Suçları, Mimar İthal Ederek Aklayamazsınız
Bazı kişi ve kurumların, kente ve çevreye karşı "suç" niteliği taşıyan ve "ayrıcalıklı imar olanaklarıyla" gerçekleştirilen yatırımlarda "yabancı mimar" kullanmasını eleştiren Ekinci, bu durumun iki ayrı sonucu olduğunu belirtti:
"Yabancı mimarların kullanıldığı yatırımlarla, hem mimarlık ilkelerine aykırı yapılaşmaya karşı Türkiyeli mimarlarda yaygınlaşan tepkileri aşıyorlar hem de bu durumu pazarlama unsuru olarak kullanıyorlar."
Belediye'ye göre: Çağımızın Sinan'ı
Ekinci, Büyük şehir Belediyesi'nin yaptığı bir davet çerçevesinde ilginç bir noktaya dikkat çekiyor:
* Haliç'e kurulmak istenen "Metro Köprüsü" için bile bu köprüye yönelik tepkileri adeta etkisiz kılmaya da katkısı olabilir düşüncesiyle, yabancı mimarla anlaşma yapılabiliyor...
* Dahası aynı yabancı mimar, yani dünyadaki ünlü köprülerin tasarımlarıyla nam salmış İspanyol mimar Calatrava, Büyükşehir Belediyesi'nce İstanbul'da ağırlanırken, basına da ; "çağımızın Mimar Sinan'ı"şeklinde tanıtılabiliyor...
Ekinci, "Sinan'ın ülkesindeki bu aymazlığı Mimar Sinan'ı Anma Günü'nde ilgililerin ve kamuoyunun dikkatine sunarak; tüm yatırımcıları imar ve kent kimliği ilkelerini gözeten projelere bağlı kalmaya ve sadece ülkemiz mimarlarıyla işbirliği yapmaya çağırıyoruz" diye konuştu.
Mimar Sinan ve Mikelanj
Oktay Ekinci, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
Koca Usta 414 yıl önce, yani 1588 yılında 96 yaşın efsanevi üretkenliğini durdurduğunda, geride bıraktığı yapıtları mimarlık mirasımızın dünyayı hayrete düşüren kültür ve sanat gösterisi olarak, yurdumuzu "uygarlıklar ülkesi" kılan değerlerine eklenmişti...
Sinan'ın çağdaşı olan Mikelanj, onca ününe ve Avrupa sanatındaki liderliğine rağmen, en görkemli eserlerinden Sen Piyer'in kubbesindeki çatlamalara engel olamamıştı; yine tarihin tanınmış İngiliz mimarı Cristopher Wren ise Sinan kubbelerinin "kıyamete dek" kalabileceğini söylüyordu...
Şimdi ise bir yandan Sinan'la yurttaşlık bağlarına sahip olmayı kendileri için "gurur" kaynağı yapan, öbür yandan ise özellikle kente karşı suç niteliğindeki projelerini "yabancı mimar" kullanarak gerçekleştiren yatırımcıların giderek çoğaldıklarını görüyoruz...
Haliç'teki Suç Ortağı: İspanyol Mimar Calatrava
O kadar ki, kimi "imar ayrıcalığı" ürünü olan iş ve ticaret merkezi rant tesisleri bir yana, örneğin İstanbul'un tarihsel peyzajını parçalayacak bir konumda Haliç'e kurulmak istenen "Metro Köprüsü" için bile bu köprüye yönelik tepkileri adeta etkisiz kılmaya da katkısı olabilir düşüncesiyle, yabancı mimarla anlaşma yapılabiliyor...
Dahası aynı yabancı mimar, yani dünyadaki ünlü köprülerin tasarımlarıyla nam salmış İspanyol mimar Calatrava, Büyükşehir Belediyesi'nce İstanbul'da ağırlanırken, basına da ; "çağımızın Mimar Sinan'ı" şeklinde tanıtılabiliyor...
