın Örgütleri Veri Tabanı, Yerel kadın Muhabirler Ağı, Kadın Web Sitesi, Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, Köprüler Kuruyoruz, Patikalardan Yollara ve Kadın 2004 Radyo Programı projelerini gerçekleştirmiştir.
Uçan Süpürge için, çeşitli bölgelerde kadın kuruluşlarını bir araya getirecek bölge toplantılarının yapılması, ulusal ve uluslararası kadın kuruluşlarıyla ilgili adres ve bilgileri derleyen bir veri bankasının hazırlanması hedeflerine ulaşmada önemli projeleri olmaktadır.
Kuruluş, organizasyon ve iletişim hedefleri için Uçan Haber adını verdikleri bir yayın organı çıkarmaktadır. Uçan Süpürge'nin hedeflerini, projelerini, olanaktan doğrultusunda yapıp ettiklerini çıkardıkları bültenlerdeki haberlerde izlemek olanaklıdır (Bkz Uçan Dergi sayılan). Bu bülten kuruluşun iletişim aracı olarak görülmektedir.
Uçan Süpürge'den haberler: Uçan haber
Günümüz kadın kimliğinin popüler kültür öğeleriyle oluşumunda ve dönüşümünde kadın dergilerinin ( kadınca, kozmopolitan, kadınvizyon ...vb.) önemli rol oynadığı bilinmektedir.
Ancak genel olarak tüketime odaklı kadın gündemi oluşturmaya çalışan bu dergilere alternatif, kadını toplumsal yapının farklı alanlarında aktif birey olarak görünür kılmayı amaçlayan kadın dergileri ve örgütlenmeleri de bulunmaktadır.
Uçan Süpürge sivil kadın kuruluşu' nün çıkardığı Uçan Haber, alternatif kadın dergilerine örnek gösterilebilir.
Uçan Süpürge kurumsal yapısını, bir kadın sivil toplum kuruluşu olarak Türkiye'deki kadın hareketinin bir temsilcisi, dünyadaki kadın hareketinin ise aktif izleyicisi ve destekçisi olarak tanımlamaktadır. Dergi, özellikle kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddet konusunda taraflı olduğunu belirterek, kadınların gündemiyle ilgili her türlü haberin doğru olarak yansıtılmasından yana tavır göstermektedir.
1990 sonrası kadın hareketine farklı bir bakış getiren Uçan Süpürge grubu 1998 Şubat'ından itibaren Uçan Haber başlıklı üç ayda bir çıkan bir dergi ile kadın okurlarıyla buluşmuştur. Derginin kapağında Uçan Süpürge'nin kadın iletişim bülteni olduğu belirtilmiştir. Grup, dergiyi çıkarırlarken kapakta bir slogana da yer vermiştir: Bir Haber Uçur Yeter.(Uçan Dergi, sayı:l. Şubat 1998) Grup, bu slogana 10. sayıdan itibaren kapaklarında yer vermemektedir.
Dergide yer alan bölüm başlıklarını incelediğimizde hemen hemen her sayıda sırasıyla; Bindik bir süpürgeye... Kadınlar... Örgütler...Projeler, Üniversite... Kadın... Araştırma, Dünya Kadınlarından, Hukuk ve Kadın: ne var, ne yok, Kültür ve Sanat, Nerede ne var... gibi başlıklar bulunmakta, ayrıca her sayıda kadın sorunlarına ilişkin bir tartışmaya yer verilmektedir.
Bu başlıklar altında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden, illerinden, üniversitelerinden haberlere yer verilmektedir. "Bindik bir süpürgeye" başlığında Uçan Süpürge'nin yapıp ettikleri, hedefleri, projeleri kadın okuyucularla paylaşılmaktadır.
İkinci başlıkta Türkiye'de çeşitli illerde işlev gösteren kadın kuruluşlarından, faaliyetlerinden, projelerinden haberler verilmektedir.
1990 sonrası kadın hareketinin akademik yaşama hızla girmesiyle üniversitelerde yapılan kadın sorunlarına ilişkin lisansüstü çalışmalarının, geliştirilen ve uygulanan projelerin haberleri derginin diğer bir başlığını oluşturmaktadır.
