Su Politikası Bağımsızlık Sorunu
Açıklamada su kaynaklarının güvenliğinin karşı karşıya olduğu çevresel risklere ve siyasal tehditlere dikkat çekiliyor:
"Günümüzde küresel ısınma ve iklim değişikliği belirtileriyle yaşamsal önemi daha da belirginleşen su kaynaklarının, her türlü kirlenmeye, israfa ve yanlış kullanmaya karşı korunması kadar, su politikalarının bağımsızlık ve egemenlik anlayışının uzantısı ve ayrılmaz bir parçası olduğunun tüm yurttaşlar gibi yönetim erkini elinde bulunduranlar tarafından da unutulmaması gerekmektedir."Açıklamada, Türkiye, Ortadoğu ve dünya genelindeki suyla ilgili verilere de yer verildi:
Türkiye'nin çatlaklardan kaybı yüzde 40'tan fazla
* Türkiye'de nüfusun yüzde 25'ini oluşturan yaklaşık 17.5 milyon insana içme suyu şebekesi ile su verilemiyor.
* Şehirlerde su şebekelerindeki çatlakların yol açtığı kayıplar % 40'ı aşıyor.
* Bu çatlaklar, su israfının yanı sıra şebekelere kirli yer altı sularının girmesine de neden olduğu için, sağlık problemlerine yol açıyor.
1,5 milyar kişi sağlıklı sudan yoksun
* Dünyada, kullanılabilir, erişilebilir durumdaki su kaynaklarının, tatlı su kaynakları içerisindeki oranının yalnızca yüzde 1 düzeyinde olduğu kabul ediliyor.
* Dünya nüfusunun yüzde 25'lik bir bölümünü oluşturan 1.5 milyar insan yeterli ve sağlıklı suya sahip değil.
* Her yıl, 250 milyon insan sulardaki mikrobiyal veya kimyasal kirlenmeler nedeniyle hastalanıyor.
* Aynı nedenle her yıl ölenlerin sayısı 5 milyonu aşıyor.
* Önümüzdeki yirmi yıl içerisinde tüm dünyada 180 milyar dolarlık altyapı yatırımının yapılmaması durumunda, yeterli ve sağlıklı su hizmeti alamayan insan sayısı 3.3 milyara ulaşacak.
Ortadoğu kritik
Açıklamada, Ortadoğu'daki su kaynaklarının, dolayısıyla Türkiye'nin karşı karşıya olduğu durum da şöyle özetleniyor:
"Suyun insan için taşıdığı önem, suyla ilgili çevresel olduğu kadar, stratejik güvenlik sorunlarını da gündeme getirmektedir.
Dünya nüfusunun yüzde 5'ine, su kaynaklarının ise yalnızca yüzde 1'lik bir bölümüne sahip Ortadoğu'da, su kaynaklarının kullanım ve paylaşımının bölge dışı ülkelerce yönlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Bu anlayış son olarak AB'nin Türkiye ile ilgili 2004 Ekim tarihli İlerleme Raporu'na ilişkin Etki Raporu'nda dile getirilmiş ve Türkiye'nin Dicle ve Fırat havzasındaki barajlarının, sulama kanallarının ve sulama planlarının uluslararası bir yönetime bırakılması gereği ifade edilmiştir." (TK/EÜ)