HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Sen haddini bil kardeşim” sözlerine “Öcalan Başmüzakerecilik sıfatını tarihi Newroz Bildirgesini yazdığı gün aldı” diye yanıt verdi.
Arınç, "Abdullah Öcalan çözüm sürecinde başmüzakerecidir" diyen Önder’e şöyle demişti.
“Sürecin aksamasını isteyenler dışarıda açıklama yapıyor. Birisi ‘Öcalan başmüzakerecidir’ diyor. Nereden aldın bu istihbaratı sen. Kim kiminle neyi müzakerede ediyor. Sanki Avrupa Birliği’nde başmüzakerecimiz var onun yanına bir tane daha eklendi. Sen haddini bil kardeşim, sen oraya gidip geliyorsun, oradaki insanla konuşma yapıyorsun orada konuşulanlar alınıyor değerlendiriliyor. Belli işler yapılıyor. Sen Öcalan’ın karşısında hangi konumdasın. Kim başmüzakereci? Hükümeti zor durumda bırakmak için bundan daha iyi bir provokasyon alabilir mi?”
Bu sözler üzerine yazılı açıklama yayımlayan Önder, şu yanıtı verdi:
“Bana had bildirmeye kalkışmışsınız. Belki olan bitenden haberiniz yok. Belki de idrak edemiyorsunuz!
Bu had bildirme dillerini hangi ara öğrendiniz? Kim size bu ruhsatı verdi? Had nedir? Sınırı nerede başlar? Bu sınırı kim tayin eder? Bakanlığınızın görev tanımı içinde var da biz mi bilmiyoruz?
Sayın Öcalan Başmüzakerecilik sıfatını tarihi Newroz Bildirgesini yazdığı gün aldı. Türkiye’de demokratik bir barış, özgür eşit ve hakça bir yaşam isteyen bütün halkların iradesini siz de bir yasayla onayladığınız gün tescil edildi. Evet, bir Başmüzakereciniz daha var. O da; yasayla tariflediğiniz Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’dır. Üstelik sizin aslında girmek istemediğiniz, onların da aslında sizi almak istemediği Avrupa Birliği için fuzuli bir Başmüzakereciniz varken bu toprakların en kadim meselelerinden birini çözmek için neden olmasın, ne mani?
Evet, “nereden çıktı bu sekretarya” dediğiniz şey ve daha fazlası bu yasada mündemiçtir. Ortada gizli saklı ya da vehmedilen bir şey yoktur. Barış meselesi laubalilik kaldırmaz, ciddi bir iştir. Barış, “Barış” diye de tekrarlanarak gelmez. Sistemli, şeffaf, yasal, demokratik ve cesur yaklaşımlar gerektirir.
Bana gelince; Sayın Öcalan’ın da, Kandil’in de, Hükümetinizin de karşısında, barışı isteyen irade için katkı sunmaya çalışan, bütün yurttaşlarımızın canını ve hukukunu aziz bilen, bu halkın en az sizin kadar meşru bir vekiliyim. Konumum ve rolüm budur. Allah korusun yeniden bir çatışma koşullarına dönülürse biliniz ki, sizden daha fazla muazzep olacağım.
Provokatör lafını size misliyle iade ediyorum. Esas provokasyon kamu düzenini salt polisiye tedbirlerle sağlamaya çalışmaktır. O kadarını bir onbaşı da yapar. Siz sözüm ona Bakansınız, biraz daha derin bir kavrayış beklenir.
Size son önerim şudur: “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın. Ve boyca da dağlara erişemezsin.” (NV)