Hukuk ve Kadın başlığında kadınlarla ilgili Türkiye'deki yasal düzenlemeler, aksayan yönleri hakkında bilgiler verilmektedir. Dergi aynı zamanda hukuksal danışmamak görevini de vermektedir. Bu başlık altında yasal düzenlemelerde yapılan değişiklikler "ya da değişmeyen hükümler, kadınlarla ilgili yasal haklar ve davalar okuyucuya aktarılmakta ve tartışılmaktadır. Birkaç Örnek verirsek; Yeni Medeni Kanun, boşanma, zina, Ailenin Korunmasına Dair Kanun gibi.
Dergi 13. sayısından itibaren iki ayda bir çıkmaya başlamıştır. Yerel kadın muhabirlerle birlikte haberlerinde çeşitlilikler olmuştur. Son yıllarda oluşturulan İnternet sitelerinde çeşitli yerlerden gelen haberleri okuyucuya sunmaktadırlar.
Uçan Süpürge için bir İnternet sitesi oluşturmak, kadınlar arasında bilgi ve iletişim ağını kurmak için gerekli ve işlevsel bir adım olarak görülmektedir (F.Kardam,Y.Ecevit, 2002,s.l07).
Bir haberde sen yaz: Yerel kadın muhabirler ağı projesi
Uçan Süpürge sivil toplum kuruluşunun örgütlenmeler ve kadın sorunlarına ilişkin iletişim, bilgi ve belge derleme hedefini işlevsel hale getirmek üzere "Yerel Kadın Muhabirler Ağı" projesini çalışır hale getirmişlerdir.
Bu proje Mart 2003 tarihinde "kadınların taleplerini ve önceliklerini yerel gündemden ulusal gündeme taşıyarak kadınlar için iletişim ağı oluşturmak; halihazırda kadınlar hakkında çıkan yerel haberlerin tek kaynağı olan ana akım medyaya olan bağımlılığı yıkmak; etkin bir alternatif kadın medya grubu yaratmak; Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki yerel kadın sivil toplum Örgütleri ve kadınların bilgi toplumunda kendilerine yer edinmelerini ve daha adil, demokratik ve eşitlikçi bir toplum için çeşitli bilgi teknolojilerinin kullanımını sağlamak" amacıyla üretilmiştir.
Projenin ilk aşamasında 8 pilot ilde; Antalya, Çanakkale, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Mersin ve Samsun'da yapılan toplantılar sonrasında belirlenen kadın muhabirlere Ankara'da eğitim verilmiştir. Bu proje, 12 ilde 12 yerel kadın muhabir ve pek çok İlden gönüllü muhabirlerin katılımıyla devam etmektedir.
Bu illerdeki kadın muhabirler yerel haberleri; kadınlara yönelik düzenlenen bir toplantı, başarı öyküleri, namus cinayetleri, yeni kurulan kadın örgütleri gibi çeşitli konulardaki haberleri Uçan Süpürge'ye ulaştırmaktadır (S.Doğan, 2004, s.110).
Bu proje, kadınlara ilişkin basında yer alan sansasyonel haber anlayışını ortadan kaldıracak, alternatif kadın haberciliği sergilemektedir. Kadınları "arzu nesnesi" ya da şiddet mağduru olarak göstermeye karşı çıkan bir çalışma olarak faaliyet göstermektedir, İnternet sitelerinde bu proje "Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliğinin kurumsalsallaştırılması yolunda atılan yeni ve Önemli bir adım" olarak nitelendirilmektedir.
Kadının sinema deneyimleri: Uluslar arası kadın filmleri festivali
İlk kadın film festivalini 1998 yılında gerçekleştiren Uçan Süpürge, her yıl periyodikleşen festivalle, sinemaya emek vermiş yönetmen ve kadın artistleri görünür kılmayı amaç edinmektedir.
Bu proje öncelikle, Türk sinemasının emekçi kadınlarını ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca her yıl festivalin bir, konusu ve konuğu ya da konuklan olmaktadır. Uluslararası olarak nitelenmesinin nedeni Türk filmleri dışında yurt dışından gelen konuk ve filmleri de Türk kadınlarına tanıtmaktır.
Bu festivalin diğer bir özelliği de yapılan "Kısa Film Öyküsü Yarışması" ve atölye çalışmaları sonrasında genç senaristlerin "kadın" konulu eserlerinin değerlendirilmesidir.
Film festivali kapsamındaki filmler, Ankara'nın çeşitli yerlerinde kadın izleyicilerle bulaşmaktadır. Ayrıca birçok kurum ve kuruluşla ortaklaşa düzenlenen belgeleme, arşiv ve sergi gibi faaliyetlerle de kadın sinema arşivi oluşturulmaktadır.
