Makaleyi buradan okuyabilirsiniz
Mısır’lı LGBTİ+ aktivist Sarah Hegazy, 13 Haziran günü sürgünde yaşadığı Kanada’da yaşamına son verdi.
Sarah Hegazy, 22 Eylül 2017 tarihinde Lübnanlı bir müzik grubunun Mısır’da verdiği konserinde LGBTİ+ Onur Bayrağı’nı açtığı için 2 Ekim 2017’de 52 kişiyle birlikte tutuklandı.
“Tekrar eden ahlaksızlık”, “uygunsuz ve ahlaksız davranışları kışkırtma” ve “yasaklı bir gruba katılma” suçlamaları yöneltildi. Cinsel, fiziksel ve psikolojik çok yoğun işkence altında üç aylık tutuklu kaldı.
Kefaletle serbest bırakıldıktan sonra Mart 2018’de hapisten çıktı. Ancak yoğun tehdit ve baskı sonrasında Mısır’dan ayrılıp Kanada’ya yerleşen Sarah Hegazy, Eylül 2018’de Mada Masr’da yayınlanan “Gökkuşağı bayrağı tartışmalarından bir yıl sonra” başlıklı makalesinde, “‘Evet, ben bir eşcinselim’ diyerek farklılığımı açıkladıktan bir yıl sonra düşmanlarımı unutmadım. Ruhta bir kara delik açan ve onu kanar halde bırakan adaletsizliği unutmadım, bu öyle bir delik ki henüz doktorlar onu iyileştiremedi” diye yazdı.
13 Haziran’da bıraktığı mektupta “Kardeşlerime; hayatta kalmaya çalıştım, başarılı olamadım. Beni affedin. Arkadaşlarıma: Bu deneyim ağır oldu ve direnmek için çok güçsüzdüm. Beni affedin. Dünyaya: Fazlasıyla zalimdin ama affediyorum” ifadeleriyle yaşamına son verdi.
Dünyaya bu kelimelerle seslendi
Hegazy’in tutuklanmasından bir yıl sonra yazdığı makaleyi ETHA’dan Yaşam Uzun’un çevirisi ile yayınlıyoruz.
İslamcılar ve devlet, tıpkı şiddet ve zarar vermede olduğu gibi aşırılık, cehalet ve nefrette rekabet ediyorlar. İslamcılar onlardan farklı olanları ölümle cezalandırıyor ve iktidardaki rejim ondan farklı olanları hapisle cezalandırıyor.
Bu bir tür yobazlık yarışı olarak tanımlanabilir. Dinden konuşurken, sadece bir dizi pratik olarak değil, sırf belli bir dine ait olmaktan ya da belirli ritüelleri gerçekleştirmekten gelen gurur ve üstünlük duygusu olarak bahsediyorum.
Rejim, medya ve camiler gibi araçlarını kullanarak “doğası gereği dindar” olduğu anlaşılan Mısır toplumuna şu şekilde sesleniyor: Biz de dini ve sosyal ahlakı koruyoruz, bu yüzden İslamcıların bizimle rekabet etmesine gerek yok!
Devlet ve özellikle iktidardaki rejim gerici ve bağnazdır. Evimden, ailemin önünde alınıp tutuklanırken, bir memur bana dinimi, başörtüsünü neden çıkardığımı ve bakire olup olmadığımı sordu.
Beni bilmediğim bir yere götüren arabanın içinde memur gözlerimi bağladı. Beni nereye götüreceğini bilmeden bir merdivenden aşağı indirildim. Sadece bir erkeğin sesinden “Onu el basha’ya götür” sesi ve iğrenç bir koku ve acı içinde inleyen insanların sesleri. Bir sandalyede oturuyordum, ellerim bağlıydı ve anlayamadığım nedenlerle ağzımda bir parça bez vardı. Kimseyi göremedim ve kimse benimle konuşmadı. Kısa bir süre sonra bedenim sarsıldı ve ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir süre bilincimi kaybettim.
Bu elektrikti. Elektrikle işkence gördüm. Herhangi bir kimseye konuşursam anneme zarar vermekle tehdit ettiler – annem ben ayrıldıktan sonra öldü.
Bana elektrik vermek yeterli değildi. Sayeda Zeinab polis karakolunun adamları aynı zamanda orada tutulan kadınları bana fiziksel ve sözlü cinsel tacizde bulunmaya teşvik etti.
İşkence burada bitmedi. Hücre hapsinde tutulduğum Qanater kadın hapishanesinde, konuşmamın yasak olduğu diğer iki kadınla bir hücreye taşınmadan önce günlerce ve günlerce devam etti.
Hapishanede geçirdiğim süre boyunca güneş ışığına çıkmam engellendi. İnsanlarla göz teması kurma yeteneğini kaybettim.
Devlet Güvenlik Savcılığında yapılan sorgulama bir cehalet gösterisiydi. Beni sorgulayan kişi Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği bir hastalık olarak görmediğine dair kanıt sunmamı istedi. Avukatım Mohamed Fouad, DSÖ ile temasa geçti ve gerçekten de eşcinselliğin bir hastalık olmadığını belirten bir not hazırlandı. Yine avukatım Hoda Nasrallah, cinsel tercihe saygının bir insan hakkı olarak kabul edildiğine dair bir not hazırlaması için Birleşmiş Milletler ile temasa geçti.