Oysa ne bu Sinan'larımıza vefasız sözde tarih düşkünleri ne de anlaşılan Calatrava farkında ki, tasarladıkları bu Metro Köprüsü, başta yine Sinan'ın şaheseri Süleymaniye Camisi ve çevresindeki eşi olmayan tarihi dokuyu İstanbul arkeolojisiyle birlikte tehdit eden kent kültürü yoksunu bir güzergahın "suç ortağı" olacaktır...
Yanı sıra yine aynı köprü, dünyanın kesintisiz yaşayan en eski kent dokularından Suriçi ve Galata siluetleriyle el ele vermiş özgün "Altın Boynuz" peyzajının tam ortasına, ne kadar "ince"(!) tasarlanırsa tasarlansın, tarihi yaran bir hançer gibi saplanacaktır...
"Gökdelen Mimarları" Türkiye'de...
Yine son yıllardaki yabancı mimar kullanımlarında dikkat çeken gelişme ise bu tercihin özellikle "gökdelen" projelerinde artış göstermesi...
Ofis binalarının yanı sıra, dünyada örneği olmayan bir spekülatif kule yapılaşması olarak "konutların" yer aldığı gökdelen-mesken yapıları için de yabancı mimar imzaları "pazarlamayı kolaylaştırıcı özellik" olarak tanıtım kampanyalarında öne çıkartılıyor...
Oysa, bu yapıların büyük çoğunluğu, gerek kent içindeki alt yapı dengelerini ve peyzaj değerlerini hiçe sayan konum ve kütleleriyle, gerekse yine kente yükledikleri noktasal yoğunluk zorlamasının yarattığı kamusal sorunlar yüzünden, temelde "mimarlığın evrensel sorumluluklarının" da gözardı edildiği imar ulufeleri olarak yükseliyorlar...
Bu nedenle bir bakıma "evrensel mimarlık suçu" denilebilecek bu ayrıcalıklı binalarda tasarım sorumluluğu üstlenmiş yabancı mimarlar da aynı yağmacılığın "küresel teknisyenleri" misyonunu üstlenmiş oluyorlar...
"Yasal Önlemler" işletilmiyor...
Aslında, yabancı mimarların bu tür "kötü niyetli" projelerde kullanılmalarını önlemek amacıyla yıllar önce yürürlüğe girmiş ve "hukuk devletindeki yerini ve önemini koruyan" yasalarımız da var...
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yasasına göre, yabancı bir mimarın Türkiye'de mimarlık hizmeti verebilmesi için, meslek odasının uygun görüşüyle birlikte Bayındırlık Bakanlığı'nın da "çalışma izni" vermesi gerekiyor...
Ne var ki yatırımcılar, sadece "ön ve avan projeleri" yabancı mimarlara tasarlatarak, uygulama projelerinin ise "yerli" ortaklarıyla hazırlanmasını organize ederek, bu yasal önlemin de "kağıt üzerinde" kalmasını sağlıyorlar...
"Mimarlığımıza sahip çıkmalıyız"
SONUÇ: Koca Sinan'ımızı, ölümünün 414.yıldönümünde, işte böylesine bir "yabancı mimar düşkünlüğü" ile mücadele etmek zorunda kaldığımız bir ortamda anıyoruz...
Bu düşkünlüğün gerçekten bir mimari kaygı ya da uluslararası mimarlık deneyimlerini ülkemize de kazandırmak gibi kabul edilebilir nedenlerden değil, kentlerimize ve Sinan'ın ülkesinin kimlik değerlerine duyarsız rant ve gösteriş projelerine "pazar yaratma" niyetlerinden kaynaklanması düşündürücüdür... Koca Usta karşısındaki sorumsuzluğun ve ulusal mimarlığımıza olan saygısızlığın da tırmandığı düzeyi gösteriyor.
Bu nedenle Mimarlar Odası, Sinan Günü'nde ilgililerin ve kamuoyunun dikkatini bu soruna çekmeyi "Sinan'ın vasiyeti" sayarak görev biliyor; sadece mimarların değil, tüm toplumun mimarlığımıza sahip çıkması gerektiğinin de altını çiziyoruz.
Çünkü kente, insana ve çevreye saygılı bir ulusal mimarlık, aslında mimarların değil toplumun en temel gereksinmesidir...(BB)