Dolayısıyla, bugün Türkiye'nin en önemli gündem maddesi olan Türk Ceza Kanunu (TCK) reformu tartışmalarının uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınması büyük önem taşımaktadır.
Kaldı ki, uluslararası eşitlik politikalarının ve insan hakları norm ve standartlarının oluştuğu platformlarda Türkiye, gerek resmi heyetleri, gerekse sivil toplum temsilcileri ile, hep etkili bir katılım göstermiş ve kadın erkek eşitliği, kadının insan hakları ve her türlü şiddetin ortadan kaldırılması ilkelerinin, ilgili platformlara ilişkin sonuç belgelerinde etkili bir dille yer almalarında önemli rol oynamış bir ülkedir.
Bu açıdan düşünüldüğünde, uluslararası insan hakları standartları zaten dünya insanlarının ortak mirasıdır.
TCK ve Medeni Kanun çelişkisi
TCK Yasa Tasarısı'nı temellendiren zihniyet, bu standartlar açısından irdelendiğinde, ne yazık ki çağdışı kalmakta ve yeni Medeni Kanun'da yakalanmış olan eşitlikçi anlayışla çelişki arz etmektedir. Tasarı, mevcut ataerkil içeriğinden arındırılmaksızın yasallaşırsa büyük bir tarihi fırsat kaçırılmış olur.
Kültürel görecelilik, gelenek ve görenek gibi değerler, çoğu kez kadınlara yönelik ayrımcı ve insan hakları normlarına uymayan yasa ve uygulamaları meşru kılmada başvurulan sığınak olarak kullanıla gelmektedir.
Bu zihniyetin, taslak ceza yasası üzerindeki müzakerelerde, özellikle kadının beden bütünlüğü ve cinselliği konuları söz konusu olduğunda, açıkça dile getirildiğine tanık oluyoruz.
Kadın ne ister?
"Her erkeğin evlendiği kızın bakire olmamasını istemesi" yönünde gösterilen duyarlılığın, Cumhuriyetin 80. yılında, hâlâ kadınların ne isteyebileceği yönünde bir engel teşkil ediyor olması kaygı verici.
Ancak, uluslararası kaynaklara (E/CN.4/2002/83, para 115) kadın hakları açısından iyi örnek olarak giren Türk Medeni Kanunu reformunda galip gelen sağduyu, TCK reformu açısından bir ümit kaynağıdır.
Cinsiyete dayalı ayrımcılık
Aynı anlayışla TCK Tasarısı'ndaki cinsiyete dayalı ayrımcı ifade ve maddelerin kaldırılarak, Türkiye'deki kadınların ve tüm insan hakları savunucularının beklentilerine yanıt verebilecek bir yasanın parlamentoda kabul edilerek bir an önce yürürlüğe girmesi gerekmektedir.
Bu Türkiye'nin uluslararası saygınlığı açısından da gerekmektedir. Zira, yukarıda da belirtildiği gibi, Türkiye uluslararası insan hakları ve eşitlik rejimlerinin çoğuna taraf olan bir ülkedir. Dolayısıyla, uluslararası topluluk önünde, kendi insanları için ciddi taahhütleri bulunmaktadır.
Kadın hak ve eşitliği bağlamında uluslararası hukuk açısından özellikle şu kaynaklar temel çerçeveyi oluşturmaktadır: 1979'da yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve 2000 İhtiyari Protokolü, 1993 Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Deklarasyonu, 1995 Pekin Eylem Platformu ve 2000 Pekin + 5 Sonuç Belgesi.
Türkiye'de çeşitli hükümetler döneminde taraf olunan ve kabul edilen bu belgelerdeki ilkeler çeşitli hükümet programlarında da öncelikli hedefler olarak yer almıştır.
Örneğin, şu andaki 59. hükümet programında kadın aleyhine ayrımcı hükümlerin mevzuattan ayıklanacağı vaat edilmektedir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile getirilen ilkelerin uygulanmasının sağlanacağı ve kadına yönelik şiddetin, ayrıca cinsel ve ekonomik istismarın önlenmesinin, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) öncelikli politikaları arasında yer alacağı ifade edilmektedir (sayfa 27).
İşte tam da bu noktada, TCK reformu kadının insan hakları ve eşitliği yönündeki vaatlerin gerçeğe dönüştürülmesinde somut bir vesile teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'nin uluslararası vaatlerini temellendiren ilkeleri, bir kaç örneğine bakarak, hatırlamakta yarar var.
CEDAW nedir?
Kadınların uluslararası hukuku olarak da bilinen CEDAW, kadın ve erkeğin kanun karşısında eşitliğini öngörür ve taraf devletleri hukuk sistemlerinde eşitliği sağlama yönünde düzenlemeler yapmakla yükümlü kılar.