Ecevit ve Kardam'ın Uçan Süpürge serüvenini anlattıkları yazıda festivale ilişkin kendilerine yönelttikleri eleştiride "... dışarıya en fazla yansıyan etkinliği olan Kadın Filmleri Festivali'ni gerçekleştirir olması, kadın kuruluşları alanında iletişimi güçlendirme yönündeki "daha gösterişsiz" çalışmalarını gereğinden fazla arka planda bıraktı. ..Süpürge, profesyonel düzeyde festival yapan bîr kuruluş olarak algılandı" demektedir.
Bunun da diğer kadın sivil kuruluşlarla aralarına mesafeler koyduğunu belirtmektedirler. Ancak kadının kamusal alanda harcadığı emeğin görünür kılınması kadın hareketinin temel amaç ve hedeflerinden değil midir? Bu anlamıyla Festivalin etkinliklerini, -düşsel yaratıcılıkları ile senaryolar yazan kadın senaristlerin, gözlemleriyle ekrana kadın bakışını katan kadın yönetmenlerin, oyunculuklarıyla yer alan kadın sinema emekçilerinin arşivlerini hazırlamak, gösterileriyle anmak, hatırlatmak çabasından dolayı- kadın bilincine katkı olarak görmek gereklidir.
Büyük çabalarla getirilen ve gösterilen birçok filmin kadınların zihninde kendi deneyimlerini görsel olarak hatırlattıklarını da düşünmek lazımdır. Bu nedenle festival, kadınlar arasında ulusal ve uluslararası iletişim ve etkileşim açısından önemli bir adım olarak görülmelidir.
Türk kadınına diğer toplumlardaki kadınların sorunlarıyla farklılıkları olmadığını göstererek, kadın hareketinin evrenselliği de vurgulanmış olmaktadır. Ankara ve dışındaki gösterimlerde kadın izleyicilerin tepkilerini anlatan haberler bunun örnekleridir (Bkz. Uçan Süpürge Web sitesi).
Köprüler kurduk - Patikalardan yollara çıktık
Uçan Süpürge için bu iki proje de, Ankara dışındaki diğer kadın sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantıyı sağlayan bîr adım olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Anadolu'nun çeşitli İllerinde düzenlenen eğitim çalışmaları ve toplantılarla farklı, yerel kadın deneyimlerinin aktarılması sağlanmaktadır. Bu deneyimlerin aktarılması ve yaygınlaştırılması İşlevinin, sivil kadın Örgütlenmesinin bütünleştirilmesi için önemli bir adım olarak görülmesi gereklidir.
"Köprüler Kurduk" projesi, "farklı il ve bölgelerdeki kadınların, tüm farklılıklarına karşın 'kadın' ortak paydasında buluşmaları ve birbirlerine deneyimlerini aktarmaları için ortam yaratmak; kadınları yerel yönetimlerle buluşturarak sorun, talep ve beklentilerini dile getirmelerine yardımcı olmak" amacını taşımaktadır.
Proje kapsamında her kesimden kadının katıldığı film gösterimi yapılmaktadır. Bu etkinlikte, ziyaret edilen illerde valilik ve belediyenin katkılarıyla, iki film gösterilmekte ve kadınlarla sohbetler edilmektedir. Bu sohbet toplantıları kadın bilincini yükseltme toplantıları olarak nitelendirilmelidir.
Çünkü görsel anlatım her zaman için, kendi deneyimleriyle benzerlikleri daha çabuk farkettiren bir anlatım şeklidir ve akıllarda daha net olarak kalır. Bu nedenle bu proje kadınların kendi deneyimlerinden yola çıkarak kadın sorunlarını ve çözümlerini düşünmelerini sağlamaktadır. Ayrıca bu toplantılarda kadınlara, kendi yaşamları hakkında söz söyleme haklarının bilincinde olma yetisinin de verildiğini düşünmek gereklidir.
Diğer proje Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen "Patikalardan Yollara" Ekim 2003'te Türkiye'nin 7 bölgesini temsilen; Çanakkale, Eskişehir, İzmir, Mardin, Mersin, Samsun ve Van olmak üzere 7 ilde başlatılmıştır. Bu projenin amacı; "yerel kadın sivil toplum kuruluşları, Uçan Süpürge'nin yerel kadın muhabirleri ve yerel yönetimler arasında işbirliğini arttırmak, diyalog ve yeni ortaklıklar, yaratılması yoluyla Türkiye'de sivil toplumun gelişimini sağlamak" olarak belirtilmiştir {Bkz;. -Uçan Süpürge Web sayfası).
