Ormanlar Yasal Yollarla Talan Edildi
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfının katkılarıyla "Türk Ormancılık Politikası" isimli geniş bir araştırma yapan Gökçe, 1961 yılında anayasal güvenceye alınan ormanların, yine "anayasal değişiklikler ve anayasa kevgire döndürülerek" talan edildiğini ileri sürdü.
"Ormanlar yeterince korunmuyor"
Ormanların en çok yasal yollarla zedelendiğini kaydeden Gökçe, yalnızca 1983-1987 yılları arasında, Orman Yasası'nda yapılan değişiklikle, 27 milyon dekar orman alanının, orman sınırları dışına çıkarıldığını, ormanların bugün de yeterince korunmadığını savundu.
Orman Genel Müdürleri'nin ortalama hizmet süresinin 1 yıl 9 ay, Orman İşletme Müdürleri'nin hizmet sürelerinin ise 2 yıl 4 ay olduğuna dikkat Prof. Gökçe, bu kadar sürede bir müdürün, mıntıkasını, kendisine bağlı alanı bile tanıyamayacağını belirterek, binlerce hektar alanı tanıyıncaya kadar kişinin hizmet süresinin bittiğini, ormanları işgal edenlerin de bu durumu çok iyi değerlendirdiğini belirtti.
Cumhuriyet dönemi ormancılığının ilk talihsiz örneğinin 7 Mart 1920'de çıkarılan "Baltalık Yasası" olduğuna işaret eden Gökçe, bu yasayla baltalığı olmayan köy halkına bazı baltalık ormanların tahsis edildiğini, ancak köylülerin kendilerine verilen baltalık ormanları korumak yerine, yakıp tarla yapmaya çalışması üzerine bu yasanın 3 yıl sonra kaldırıldığını anlattı.
1961 Anayasası koruma altına aldı 12 Mart yağmaya açtı
Gökçe, orman yağmalamalarına 1961 anayasası ile "dur" dendiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Çeşitli uygulama ve aşamalardan sonra ormanların başka türlü korunamayacağını anlayan devlet de 1945 yılında 4785 sayılı yasa ile tüm ormanları devletleştirdi. Ancak, çok partili yaşama geçtikten sonra ve özellikle 1950 ile 60 arasında, ormanları devletleştirmenin de ormanları korumaya yetmediği anlaşıldı. Ormancıların imdadına 1961 Anayasası yetişti. Milli Birlik Komitesi, ormanları ilk kez anayasa şemsiyesi altına aldı. Bu anayasa maddesinde, hiç değilse elde kalan ormanların daraltılamayacağı ve orman suçlarının affedilmeyeceği açık dille belirtildi."
1970'deki 12 Mart Muhtırasının "ormanları yeniden yağmalamaya açık hale getirdiğini" ifade eden Gökçe, "Muhtıra sırasında çıkarılan 1225 Sayılı Yasa ile 1961 anayasasındaki orman suçlarının affedilemeyeceği hükmü çıkarıldı ve anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki orman dışına çıkarmalar aklandı, onaylandı" diye konuştu.
12 Eylül özelleştirilme ve yağmalanma sürecini hızlandırdı
12 Eylülde anayasadaki orman maddesinin toptan değiştirildiğini ve yeni anayasanın bu kez de 1981 tarihinden önceki orman dışına çıkarmaları aklayarak onayladığını kaydeden Prof. Dr. Gökçe, böylece, 1961 anayasasının ormanların daraltılamayacağına ilişkin hükmünün 1981 tarihine kadar geçen süre için hükümsüz kalmış olduğunu ve bu tarihe kadar gerçekleşen orman daralmalarının hoş görüldüğünü belirtti.
12 Eylül yönetiminin anayasanın, "devlet ormanları kanuna göre, devletçe yönetilir, işletilir" şeklinde olan 169. Maddesine "işlettirilir" kelimesini ekleyerek ormanların özelleştirilme ve yağmalanma sürecini hızlandırdığını savunan Gökçe, "Eklenen bu kelime ile ormanların farklı şekilde özelleştirilmesinin önü açıldı. Birinci Özal hükümetinin programındaki, 'ormancılık hizmetlerinin ifasında taahhüt sistemine öncelik verilecektir' anlayışı ile, orman işletmeciliği hayli zaman var ki kurnazca bir biçimde özelleştirildi. Bu nedenle de, Anayasadaki bu değişiklik minareye kılıf uydurmak gibi oldu" değerlendirmesini yaptı. (KÖ)