Sanat, yolculuk ve mücadele… Sinem Taş’ın hikayesi tam da bu üç kelimenin kesişim noktasında duruyor. Türkiye’de başlayıp Portekiz’de devam eden bir sanat yolculuğu, yurtdışına çıkma sürecinde karşılaştığı engellerle örülü bir mücadele hikayesi ve tüm bunların içinde kendi yolunu bulmaya çalışan bir sanatçı…
Gazetecilikten görsel sanata, belgeselden akademik çalışmalara uzanan çok yönlü bir kariyere sahip olan Sinem Taş, şu anda Lizbon Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde doktora yapıyor. Aynı zamanda belgesel yönetmeni, fotoğrafçı ve sanatçı olarak üretmeye devam ediyor. Sanatı, bireysel hikayeler üzerinden evrensel meselelere dokunan bir alan olarak görüyor.
Ancak Taş’ın hikayesi sadece sanatsal üretimle sınırlı değil. Türkiye’den yurtdışına çıkma sürecinde defalarca engelle karşılaşan ve pes etmeyen bir sanatçının hikayesi. İlk olarak Erasmus programıyla Polonya’ya gitmek isteyen Taş, bütçe kısıtlamaları nedeniyle gönderilmeyen öğrenciler arasında yer aldı.
Almanya’daki Erasmus hakkı ise dil şartı nedeniyle elinden alındı. Ancak Sinem Taş, hakkını arayarak Almanya’daki üniversiteye itiraz etti ve sonucunda okula kabul edildi. Daha sonra Portekiz’e uzanan bu yolculuk, onun sanatını ve akademik kariyerini şekillendirdi.
Sinem Taş, sanata olan ilgisinin gazetecilik yaptığı dönemlerde başladığını belirtiyor. Fotoğraf sanatına duyduğu ilgi onu Lizbon Güzel Sanatlar Fakültesi'ne başvurmaya yöneltti. Ancak bu süreçte çevresinden caydırıcı sözler de duyduğunu anlatıyor:
"Portekiz’de daha önce bulunmuş bir fotoğrafçı ile konuşmuştum. Bana, ‘Eğer çok bilinen işler yapmadıysan, olağanüstü bir portfolyon yoksa Güzel Sanatlar Fakültesine girmen çok zor’ demişti. Ama ben yine de başvurumu yaptım. Şansımın düşük olduğunu biliyordum ama denemeden bilemezdim. Sonuçta kabul edildim ve hatta yüksek puanla girdim."
Sanat kariyerini adım adım inşa eden Taş, yüksek lisans eğitimini de aynı fakültede tamamladı ve doktoraya başladı. Sanatsal üretimiyle toplumsal meseleleri ele alan Taş, özellikle göç ve insan hikayeleri üzerine yoğunlaşıyor.
“Benim Kabem İnsan”
Sinem Taş, sanatını ve belgesel yönetmenliğini birleştirerek mülteci hikayelerine odaklanan “Benim Kabem İnsan” adlı belgeseli çekti. Belgeselin ismini Alevi-Bektaşi felsefesinden ilham alarak seçtiğini belirten sanatçı, mülteciliği sadece bir göç meselesi olarak değil, insanın kendini arayışı ve yersiz yurtsuzluk duygusuyla bağlantılı bir insanlık hikayesi olarak ele aldığını vurguluyor.
Belgeselin çekimleri sırasında bir mültecinin mahremiyet kaygısıyla yüzünün tamamını göstermemesini rica etmesi üzerine, yalnızca gözünü filme aldığını anlatıyor. Bu süreçte AUTRUI fotoğraf projesi doğdu. Taş, bu proje kapsamında farklı ülkelerden insanların gözlerini ve hikayelerini sergiliyor. Şu anda bu proje, İspanya’nın Girona kentindeki MUME müzesinde sergilenmeye devam ediyor.
Franco rejiminin mağdurlarıyla buluşma
Sinem Taş, Katalonya’daki Franco rejimi mağdurlarıyla ilgili bir sergi sürecinde, bir ailenin yıllardır kapanmayan bir yarasına tesadüfen dokunduğunu anlatıyor. Franco rejiminden kaçarak Fransa’daki toplama kampına giden Paquita’nın hikayesini belgelerken, onun abisinin Franco askerleri tarafından infaz edildiğini ve ailesinin resmi olarak hiçbir belgeye ulaşamadığını öğreniyor.
Sergi süreci devam ederken, Paquita’nın ailesine İspanya hükümetinden bir belge ulaşıyor. Bu belge, Paquita’nın abisi Joan’ın suçsuz olduğunu ve Franco rejimi tarafından haksız yere öldürüldüğünü resmen kanıtlayan bir doküman. Ailesi, 90. yaş gününde Paquita’ya bu belgeyi gösterdiğinde, onun için en büyük doğum günü hediyesi olduğunu söylüyor.
Bu olayın kendisini derinden etkilediğini anlatan Taş, “Ailemizde Franco ile açılan bir çember kapandı” sözünün, hayatı boyunca taşıyacağı bir cümle olduğunu ifade ediyor. Bu hikaye, sanatın toplumsal hafızaya olan etkisini ve iyileştirici gücünü bir kez daha ortaya koyuyor.
Sanat ve toplumsal cinsiyet mücadelesi
Sinem Taş, yurtdışında sanatçı olarak var olmanın yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki gözlemlerini de paylaşıyor. Portekiz’de kadın hakları mücadelesinin Türkiye’ye kıyasla daha ileride olduğunu belirten sanatçı, Türkiye’de kadınların sokakta kendini güvende hissetmesinin giderek zorlaştığını ifade ediyor.
"Portekiz’de de ataerkil bir yapı var ama Türkiye kadar sert değil. Türkiye’de kadınların kamusal alanda rahat hareket edemediğini görmek, benim için en büyük farklardan biri. Kadın cinayetleri konusunda Türkiye'de bir ilerleme kaydedilmediği gibi, faillerin cezasız kalması durumu daha da vahim hale getiriyor."
Gelecek projeler ve sanatsal planlar
Sinem Taş şu sıralar, otobiyografik öğeler taşıyan, yarı belgesel yarı animasyon bir film projesi üzerinde çalışıyor. Ayrıca yıllardır topladığı hikayeleri bir kitapta toplama sürecinde.
"Tam bir İkizler burcu olarak birçok projeyi aynı anda yürüttüğüm için süreç biraz yavaş ilerliyor ama heyecanlıyım!" diyen Taş, sanatın iyileştirici gücüne inanarak üretmeye devam ediyor.
Bu haber, Uçan Süpürge Vakfı'nın Yerel Kadın Muhabirler Ağı projesi kapsamında yayınlandı.
(MÖA/EMK)