CEDAW'un denetim mekanizması olan Komite, Türkiye'nin 1997'de sunduğu 2. ve 3.birleştirilmiş raporuna ilişkin tavsiyesinde kadınların yasa karşısında erkekle eşit bir biçimde korunmasını sağlamak amacıyla ceza kanununun revize edilmesini önermiştir.
Yine önerileri arasında Komite, hükümeti kadınların yaşama hakkını ve güvenliğini tehdit eden namus adına işlenen suçlara yönelik yasal önlemler almaya davet etmiştir. Yedi yıl sonra Türkiye Komiteye 4. ve 5. birleştirilmiş raporunu göndermiş bulunmaktadır.
Kadına yönelik şiddeti önlemek
Bu raporda, TCK reformunun hızlı bir biçimde sürmekte olduğunu belirtilmektedir. Komite, önümüzdeki oturumlarından birinde Türkiye raporunu gündemine alacaktır. Bu kapsamda, Türk heyetinin Komite ile gireceği diyalog, hiç kuşkusuz, TCK reformu üzerinde yoğunlaşacaktır.
Ayrıca, şu andaki CEDAW Komitesi'nin başkanının Türkiyeli bir kadın olması, rapor üzerindeki görüşmelere ilave bir boyut katarak dikkatleri daha da fazla Türkiye üzerine çekecektir.
1993 Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Deklarasyonu kadına yönelik şiddetin en temel insan hakkı ihlali olduğu görüşünden hareketle hükümetleri bu yönde sorumluluklarını yerine getirmeye ve kadınların insan haklarını teminat altına alacak yasal ve diğer düzenlemeleri yapmaya çağırır.
Kadını marjinalleştiren anlayış
Benden önceki BM Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü, özellikle namus kavramına değinerek, erkeğin namusunu kadının davranışı ile tanımlayan anlayışın özünde şiddeti körükleyen ve kadını marjinalleştiren bir anlayış olduğunu vurgulamıştır.
Bu nedenle, Raportör, raporlarınca ve ülke ziyaretlerinde kadına yönelik hiçbir şiddet biçiminin kültürel faktörlere göre meşrulaştırılamayacağında dikkat çekmiştir.
Kadın erkek eşitliği politikalarının temelini oluşturan ve bu yönde uluslararası topluluğun bir mutabakat metni haline gelmiş bulunan Pekin Eylem Platformu'na (1995) göre, "İnsan hakları ve temel özgürlükler insanın doğuş hakkıdır; bunların korunması ve teşviki Hükümetlerin ana sorumluluklarıdır" (para 210).
Kız, bakire, evli, dul...
Bu bağlamda, hükümetler kadın erkek eşitliği ilkesini hukuk sistemlerinin temel niteliği haline getirmekle ve yasal düzenleme ve diğer uygun yollarla bu ilkenin yaşam pratiğine dönüşmelerini sağlamakla yükümlüdürler (para 232c).
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Pekin + 5 Özel Oturumu Sonuç Belgesi (2000) aynı çağrıyı bir kez daha yapmakta ve hükümetleri, kadın ve kız çocuklarını her türlü fiziki, psikolojik ve cinsel şiddete karşı koruyacak, aile içinde yaşanan her türlü şiddeti, evlilik içi tecavüzü, cinsel taciz ve istismarı denetleyecek ve bu yönde işlenmiş olan suçların faillerini cezalandıracak yasal reformları öncelikli olarak gerçekleştirmeye davet etmektedir (para 69 a.b.c).
Sonuç olarak, kadının beden bütünlüğünün tanınmaması, kadınları hukuk nezdinde kız, bakire, evli, dul gibi kategorilere bölerek farklı muameleye tabi tutmak ayrımcılık yapmanın ötesinde, kadınları devlet eliyle şiddet ve istismar tehdidi altında yaşamaya mahkum etmektir. Oysa, hukuk devleti Anayasal bir ilke olan kadın erkek eşitliğini teminat altına almakla yükümlüdür.
Siyasi irade gerek
Türkiye dinamik bir değişim sürecinin içine girmiş bulunmaktadır. İnsanca yaşama özlemi, toplumun her kesiminde açıkça talep edilen bir hedef haline gelmiştir.
TCK reformu, bu taleplere yanıt verici, uluslararası hukuk ile uyumlu ve insan hak ve özgürlüklerini kucaklayıcı çağdaş bir yasal düzenlemeye kavuşmak açısından Türkiye için iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.
Türkiye'de insanlar aşınmış ve köhneleşmiş zihniyetleri aşma düzeyine çoktan ulaşmış bulunmaktadırlar. Şimdi gerekli olan bu yöndeki siyasi iradenin tecelli etmesidir. (YE/NM)
* Yakın Ertürk, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Kadına Karşı Şiddet özel raportörü, Prof. Dr.
** Yakın Ertürk'ün Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı'nın 3 Kasım 2003'de düzenlediği "Türk Ceza Kanunu'nda Kadının İnsan Hakları İhlalleri" toplantısındaki konuşması.
*** Başlık, spot ve arabaşlıklar Bianet'e aittir.