Fotoğraf: Pixabay
Yazı ilk olarak Yakın İlişkiler’de, “Tartışsak Da Beraberiz” başlığıyla, Bilge Küçükarabacıoğlu imzasıyla ve Dr. Gizem Sürenkök düzenlemesiyle yayınlandı.
İdeal bir dünyada, birbirini seven ve anlayan insanların çatışma yaşaması için bir sebep olmadığını ve özellikle de nasıl iletişeceğimizi bilirsek bir tartışma çıkmadan ilişkilerimizi yürütebileceğimizi düşünüyoruz. Ancak toplu halde yaşayan ve birbirinden çok farklı deneyimlerle büyüyen insanların iletişim kurarken sıkıntılar yaşaması hem çok doğal hem de doğru yönetildiğinde çok sağlıklı oluyor.
Birçoğumuz tartışmalardan karşımızdakini kaybetme ya da onun gözünde kötü bir insana dönüşme korkusuyla kaçınıyoruz. Böyle bakıldığında, tartışma yaratmamaya çalışmanın ve çıkabilecek tartışmaları önlemeye çalışmanın kendi duygularımızı bastırmamız ve hatta yadsımamızla sonuçlandığını gözlemleyebiliyoruz. Öyle ki olumsuz duygular hiç yokmuş da sadece olumlu duyguların hissedildiği ve paylaşıldığı bir dünyadaymış gibi hissedebiliyoruz. Bu da uzun vadede yakınımızdakilere yabancılaşmamızla sonuçlanabiliyor. Böyle bir yabancılaşma ise yakın ilişkiler kurmamızın ve sürdürmemizin önünde önemli bir engel teşkil ediyor çünkü yakın ilişkilerin temelini ilişkideki bütün bireylerin karşılıklı olarak duygu ve düşüncelerini şeffaf bir şekilde ortaya koyabilmeleri oluşturuyor. Tam da bu sebeple, yakın ilişkide olduğumuz insanlarla hayatlarımızın hem olumlu hem de olumsuz taraflarını paylaştığımızda, herhangi bir olumsuz duygumuzu gizleme gereği duymadığımızda onlara gerçekten yakın hissedebiliyoruz.
Her ne kadar tartışmalar yakın ilişkilerimiz içerisinde deneyimlediğimiz son derece doğal durumlar olsa da bazı tartışmalar nadir de olsa ilişkilerimizin bitmesi ile sonuçlanabiliyor. Yıkıcı tartışma şekli olarak tanımladığımız bu davranış biçimleri, ilişkilerin zarar görmesine ve hatta sonlanmasına sebep olabiliyor. Diğer taraftan, yapıcı tartışma şekilleri ise ilişkiyi yakınlaştırıp geliştiriyor.
Yapıcı tartışmalar, karşı tarafla ilgili hissettiğimiz kızgınlığı, rahatsızlığı veya kırılmayı onunla açık bir şekilde konuşmayı ve karşılıklı anlayışı kapsıyor. Bu sayede de bireylerin birbirlerini daha iyi tanımasına yardımcı oluyor.
Yıkıcı tartışma
Kaçınmak: Bu eğilime sahip olduğumuzda tartışma durumu yaratabilecek her şeyden kaçınma davranışı sergiliyoruz.
Hasıraltı etmek: Tartışma yaratacak durum hiç oluşmamış gibi davranıyor, her şey yolundaymış gibi hareket ediyoruz.
Suçlu hissettirmek: Doğrudan iletişimden kaçınarak rahatsızlıklarımızı imalı sözlere başvurarak alttan alta hissettirmeye çalışıyoruz.
Konuyu değiştirmek: Tartışma konusu her açıldığında konuyu değiştirerek asıl probleme odaklanmaktan kaçınıyoruz.
Eleştirmek: Doğrudan tartışma konusuna odaklanmak ve o konuda sınırlı kalmak yerine geçmişte yaşanmış olayları veya bambaşka bir konuyu ortaya atarak asıl rahatsız olduğumuz konuya dair kızgınlığımızı açık bir şekilde dile getirmiyoruz.
Akıl okumak: Bu davranışı gösterdiğimizde, karşı tarafın ne düşündüğünü, neden öyle davrandığını, hatta ne şekilde hissediyor olabileceğini kendi içimizde anlamlandırarak buna göre bir tavır takınıyoruz. Bu da zaten ön yargılı bir şekilde tartışmaya başlamamıza sebep oluyor.
Bardağı taşırmak: Bu davranış, rahatsızlıklarımızı problemin olduğu anda dile getirmek yerine içimize atmamız sonucunda önemsiz bir olayda patlama yaşamamıza işaret eder. Bu patlama sonucunda genellikle içimizdeki kızgınlığın hepsini dışarı vurur ve böylece orantısız bir tepki vermiş oluruz.
Dikine gitmek: Kızgınlık ve kırgınlıklarımızı açıkça ifade etmek yerine karşımızdaki insanın rahatsız olacağını bildiğimiz hareketleri yaparak onun bizim olumsuz duygularımızı anlamasını bekleriz.
Şakaya vurmak: Bu davranışı genellikle ciddi ve olumsuz duygulardan kaçma eğiliminde olduğumuzda gösteriyoruz. Ciddi bir durum içerisinde kaldığımızda ya da ciddi bir konuşma yapmak zorunda bırakıldığımızda işi şakaya vurarak geçiştirebiliyoruz.
Yaraya dokunmak: Karşı tarafın hassas olduğunu bildiğimiz yerlere dokunarak kendi kızgınlık ve kırgınlığımızın bir çeşit intikamını alıyoruz.