Ahmed Alaa ve ben Devlet Güvenlik Savcılığında bunların hepsini tartıştık.
Sorgu yargıcının soruları naifti – bana komünizmin eşcinsellik ile aynı olup olmadığını sordu. Bana eşcinselleri çocuklarla ve hayvanlarla seks yapmaktan alıkoyan şeylerin ne olduğunu sordu.
Çocuklarla seksin bir suç olduğunu ve hayvanlarla seksin de bir suç olduğunu bilmiyordu.
Düşüncesinin çok sınırlı olması şaşırtıcı değil. Muhtemelen Mohamed Shaarawy’yi büyük bir şeyh, Mostafa Mahmoud’u iyi bir hukuk uzmanı olarak görüyor. Muhtemelen dünyanın Mısır’a karşı komplo kurmakta olduğunu ve eşcinselliğin insanları davet ettiğimiz bir din olduğunu düşünüyor. Ailesi, din adamları, okulu ve medyası dışında hiçbir düşünce kaynağı yok.
Sonrası
Herkesten korkar oldum. Serbest bırakıldıktan sonra bile, hala herkesten, ailemden, arkadaşlarımdan ve sokaktan korkuyordum. Korku beni ele geçirdi.
Şiddetli depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu ile uğraştım ve ciddi anksiyete ve panik atak gelişti. Bunlar, hafıza problemlerine neden olan ECT ile tedavi edildi. Sonra tekrar tutuklanma korkusuyla ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Sürgündeyken annemi kaybettim.
Sonra bu kez Toronto’da bir ECT tedavisi sürecinden daha geçtim ve bunun yanında iki de intihar girişimi. Konuştuğumda kekeledim – dehşet içindeydim. Odamı terk edemedim. Hafızam daha da kötüleşti. Hapishane hakkında konuşmaktan kaçındım, toplanmalardan kaçınmak, medyada görünmekten kaçındım, çünkü odağımı kolayca kaybediyordum ve kaybolmuş hissediyordum, sessizlik arzusu beni bastırıyordu. Tüm bunlar tedavideki umut kaybının yanı sıra iyileşeceğim umudumun da kaybıydı.
Bu, “özünde dindar” bir toplumun kutsamasıyla devlet tarafından bana uygulanan şiddetti.
Tanrısının gözünde daha üst sıralarda yer aldığına inanan ve bu nedenle kendisinden farklı olan herkesi öldürmekle görevli olarak seni öldürmek isteyen sakallı bir aşırı dinci ile yine tanrısının gözünde daha üst sıralarda yer aldığına inanan ve böylece farklı olan herkese işkence yapmak, hapsetmek ve tahrik etmekle görevli olarak yeni telefonu ve süslü arabasıyla sakalsız, iyi giyimli bir adam arasında hiçbir fark yoktur.
Kim farklıysa, kim iktidardaki rejimi destekleyen erkek Sünni Müslüman heteroseksüel bir erkek değilse, zulüm edilesi, parya veya ölü olarak kabul edilir.
Rejim beni ve gökkuşağı bayrağını yükselttiği için her şeyini kaybeden Ahmed Alaa’yı tutukladığında toplum alkışladı.
Müslüman Kardeşler, Selefiler ve aşırılık yanlıları nihayet iktidar yetkileri ile anlaşma sağladılar: Bizim üzerimizdeki hükümlerinde hemfikir oldular. Şiddet, nefret, önyargı ve zulüm konusunda anlaştılar. Belki de aynı madalyonun iki yüzüdürler.
Devletin baskıcı kısıtlamalarına rağmen işini yapan sivil toplum dışında bize bir yardım eli uzanmadı.
Beni savunan ekibi asla unutmayacağım: Mostafa Fouad, Hoda Nasrallah, Amro Mohamed, Ahmed Othman, Doaa Mostafa, Ramazan Mohamed, Hazem Salah Eldin, Mostafa Mahmoud, Hanafiy Mohamed ve diğerleri.
Sivil toplumun, serbest bırakıldıktan sonra bile süren çabaları, kâğıt üzerinde kelimelerle açıklanamaz ya da ne kadar takdir edilse azdır, ancak kelimeler elimde olan tek şeyler. Bu yüzden, şükranlarımı teşekkür sözcükleri dışında ifade edemediğim için avukatların ve sivil toplumun geri kalanının affına sığınıyorum.
Mashrou’ Leila konserinden bir yıl sonra ve müzisyenlerin Mısır’a geri dönmeleri yasaklandıktan sonra, eşcinsellere karşı bir yıl süren güvenlik kampanyasının ardından, “Evet, ben bir eşcinselim” diyerek farklılığımı açıkladıktan bir yıl sonra – düşmanlarımı unutmadım.
Ruhta bir kara delik açan ve onu kanar halde bırakan adaletsizliği unutmadım, bu öyle bir delik ki henüz doktorlar onu iyileştiremedi. (EMK)