"Patikalardan Yollara" projesinin ilk eğitici eğitimi, 8-10 Ekim 2004 tarihleri arasında Ankara'da yapılmıştır. Söz konusu 7 ildeki Uçan Süpürge muhabirleri ve kadın sivil toplum kuruluşu temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirilen eğitim yapılmıştır.
Ankara'da yapılan eğitim seminerinin ardından kendi illerine dönerek projenin uygulanma aşamasını başlatan yerel temsilciler ve yerel kadın muhabirler, illerindeki diğer kadın kuruluşlarına edindikleri bilgileri aktarmışlardır. Proje, Ankara'da yapılan İlk eğitime katılan yerel temsilcilerin bu eğitimi kendi illerinde en az 20 kadın kuruluşu temsilcisine aktarmasını öngörmektedir.
Bu projeyle, kadın sivil kuruluşları ve kamu kurum ve kuruluşları arasında oluşturulabilecek işbirliği ve koordinasyonla birlikte, kadınların yerel sorunlarına üretilen çözümlerde ivedi önlemlerin alınmasına yardımcı olunacaktır.
Sonuç olarak
1980 sonrası Türkiye'deki kadın hareketi örgütlenme biçimini, diğer izmlerden farklı olmak adına, oturtamamış ve "yapısızlığın despotluğuna", kişisel inisiyatifi, üretkenliği sınırlayan "kolektif irade" ye sahip olunduğu için kalıcılığını temellendirememiştir.
Ancak bu yapısızlığa, iletişimsizliğe rağmen feminizmin özgül mücadele alanının meşruluğunu başarmış bir hareket olmuştur (Savran G., Tura N., 1994, s.86-89). 1990'lara gelindiğinde kadın hareketi, eylem düzeyinde yitirdiği dinamizmini, yayın ve kadın araştırmaları alanında sürdürmeye devam etmektedir. Aynı zamanda günümüzde hareket döngüsel bir süreç yaşamaktadır. 1980'li yıllarda kadınların eşitliğine ilişkin adımlarının atılmasına ve kadın sorunlarının bilincinin oluşturulmasına çalışılmıştı.
1990 sonrası çalışmalar ise, daha geniş kapsamlı, farklı konularda çeşitlilikle kadın bilincinin, kadın kimliğinin, yaşananların günümüze aktarımı şeklinde görünmektedir. Bu günlerde de, kadınların sorunlarına ilişkin Önlemlerin alınmasına ilişkin çalışmalara ve örgütlenmelere devam edilmektedir.
Kadınların eşitliği bilincinin oluşturulması temel çıkış noktasıyla, farklı alanlarda kadınlara yönelik politikalarda etkin olmak, mevcut sisteme alternatif önerilerde bulunmak, yönetimleri, alınan kararlan, yasal düzenleri ve uygulamalarını izleyerek aksayan yönleri bulmak, bunların düzeltilmesi için gerekli öneriler etrafında kitleselliği ve örgütlülüğü sağlamak kadın sivil toplum kuruluşlarının varoluş koşullarını oluşturmaktadır.
Türkiye'de 1980'li yıllar ve sonrasındaki kadın örgütlenmelerinin mücadelelerine baktığımızda, kadınlara gerek özel alanda, gerekse kamusal alanda görünür olma bilincini vermek üzerine odaklanmıştır. Bu mücadeleler, günümüz Türkiye'sinin yasalarındaki değişikliklerle ve yürütme mekanizmalarındaki uygulamalarla, aile içi ve dışı ilişkilerin sorgulanmasıyla, medyada kadınlara yönelik programların ve işlenen konuların çeşitliliğinin çoğalmasıyla haklılıklarını göstermektedir. Mücadele etmenin haklılığıyla güç alan günümüz kadın sivil kuruluşlarında yer alan kadınların, 1980'lerden gelen bilgi ve deneyimlerinin önemini de unutmamak gereklidir.
Kadın sorunları hakkında bilgi ve deneyim birikimi olan gönüllü kadınların oluşturduğu, kadın sorunlarına duyarlı, kamuoyu oluşturmayı amaçlayan, gerektiğinde proje ve hedeflerini uygulayabilmek için kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yapan Uçan Süpürge, uluslararası alanda Türkiye'deki kadın hareketinin" bir temsilcisi olarak hareket etmektedir.
