OHO’nun ilk oturumunda Vatan gazetesi köşe yazarı Ruşen Çakır konuştu. Günümüz gazetecilik ve habercilik anlayışına ve medyanın karşılaştığı sorunlara değinen Çakır, sözlerine sektörde hakim olan hissiyatın umutsuzluk ve karamsarlık olduğunu söyleyerek başladı. Medyanın içinde bulunan kıyamet ötesi durumdan yeni bir düzen ortaya çıkacağını umduğunu söyleyen Çakır, “Aslında artık haber odası diye bir şey de yok,” dedi.
Çakır, günümüz gazeteciliğinin en önemli sorununun yönetici konumundaki kişilerin sahip olduğu eski konvansiyonların yeni medya ortamına uyum sağlayamamak olduğunu dile getirdi. Artık yazarların ve muhabirlerin gazete binasına doluşmadığı, mobil olarak bulundukları yerden haber yapabildiği bir dönemde olmamıza rağmen ofislerde bulunmanın hala pek çok yönetici tarafından önemsendiğini söyleyen Çakır’a göre, haber odaları ya da gazete binaları eski önemlerini sadece mobil olma ihtiyacından dolayı yitirmedi. Eskiden sektörde çalışan insanların aynı yerde birlikte bulunarak haberler üzerine kaliteli tartışmalar üreterek birbirlerini geliştirebildiklerine değinen Çakır, artık böyle bir fikir alışverişi olmadığından yakındı.
Belli bir alanda uzmanlık şart
Köşe yazarlığı konusuna da değinen Çakır, Türkiye’de yaygın görüşün çok fazla köşe yazarı olduğunu ve okuyucunun bu kadar fazla köşe yazarına gerçekten ihtiyaç duyulup duyulmadığı konusunda şüpheleri bulunduğunu belirtti. Türkiye’de ihtiyaçtan fazla köşe yazarı olmasından dolayı şikayetler bulunmasına rağmen, Çakır’a göre akan haberleri yorumlayıp sunan, analiz yapan insanların değeri artıyor.
Bilgi akışının çok daha hızlı ve yoğun olduğu, bilgiye ulaşımın bu kadar kolay olduğu bir dönemde Çakır’a göre köşe yazarı konumundaki kişilerin görevi önem kazanıyor. Çakır’a göre köşe yazarlarına kötü bakılmasının sebebi bu kişilerin her konuda konuşuyor olmaları. Bu konuda Çakır, Lice’de yaşanan olayı örnek verdi. “Türkiye’de medyanın en çok ihtiyacı olan şey, Lice’deki yerel bir muhabirden neler olduğunu dinlemekten çok, bu olayın barış sürecine etkisi ne olacak, BDP’nin tavrı ne olacak gibi konularda nitelikli yorum yapacak insan.”
“Türkiye’de şu anda büyük bir bilgi açlığı ve ihtiyaç var. Lice’de bir şey olduğunu duyunca televizyon, internet başına geçip beklemeye başlayan insanlar hiçbir şey göremeyince hayal kırıklığına uğruyor.”
Medyada güçlü bir şekilde var olmak için Türkiye’deki belli başlı konulara çok iyi hakim olmak gerektiğini söyleyen Çakır’a göre, gazeteci adaylarının kendilerini belli bir konuda kapsamlı bir şekilde eğitmeleri ve uzmanlık alanı geliştirmeleri şart.
“Örneğin, Türkiye’deki gayrimüslimlerin sorunları üzerine çalışarak ölene kadar gazetecilik yapabilirsiniz.”
İnternet çağı ve bilgi kirliliği
Bilgiye ulaşımın kolaylığına değindiği sırada Çakır, kendisinin de son bir yıldır haberleri yoğunlukla twitter’dan takip ettiğini söyledi. Güvenilir kaynaklara sahip olunduğu sürece haberin rahatça ve hızlıca internetten izlenebileceğini belirtti.
Günümüzde gazetelerin de çoğunlukla internetten alınan bilgilerle yapıldığını söyleyen Çakır, örnek olarak ise Anadolu Ajansı’nın geçtiği ‘New York’ta altı Türk CNN önünde protesto yaptı’ haberi için kullanılan fotoğrafın aslında daha önce CNN’in canlı yayınlarla direnişe destek vermesine teşekkür amaçlı yapılan bir gösteriden olmasını verdi. Günümüz haber akışında bilgi teyidi önem kaybetti. Çakır’a göre artık 5N1K ve diğer evrensel gazetecilik ilkeleri artık ölü durumda.
Gazeteci aynı zamanda aktivist olabilir mi?
Gezi olaylarına değinen Çakır, gazetecilerin parktaki direnişçilerle birlikte çadırlarda kalmasını tasvip etmediğini söyledi. Çakır’a göre gazetecinin aktivist olmasına gerek yok. Gazetecinin siyasi yapması, o kişinin haberciliğinin güvenilirliğini feda edebilir.
“Gazeteciliğin birtakım imtiyazları var ancak gazetecinin dikkatli olması gerekiyor. Gezi’yi destekledim ancak hiç orada bulunup gaz yemedim, bu bilinçli olarak verdiğim bir karardı. Habercinin aktivizm yapmaya ihtiyacı yok. Slogan atarken görüntülenen bir gazetecinin haberlerinde taraflı olduğu iddia edilebilir.”
“Öte yandan, olayın birinci dereceden tanığı olan bir gazeteci sabah gazetesini açıyor, ‘Faiz lobisi iş başında’ diye bir şey görüyor. Bu çok büyük kırılmalara sebep olabiliyor. Artık Türkiye’de olaylara ve haberlere ideolojik takla attırmak çok yaygın."
“1985’te gazeteciliğe başladım. Her dönemin sorunları olur, sansür her zaman sorun olur ama şu an gazeteci olarak en kötü dönemimi geçiriyorum. Eskiden Kürt meselesiyle ilgileniyorsanız öldürülme tehlikeniz vardı, şimdi de içeri alınma tehlikesi var. Öldürmüyorlar da hapse atıyorlar. Şu anda gazeteci olduğumu söylediğimde artık imrenerek bakan yok, daha çok korkarak bakıyorlar. Medya hakkında hep olumsuz duygu ve düşüncelerin olduğu bir dönemde yaşıyoruz.”
Çakır’a göre önemli olan ana akım medyanın günümüzdeki halini dönüştürmeye çabalamak değil. “Konvansiyonel medya için umut olduğunu ya da toptan bir dönüştürme gerçekleşebileceğini düşünmüyorum. Alternatif koyabiliyor muyuz buna bakmak lazım,” diye konuşan Çakır’a göre önemli olan ana akım yerine geçecek alternatif kaynaklar üretebilmek.
Çakır, Gezi süreci boyunca televizyon kanallarında kendine yer bulamayan DHA canlı yayınının internetten izlenebilir olmasını ve meydanlardan akıllı telefonlarıyla canlı yayın yapan insanların bu ana akım anlayışı kıran örnekler olarak gösterdi. (EK/HK)