Evden dışarı çıkıyoruz, "dini bayram günlerine" has bir hava var, ilkokul önlerinde marşlar okuyan, annelerini simitçiye sevk eden öğrenciler, balkona asılmış bayraklar yok; daha çok, ziyarete giden aile havası hakim sokağa.
Deniz manzarası, seçim telaşı
Cihangir İlköğretim Okulu'nun önündeyiz... Topkapı Sarayı'nı gören bir manzara, denizin ortası silme balıkçı tekneleri... Eşofman giymiş, arabadaki bebekleriyle gezinen kadınlar, köpeğini içeriye sokup sokamayacağını soran bir genç kız, merdivende oturan bir adamın "tanka bak" dediği cipini park ettikten sonra oy vermeye giden yaşlı bir reklamcı...
Orta yaşlı bir tiyatrocu, mesleki alışkanlığından olsa gerek... "hangi sandıktı?" diye soruyor yanındakine, cevabı beklemiyor. Herkeste mağrur bir hava. Bir kadın "aman iyi ki yetiştik. Oy verelim ki, işe yarasın" diyor, oyunun hangi işe yarayacağı belirsiz. Demokratik Halk Partisi (DEHAP) mensupları, Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) kendilerine oy verip vermeyeceğini tartışıyorlar...
Parmağının boyandığından şikayet eden bir kadına bir sandık görevlisinin "keşke hiç olmasaydı" temennisini duyarak sandıktan ayrılıp, Firuzağa Kahvesi'ne geçiyoruz. Durum ve konuşmalar şu şekilde; "DEHAP'a oy verilmeli çünkü, bir halkın mecliste temsil edilmesi gerekir", "ÖDP'ye verilmeli çünkü, Türkiye'nin sola ihtiyacı var", "Yeni Türkiye Partisi'ne (YTP) verilmeli, çünkü Türkiye'nin sola ihtiyacı var" ... "Seçim mi? Boş ver ya!", "N'oldu? Oy verdin de başın göğe mi erdi?", "Burası beyaz değil sütbeyaz Türklerin mekanı abi, acaba Tarlabaşı'ndan kim çıkar ki?"
İstiklal Caddesi'ne çıkıyoruz... Sabahki mağrur hava bir bekleyişe dönüşmüş, akşam olsun barlar açılsın abi...(NK/BB)