Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) düzenlediği "Türkiye Başa mı Dönüyor? Kürt Meselesi'nde 1990'lar ve Bugün" konulu panelde 90'larda ve günümüzde Kürt sorunun geldiği nokta ve çözümler konuşuldu.
Dilek Kurban'ın moderatörlüğünde Sabancı Üniversitesi İletişim Merkezi'nde yapılan toplantıda Eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Avukat Eren Keskin, Eski HEP Başkanı Feridun Yazar ve gazeteci Hasan Cemal konuştu.
Konuşmacılar, AKP iktidarının Kürt açılımıyla, umutlu bir sürece girildiğini ancak bugün Kürt sorununda 90'lara benzeyen bir süreç yaşandığını söyledi. Konuşmacılar, çözümün ise devlet ve Kürt halkı arasında güven üzerine oturan ancak güvenlik eksenli değil bütünlüklü somut politikalarla sağlanacağını belirtti.
"MİT'in ifadeye çağrılması iyi değerlendirilmeli"
Cevat Öneş, Oslo görüşmelerini doğru ve mutlaka yapılması gereken bir girişim olarak değerlendirdi; MİT görevlilerinin ifadeye çağrılmasının demokratikleşme sürecinde iyi değerlendirilmesi gerektiğini ekledi.
"İfadeye çağrılmaları beklenmedik bir şey değil ama usulü çok tartışmalı. Başbakan'ın çok güvendiği Hakan Fidan'ın, fezleke çıkarılarak Başbakan'ın hatta başsavcının haberi olmadan çağrılması hukukun işlediği bir ülkede olacak şey değil. Oslo süreci hükümetin aldıgı siyasi bir karardir, savci boyle bir karari sorgulayamaz. Ama yine de bu süreci demokratikleşme anlamında iyi değerlendirmek gerek. "
"Toplumun barış talebi var"
"90'lardan bugüne güvenlik eksenli politika dışında hiçbir şey denenmediği için Kürt sorunu çözülemedi. Bugün Türkiye ciddi bir eşiktedir. Demokratikleşme sürecine girilmezse bu kırılan vesayet sisteminin güçlenmesi anlamına gelir; yeniden kaos sürecine girebilir.
"AKP'nin başta umut veren Kürt açılımının sonuca ulaşmaması somut bir yol haritası olmamasıyla ilgili. Toplumdan gelen barış talebi var; bu noktada AKP'ye tarihi bir sorumluluk düşüyor. Başta yeni anayasa süreci olmak üzere somut adımlarla bu sağlanabilir. Toplum buna hazır."
"Yaratılan tedirginlik insan hakkı ihlalidir"
Eren Keskin, Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceğini bildiğini ancak şiddeti ortaya çıkaran bakış açısının ortadan kalkmadan çözümün mümkün olmadığını söyledi.
"PKK ile aranıza mesafe koyun söylemi anlamsız; PKK bu toprakta yaşayan insanların kardeşi, annesi, babası; bu bakış açısı değişmeden sorun çözülemez. PKK'nin de hataları var; savaş tam da böyle bir şeydir. PKK ve Öcalan hesaba katılmadan çözüm olmaz; bunun yollarının bulunması gerek.
"Bir süre önce umutlandık; kısmi iyileşmeler de oldu. Ergenekon çok önemli bir dava ama Silopi'deki katliamların baş sorumlusu Levent Ersöz, sadece darbeci olduğu için yargılanıyor, katlettiği insanların müdahillikleri kabul edilemiyor; eğer böyle devam ederse yeterli olmayacak.
"Bugün Kürt sorununu daha fazla tartışıyor olmamız iyi bir şey ama tartışan herkes de örgüt üyesi, yani KCK'den suçlanıyor. Herkes korkuyor, eskiden barış için tartışmalara 'varım' diyenler şimdi tedirgin, bu kaygı insan hakları ihlalidir."
"Kürtlerin özerkliği tartışmasına fırsat verilmedi"
Feridun Yazar, sürekli "Neden Kürtler net değil" eleştirisi aldıklarını ancak bu netleşmeyi sağlayacak ortamın sağlanmadığını söyledi.
"Kürtlerin taleplerini hiçbir zaman demokratik bir ortamda tartışmasına izin verilmedi. Eğer bağımsızlıktan, federalizme, demokratik özerkliğe her şey oturup tartışılabilse o zaman neyin Türkiye için iyi olacağı ortaya çıkacak. Ancak binlerce kişinin KCK'den tutuklanmasında tetikleyici olan demokratik özerkliği Kürtlere bile doğru anlatamadık; buna fırsat verilmedi.
"KCK'den tutuklanan binlerce insanın akrabalarını da sayarsanız şu anda 100 bin insan devlete güven duymuyor. Bunun sonucu son dönemde yeşeren umutlar umutsuzluğa döndü. Kürtler Türk halkına değil, Türk devletine güvenmiyor. Bugün burada konuştuklarımızın üç, beş yıl sonra bir iddianamede karşıma çıkmayacağını kim garanti edebilir; işte güvensizlik tam da budur."
"Çözümsüzlükte medyanın rolü büyük"
Hasan Cemal, medyanın 1990'larda Kürt sorunu meselesinde kulağını sadece devlete ve askere açıp yaşananlara gözünü kapadığını, bu yüzden de sınıfta kaldığını söyledi.
"Medya köy boşaltmalara, yakmalara, faili meçhullere her şeye gözünü kapatmıştı. Maalesef medyanın bu hali demokrasinin ve hukuk devletinin ikinci sınıflığa mahkum kalmasında, Kürt sorunun çözülmemesinde önemli bir rol oynamıştır. Medya sınıfta kalırken benim de karnemde kırık notlar vardır. O dönem Milli Güvenlik Kurulu'nun medya yöneticilerine yaptığı toplantıyla bugün Başbakan Erdoğan'ın bugün yaptığı toplantının hiçbir farkı yoktur.
"MİT yöneticilerinin ifade vermeye çağrılması ile devletin kurumları arasında yaşanan kaos Türkiye'nin hukuk sorununu ortaya çıkardı. Oslo görüşmelerini çok önemsiyorum ve her şeye rağmen barış ve diyologla bu sorunun çözüleceğine inanıyorum; bu süreci kısaltmak için elimizden geleni yapmalıyız. " (NV)