Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Barış Akademisyeni Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ile Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkan Vekili ve Sosyalist Kadın Meclisi (SKM) Sözcüsü Fadime Çelebi, beş aylık tutukluluğun ardından ilk kez hakim karşısında.
Hamzoğlu ve Çelebi’yle birlikte HDK bileşeni partilerin temsilcileri olan 9 siyasetçinin de tutuksuz yargılandığı duruşma Ankara Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşiyor.
11 isim, Afrin operasyonunun ardından Ankara'da yapılan basın açıklaması nedeniyle "Halkı Kin ve Düşmanlığa Alanen Tahrik Etme, Terör Örgütü Propagandası Yapmak" (Türk Ceza Kanunu 216/1, Terörle Mücadele Kanunu 7/2, TCK 53, 63) suçlamasıyla yargılanıyor.
Davada yargılanan diğer isimler; Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Ahmet KayaHalkların Demokratik Partisi eski Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Hacer Özdemir, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Eş Sözcüsü Kezban Konukçu Kok, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşbaşkanları Naci Sönmez ve Özlem Eylem Tuncaeli, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Devrimci Parti Genel Başkanı ve HDP İstanbul milletvkeili Musa Piroğlu.
Çelebi: Barış dediğimiz için tutukluyuz
Fadime Çelebi savunmasında Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nde ve Sosyalist Kadın Meclisleri'nde çalıştığını belirtti.
“Yıllardır kadın mücadelesinde, kadına dönük şiddete karşı, kadına dönük her türlü saldırıya karşı sokakta olduk, kendimizi ifade ettik. Gerek kadın toplantılarıyla, gerek basın açıklamalarıyla bir dizi şeyi protesto ettik. Ama gelinen noktada baktığınızda gözaltına alındık, günlerce gözaltında tutulduk ve beş buçuk aydır tutukluyuz. Ben de Sincan Kadın Hapishanesi'ndeyim.
“Yaptığımız basın toplantısı, basın açıklaması, yıllardır yaptığımız basın toplantılarından açıklamalarından farklı değildir.
"Barış bizim için umuttur, barış kardeşliktir, barış bu topraklarda eşitlik ve özgürlük talebidir. Bunu savunmak meşrudur. Bizler barış dediğimiz için beş aydır tutukluyuz. Beş ay değil beş bin yıl kalsak da barışı savunmaya devam edeceğiz.
Çelebi, Sedat Peker'in Barış için Akademisyenlerini tehdit davasından beraat ettiğini ancak barış isteyen herkesin sistematik olarak yargılandığını vurgulayarak şöyle konuştu:
"Oluk oluk kan akıtacağız diyenler beraat ederken, yaşamı savunan bizler tutuklandık. Bu da yargının geldiği durumu ortaya koymaya yetiyor. Barışı savunmak suç değildir. Son sözüm budur."
Hamzaoğlu: "İyi hal gibi gösteriyor" denilerek kravatım çıkartıldı
Onur Hamzaoğlu duruşmaya gelmeden taktığı kravatının görevliler tarafından çıkarıldığını şöyle anlattı:
“35 yıldır kravat takıyorum. Duruşmaya gelirken takmak istedim. Ankara Başsavcılığı’nın iyi halli gibi gösteriyor denilerek kravatım çıkartıldı. Adliye’de kapatıldığım nezarethanede iki kubbe kaka bulunuyordu.”
Savunmasında şu ifadeler öne çıktı:
“HDK eş sözcüsü görevim sebebiyle burada bulunuyorum. Son dönem yargılamalarda deliller dikkate alınmamasına, kanaatler delil olarak kabul edilmesine rağmen, söyleyeceklerimin yazılı tarihe geçmesi için söz aldım.
“Devletlerin iktidar savaşları toprakları ayırmış, sınırlar var etmiş, ancak insanları ayırmayı başaramamıştır. Türkiye-Suriye sınır çizgisi bunun bir örneği. Yüzlerce Türkiye ve Suriye vatandaşının akrabaları sınırın diğer tarafındadır.
"Savaşlar halk sağlığı sorunudur"
“Ben bir hekimim ve halk sağlığı uzmanıyım. İnsanın doğal durumunun sağlıklı hali olduğunu biliyorum. Halk sağlığında, hastalıkla ilgilenmeden önce, insanların temiz suya, yeterli yiyeceğe ulaşmasıyla uğraşırız.
