“12 Mayıs 1996, yer Batman'ın Kozluk ilçesi. İddiaya göre harekâta çıkan askerler, Kaniya Bere ve Çeverci köylerine baskın düzenler. Köyde bulunan 42 katırı meydanda toplayarak kurşuna dizen askerler, katırların PKK'ye erzak taşıdığını iddia eder. Katırların sahibi köylüler, hastaların taşınmasından, tarlalara gidilmesine kadar bir dizi işi katırlar aracılığıyla yaptıklarını ve her bir katırı 100 milyona aldıklarını söyleseler de infazın önüne geçemezler. Köylülerin anlatımına göre Kozluk'a bağlı Faqira köyünde de bir ay önce benzeri bir harekât düzenlenmiş ve 25 at ile katır öldürülmüştür. 29 Mayıs 1994'te ise Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Hare (Armutlu) köyüne baskın düzenleyen askerlerin yine aynı gerekçeyle 40 katırı öldürdükleri iddia edilir.”1
2010’da kaybettiğimiz gazeteci-yazar Evrim Alataş, Mayoz Bölünme Hikâyeleri kitabında söze, kendi ifadesiyle “kahraman katırları, bölücü atları ve infaz edilen köpekleri” anlattığı hayvan hikâyeleriyle başlar: Van’da fişlenen at, Hakkari’de doğru iz süremediği ve korktuğu için idam edilen köpek, Mardin’de köylerini boşaltmayanlara gözdağı vermek için kurşuna dizilen köpekler, Siirt’te “PKK bunlarla yük taşıyor” denilerek gözaltına alınan hayvanlar ve Hakkari’de güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonda “ölü ele geçirilen” koyunlar! Alataş’ın aktardığı anektodlar Kürt coğrafyasında on yıllardır süren savaş ortamının trajikomik hallerini gösterme maksadı taşısa da bu kara mizah, hayvanlara dair yıkıcı bir hakikati de açığa çıkartıyor. Savaşın hayvanlar üzerindeki etkisi sadece yanlış zamanda yanlış köyde oldukları için öldürülmeleri değil elbette. Bir de zorla askerlik yaptırılanlar var.
“Mayın dedektörü” katır
“Adı Reşo, 1990’lı yıllarda güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyonda ele geçirildi. Ardından operasyonlara mühimmat taşıması için dağ komando tugayına zimmetlendi.”2 Dönemin binbaşısı Ali Varlı tarafından Reşo olarak adlandırılan katır, çatışmalara mühimmat taşımakla başlayan zorunlu askerliğine mayın dedektörü olarak devam etmeye mecbur bırakılır. Mayınlı araziye geldiğinde kulağını dikip geriye yürüdüğü iddia edilen katır, 1992’de Ankara’ya getirilir ve kendisi için yapılan törende alnına nişan takılarak emekliye ayrılır. Bu dönemde zorla askere alınan tüm hayvanların, Hakkari’de kendi halinde bir katırken önce ‘operasyonla ele geçirilen’ bir savaş ganimeti, sonra asker ve sonra da teçhizat olan Reşo gibi emekliye ayrılacak kadar ‘şanslı’ olmadığını tahayyül etmek zor değil.
Ancak ne yazık ki hayvanların orduya mülk kılınması ne Türkiye’ye ne de 1990’lara özgü. İnsan olmayan hayvanların da yeryüzünün dört bir yanında zorla savaşa gönderilmesinin binlerce yıllık bir geçmişi var. Filler, atlar ve eşekler cepheye sürülmekten top çekmeye, ambulans olarak kullanılmaktan mühimmat taşımaya çok farklı niteliklerde çalıştırıldılar. Sezai Ozan Zeybek, Türkiye’nin Yakın Tarihinde Hayvanlar: Sosyal Bilimleri İnsan Olmayanlara Açmak başlıklı kitabında hayvanların askerliğinin küresel tarihini özetlerken, güvercinlerin, yunusların, arıların savaşa sürülmelerinin yanı sıra sıçanların, akreplerin ve yılanların da işkence aracına dönüştürüldüğünü aktarıyor. Dahası hayvanlar sadece savaş meydanlarında değil zorla görevlendirildikleri ‘hizmetler’ için eğitilirken de şiddete maruz bırakıldılar. Askeri eğitimden geçirilmek üzere fillerin yavruyken yakalanmaları için sürülerindeki yetişkinler öldürüldü, aç susuz bırakılıp dövülerek ‘ıslah edildiler’.3
“Canlı bomba” köpek