Gönüllük esasına dayalı olarak bilgi ve deneyimleriyle, kadın sivil kuruluşlarım bilgilendirmek için kitle iletişim araçlarını kullanabildikleri ve bu alanda iktidar talebiyle değil, bütünleştirme talebiyle oldukları için, kendilerini sivil toplum kuruluşu olarak tanımlamakta haksız değillerdir. Uçan Süpürge'nin iletişim ve etkileşim işlevinin kadın hareketini bütünleştirici bir İşlev olduğunu vurgulamalıdır.
Kadın sivil toplum kuruluşlarının spesifik alanda çalışması daha işlevsel olmaktadır. Her kadın örgütlenmesinin tek bir hedef -kadın eşitliği- etrafında toparlanıyor oluşu doğru bir amaçtır, ancak bu hareketi farklı alanlarda temsil ederek oraya yoğunlaşmanın hareketin yaygınlaşması için önemli olduğunu da belirtmek gerekir.
Uçan Süpürge'nin iletişim ve etkileşim işlevini üstlenmeleri ve en iyi şekilde yapmak için ürettikleri projeleri bu anlamda çok önemlidir. Çünkü yukarıda açıkladığımız her proje mevcut kadın sivil toplum kuruluşları arasında, 1990'larla ortaya çıkan iletişimsizlik problemini çözmeye yönelik üretilmiştir.
Bu anlamda da yerel sorunlardan yola çıkarak, ülkenin genelindeki kadın sorunlarına ilişkin ortak politikaların üretilmesinde kaybedilen iletişim ağı kurabilecektir. Aynı zamanda benzer sorunlarla yerel anlamda yürütülen kampanyaların ortaklığı sağlanabilecek, ortak hareket etmek için örgütlenme bilinci tekrar yerleşecek, birbirlerine destek mekanizmaları oluşturulabilecektir. Bütün bu çabalar, 1980 sonrası kadın hareketinin eleştirilen yönlerinin, bugüne ilişkin olarak, kadın sivil toplum kuruluşlarında ortadan kalkmasını, doğru politikaların üretilmesini ve örgütlenmenin yapılmasını sağlayacaktır. (ÇKE/BA)
* Doç. Dr. Çağlayan Kovanlıkays Ergin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü) yayımladığımız çalışmasını 15-15 Ekim, 2005'de Çanakkala'de Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin düzenlediği II. Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi'nde sundu.
Kaynakça
Belge, Taciser (1998), "İnsan Hakları ve Yurttaşlık Çalışma Grubu", Üç Sempozyum
Sivil Toplum Kuruluşları, Sempozyum Bildirileri, Tarih Vakfı Yayınlan, İstanbul. Doğan Selen, Halime Güner (2004) "Uçan Süpürge Kadın İletişim Merkezi ve Yerel Kadın Muhabirler Ağı Projesi", Sivil Toplum Dergisi, Yıl:2, Sayı: 8, Ekim-Aralık. Kardam Filiz; Yıldız Ecevit, (2002) " 1990'lann Sonunda Bir Kadın İletişim Kuruluşu:
Uçan Süpürge", 90'larda Türkiye'de Feminizm, Der: Aksu Bora. Asena Günal, İletişim Yayınlan, İstanbul. Kuçuradi, İonna (1998), "Sivil Toplum Kuruluşları: Kavramlar" Üç Sempozyum Sivil Toplum Kuruluşları, Sempozyum Bildirileri, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. Sallan-Gül S., Aksu-Coşkun Z.(1998), "1980'lerin Sivil Toplum Anlayışı ve Gönüllü
Kadın Kuruluşları Üzerine Bir Çalışma", 20. Yüzyılın Sonun Kadınlar ve Gelecek, TODAİE Yayınlan, Ankara.
Savran Gülnur, Tura Nesrin (Temmuz 1994), "Feminizmin On Yılı", Sınıf Bilinci 15. Tekeli Şirin (1993), "1980'ler Türkiye'sinde Kadınlar",
1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar İletişim Yayınları, İstanbul. Tekeli Şirin (1998), "Birinci ve İkinci Dalga Feminist Hareketlerin Karşılaştırmalı İncelenmesi Üzerine Bİr Deneme", 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Türk Tarih Vakfı, İstanbul. www.ucansupurge.org İnternet sitesi