“Savaşlarla sakatlıklar, göçler ve ekolojik sorunlar doğar ve bu bir halk sağlığı sorunudur. Saydığım bu sebeplerden dolayı savaş karşıtı bir açıklama yaptık.
“Dünyada tek bir gün savaşsızlığı sağlayabilsek, on binlerce insanın ölmesini, on binlerce insanın sakat kalmasını önleyebiliriz. Yalnızca bu duruşma sırasında savaşlar dursa, her dakika yaşanan ölüm ve sakatlıkların durmasıyla on binlerce insanın hayatı kurtulur.
"Devletle üç kez ters düştüm"
"Türkiye’nin iki büyük sorunu var. Birincisi, yaşamak için çalışmak zorunda olan işçi ve emekçilerin emek sorunudur. Bir diğeri de Kürt sorunudur. Her iki sorunun çözümü için 2011 genel seçimlerine Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ile girildi ve başarı elde edildi.
Daha sonra 40’tan fazla sivil toplum kuruluşu, yazar, akademisyen ile dernekler kanununa uygun olarak HDK kuruldu. Emekçilerin, göçmenlerin, sanatçıların, yaşam alanı tahrip edilenlerin, lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks bireylerin, tüm ezilenlerin uğradığı baskının karşısında bir araya gelmiştir HDK.
“Hakikatı göstermek isterken üç kez devletle ters düştüm, Dilovası’nda, Kürt sorununda ve Afrin savaşında.
“Hava kirliliği Türkiye’de 56 birimken, bu değer Dünya Sağlık Örgütü’nün sınırına göre üç kat fazladır. Hangi hakla, kimin adına, kimin çıkarına bu mevzuat var.
“Hakikati söyledim, hala da hakikati söylemeye devam ediyorum. Dilovası’nda işlenen suça karşı çıktım. Geri adım atmadım. Başıma gelmeyen kalmadı.
"Devletin doğrusu ile hakikat taban tabana çelişiyor"
"Her insanın barış içinde yaşama hakkı vardır, ve bu hak, devletin birincil olarak koruması gereken haklardandır dediğim için, benimle birlikte 400’ü aşkın akademisyen işlerinden edildi, ve baskılar devam ediyor.
"Son olarak, yine devletin doğrusu ile hakikat taban tabana çelişmektedir: Bir devletin başka bir devletin topraklarına o devletin rızası hilafına girmesi, amaç ne olursa olsun işgal olarak tanımlanmaktadır. Devletin doğrusu ne olursa olsun, hakikat budur.
"Hukuki kararlar en az yasalar kadar akla ve toplum vicdanına uygun olmalıdır. Bir metin ancak içerdiği kelimelerle değerlendirilebilir, içermediği kelimelerin ileri sürülmesi hukuksuzluktur, ancak bir art niyettir.”
"Hukuki kararlar en az yasalar kadar akla ve toplum vicdanına uygun olmalıdır. Bir metin ancak içerdiği kelimelerle değerlendirilebilir, içermediği kelimelerin ileri sürülmesi hukuksuzluktur, ancak bir art niyettir.
"Ben tutukluyken, annem yaşamını yitirdi"
"TTB’nin 1989’dan beri her yıl katıldığım kongresine, Kocaeli Dayanışma Akademisi’nin her çarşamba düzenlediği toplantılara katılamadım, akademik makalelerimi tamamlayamıyorum, akademik çalışmalarımı sürdüremiyorum.
"Siz bunları telafi edilebilir bulabilirsiniz. Ben tutukluyken, annem yaşamını yitirdi. Ona son bir kez teşekkür edemedim. Strese bağlı olduğunu bildiğimiz bir hastalıktan dolayı, ben gözaltına alındıktan sonra 85 gün yoğun bakımda yattı. Tutukluluğum benim için çoktan ağır cezaya dönüştürülmüş oldu.
"Savaş, bir halk sağlığı sorunudur. Barış, insan olmanın, insan kalmanın gereğidir. Ben insan kalmak istiyorum, tüm dostlarım gibi. Şu sözleri alıntılayarak bitirmek istiyorum: ‘Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyor diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budaladır, hem de alçaktır.” (BK)
* Bu haberi hazırlarken Özgürüz ve Etkin Haber Ajansı'ndan (ETHA) yararlandık.