Değişmeye izin vermemek: İlişkilerin başladığı şekilde sürüp gitmesi gerektiğine inandığımızda, hiçbir duygu ve düşüncenin değişmeyeceğini düşündüğümüzde değişen durumlara tepki gösterebiliyoruz, bu değişime izin vermeme davranışını yansıtıyor.
Yoksun bırakma: Bu davranış, karşı tarafa olan kızgınlık ve kırgınlığımızın karşılığında onun da bir ihtiyacını karşılamayarak onu cezalandırma eğilimimizi gösteriyor.
Yıkıcı tartışma stilleri, karşımızdaki insanı manipüle eden, onun gerçekliğini çarpıtan, onu durumun gerektirdiğinden daha fazla kıran ve intikam duygusu içeren davranışları kapsadığı için ilişkilerimize ciddi bir zarar veriyor, kimi zaman bizi geri dönülemez bir noktaya bile getirebiliyor.
Yapıcı tartışma
Sorun hakkında düşünme: Bir sıkıntı yaşadığımızda, karşı taraftan bağımsız bir şekilde kendi kendimize kaldığımız, tam olarak ne hakkında rahatsız olduğumuzu tanımladığımız, kendi duygularımızı anladığımız bir süreç yapıcı tartışmanın ilk adımını oluşturuyor.
Tartışma zamanı belirleme: Tartışmanın zamanı ve ortamı iki tarafın da rahat ve uygun olduğu bir zamanda ve yerde olduğunda kimse kendisini saldırıya uğramış ya da hiç beklenmedik bir anda bu tartışmaya yakalanmış gibi hissetmiyor.
Sorunu açıkça ifade etme: Karşılıklı oturup konuşmaya başladığımızda karşımızdaki insana karşı elimizden geldiğince açık olduğumuzda çok daha sağlıklı bir tartışma yaşıyoruz. Üstü kapalı konuşmalardan kaçındığımızda, bizi neyin rahatsız ettiğini ve nasıl hissettiğimizi açıkça söylediğimizde, suçlayıcı ifadelerden kaçındığımızda, “sen dili”ni değil de “ben dili”ni kullandığımızda çok daha iyi bir şekilde kendimizi karşı tarafa aktarabiliyoruz.
Karşı tarafın anlayıp anlamadığı takip etme: Kendimizi ifade ettikten sonra eğer karşımızdaki kişi duyduklarını kendi anladığı şekilde bize aktarırsa yanlış anlamaların önüne daha rahat geçebiliyoruz.
İhtiyaçlarımızı belirleme: Bu noktada kendi ihtiyaçlarımızı da anlamak, karşı taraftan ne gibi bir isteğimiz var, nasıl hissetmek istiyoruz, neler bekliyoruz sorularını cevaplandırmak önem taşıyor. Burada hem karşımızdakinin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmamız hem de kendi beklentilerimizi açık ve net bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor. Bu noktada bir yandan da karşımızdaki kişinin bizim beklentilerimizi doğru anlayıp anlamadığından emin olmak için sorular soruyoruz.
Karar verme: Beklentilerimizi açıkça dile getirdik, peki ya sonra? Karşımızdaki kişinin bizim ihtiyaçlarımızı karşılayıp karşılayamayacağı tabii ki onun kontrolünde. Ama bunun kararını vermesi için biraz zaman ihtiyacı olması da son derece normal. Bu noktada, karşımızdaki insana konuştuklarımızı değerlendirmesi için zaman tanımamız ve baskı yapmaktan tamamen kaçınmamız gerekiyor. Karşımızda kişi bu aşamada taleplerimizi kabul edebilir, reddedebilir veya başka bir çözüm önerisiyle gelebilir. Bu noktada, biz de onu anlama, ihtiyacına saygı duyma ve her iki tarafın beklentilerini nasıl bir noktada buluşturabileceğimize karar verme aşamasına geçiyoruz.
Uzlaşma ve gözden geçirme: Her iki tarafın da kendisini rahat hissettiği bir çözüme ulaşılan bu noktada, kararı ortak veriyoruz. Önemli olan, sorunun aşıldığına hem bizim inanmamız hem de karşı tarafın inanması. Bu aşamadan sonra da zaman zaman verilen ortak kararı değerlendirmemiz ve bu karar hakkında hislerimizin hala olumlu olduğundan emin olmamız gerekiyor.
Çatışsak bile uzlaşabiliriz
Yapıcı tartışma stili sayesinde, hem kendi ihtiyaçlarımızı karşılıyor hem de en yalın ve sahici halimizle karşımızdakinin karşısına geçebiliyoruz. Her iki taraf da birbirini duyabiliyor ve birlikte yol kat edebiliyor.
Bir ilişkide kaybetme korkusunun hakim olması, o ilişkide güven duygusunun zayıf olduğunun ve sağlıklı bir iletişim kurulamadığının göstergesi olabiliyor. Tartışmalardan tamamen uzak durmak yerine, yapıcı tartışma yöntemlerini izleyerek ve yıkıcı tartışma davranışlarından kaçınarak ilişkimizde sağlıklı bir şekilde duygularımızı ve beklentilerimizi ifade edebiliyor, çatışsak bile uzlaşabiliyoruz.
Kaynaklar
Braiker, H., & Kelley, H. (1979). Conflict in the development of close relationships. In R. Burgess & T. Huston (Eds.), Social exchange in developing relationships. New York: Academic Press.
Cüceloğlu, D. (2000). İnsan insana. İstanbul: Remzi Kitabevi
(BK/GS/AS)