Atların ağır topları çektiği, fil birliklerinin imparatorluk ordularına öncülük ettiği günlerin geride kalması bizi yanıltmasın. Hayvanların savaş aracı kılınışı tarihin tozundan çok kanlı sayfalarındaki acı hatıralardan ibaret değil. Hayvanlar makineli tüfeklerin, el bombalarının, tankların kısaca hızla gelişen savaş teknolojisinin araçlarına da uyarlandırıldılar. Tıpkı II. Dünya Savaşı sırasında canlı bomba olarak kullanılan köpekler gibi. Sovyet ordusu tarafından tankların altında yemek bulmak üzere eğitilen köpekler önce aç bırakılıp sonra üzerlerine bomba bağlanarak Nazi tanklarını patlatmaya gönderilir. Naziler de bütün köpekleri kurşuna dizerek buna karşılık verir.4
Günümüzde de köpeklerin savaş aracı olarak kullanımına devam ediliyor. Yerleşimci sömürgeci İsrail’in Gazze’yi tüm varoluşuyla yok etmeye giriştiği soykırımda hayvanların da katledildiğine, sürüldüğüne, geride kalanların açlığa mahkûm edildiğine, evcil ve yaban hayatın neredeyse ortadan kaldırıldığına, kuşların göç yollarındaki durakların yok edildiğine hepimiz tanığız. Tüm bunların yanı sıra 1970’lerden beri İsrail ordusunda, Oketz adı verilen ayrı bir köpek birimi bulunuyor. Saldırganlaşmaları için zorla ‘eğitimden’ geçirilen köpekler, Filistin halkına karşı adeta bir silah haline getiriliyor. Geçen yıl içerisinde işgal ordusu tarafından, Gazzeli sivillere zarar vermeye zorlanan köpeklerin üzerine bağlanan kameralardan alınan saldırı görüntüleri özel kurgularla çokça servis edildi. Çok açık ki Filistin’in kurtuluşu, birçok şeyin yanı sıra varoluşları baskılanarak birer savaş makinesine dönüştürülen ve zorunlu askerlik dayatılan köpekleri de özgürleştirecek.
“Süreç” hayvanlara karşı savaşı bitirebilir mi?
Girişte 1996’da PKK’ye erzak taşıdığı gerekçesiyle kurşuna dizilen katırlardan bahsetmiştim. Bugün ise sadece Türkiye’yi değil tüm bölgeyi etkileyebilecek bir çözüm ihtimalinin yeniden tartışıldığı günlerdeyiz. Bu topraklarda sadece bizim değil insan olmayan hayvanların da, kuşun katırın da dağın taşın da barışa hasret olduğu çok açık. Türkiye’nin batısında Kürt halkına akıl değil omuz vererek süreci sahiplenecek bir harekete ihtiyacımız olduğu da böyle bir hareketin barışın teminatı için bir mecburiyet olduğu da çok net.
biamag’ın ‘barış’ temalı dosyasına hayvan özgürlüğü perspektifinden katkı sunmak için kaleme alınan ama ne yazık ki dosyaya yetişemeyen bu yazıda, savaşın insan olmayan hayvanlar için ne anlama geldiğine dair bir kesit aktarmaya çalıştım. Fakat bitirirken tam da aynı perspektiften bir not düşmek zorundayım. Eşit ve onurlu bir barışın ihtimalinin bile ne kadar kıymetli olduğu muhakkak fakat bu durum elbette yaşadığımız sistemin hayvanlara karşı açtığı topyekûn savaşın sonu anlamına gelmiyor. Her gün, dünyanın her köşesinde, deney laboratuvarlarından mezbahalara, yabanın talanından doğanın ve hayvanların metalaştırılmasına uzanan sistematik bir kıyım yaşanıyor. İnsan dışı hayvanlara karşı bu süreklileşmiş savaş, kapitalist üretim ilişkilerine içkin bir mekanizma. Bize hayvanlığımızı unutturan, diğer türlerle ve doğayla oluşturduğumuz bütünlüğe yabancılaştırarak hayvanların ezilmesini doğallaştıran bu sistemi parçalamadan hayvanlar için barışın ne anlama gelebileceğini konuşmaya başlayamayız.
Dipnotlar:
- Evrim Alataş, Mayoz Bölünme Hikâyeleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, 11-16.
- https://www.ahaber.com.tr/video/yasam-videolari/mayin-dedektoru-katir-resonun-hikayesi
- Sezai Ozan Zeybek, Türkiye’nin Yakın Tarihinde Hayvanlar: Sosyal Bilimleri İnsan Olmayanlara Açmak, NotaBene Yayınları, İstanbul, 2020, s. 37-39.
- Age, s. 42
(MO/TY)