ÖDP "4. Olağanüstü Konferans/Kongresi" öncesinde aralarında Oğuzhan Müftüoğlu, Sevgi Göyçe, Mehmet Soğancı, İsmail Hakkı Tombul, Hayri Kozanoğlu'nun da bulunduğu 1 200 kişinin imzaladığı bildiri.
Türkiye’de sol önemli bir dönemecin eşiğinde bulunuyor. Sol, 1990’lı yıllarda gelişen toplumsal muhalefet dinamikleri üzerine inşa edilen mücadele örgütlerinin güç yitirmesi ve aynı zamanda yaşanan ideolojik savrulmanın da etkisi ile genel bir kriz hali yaşıyor. Seçim sonuçlarının da bir kez daha ortaya koyduğu bu durum karşısında, solun yeniden yapılandırılmasına dair çeşitli tartışmalar da yürütülmeye başladı
Böylesi zor bir dönemde, ÖDP seçimler öncesi yaşanan tartışmalarla kendi içinde de bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu kriz salt bir iç kriz olarak gelişmemiş, ÖDP dışında süren tartışmalar krizin ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde etkili olmuştur. Bu nedenle önümüzdeki dönemde gerçekleşecek olağanüstü kongre ÖDP tarihinin kritik kongrelerinden birisi olacaktır. Bu kongrede parti salt genel başkan seçmeyecek bunun ötesinde kendi geleceğini de belirleyecektir.
1
Sol hareketin yoğun liberal/milliyetçi savrulma altında kaldığı bir dönemde Türkiye devrimci mücadele tarihinin birikim ve değerleri üzerine kurulan ÖDP, devrimci siyaset anlayışı, ideolojik-politik tutumu ve 11 yıldır sürdürdüğü mücadelesiyle önemli bir boşluğu doldurmuştur. Ancak bugün yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak ÖDP ciddi bir kriz ve kırılma noktasına sürüklenmiş durumdadır.
Partiyi bu şekilde ciddi bir tartışma ve ayrışma içine sürükleyen sorun, genel seçimler öncesinde “bağımsız adaylık” konusunda partinin yetkili karar organının kararlarını tanımayan genel başkan Ufuk Uras’ın DTP tarafından kendisine yapılan adaylık önerisini kabul etmesiyle başlamıştır. Bugün de seçimler öncesi ortaya çıkan krizi derinleştirmeye yönelik tutum alışlar sürdürülmektedir. Aynı zamanda kimi çevrelerin de parti içerisindeki tartışmalara gönderme yaparak yaşanan krizi derinleştirmeye çalıştığı görülmektedir.
Yaşadığımız krizden çıkış ise bu dönemde ortaya çıkan tüm konuların örgütte açıklıkla tartışılmasıyla olanaklıdır. ÖDP’nin temelini oluşturan bütün devrimci dinamikler karşı karşıya bulunan sorunu derinliğine tartışarak kendi gelecekleri konusunda kendileri karar vermelidir. ÖDP’nin örgütsel bütünlüğü ile birlikte kendi bağımsız devrimci çizgisinin korunabilmesi, ancak böyle bir sürecin işletilmesi ile mümkün olabilecektir.
Partide sürecek bir tartışmayı bir parçalanma korkusu yaratarak önlemeye çalışan anlayışlar, gerek seçim öncesi gerekse de seçimler sonrasındaki tutumları ile partide ikili bir hayatı açığa çıkarmıştır. Bu ikili hayata son verilmesinin yolu da tüm üyelerin aktif katılımı ile gerçek bir tartışma sürecinin ilçelerden başlayarak sürdürülmesi ve ÖDP’nin geleceğinin bu tartışmalar ışığında belirlenmesidir.
2
Bağımsız adaylık konusunun önemli bir tartışması asıl olarak DTP’nin seçimlere bağımsız adaylarla katılmasının kesinleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu günkü barajlı anti demokratik seçim yasası karşısında bağımsız adaylık taktiğine başvurulması elbette her zaman mümkündür. Bu durumda Kürt hareketinin de baraj sorununu aşabilmek için bağımsız adaylarla seçimlere katılması kendi açılarından doğru hatta belki de gecikmiş bir karar olarak değerlendirilebilir. Keza ÖDP’nin bu konudaki değerlendirmelerini de eksik ve yetersiz bularak eleştirmek de mümkündür. “Bağımsız adaylık” tartışmalarında sorun teşkil eden nokta ise başkadır. Kürt hareketinin bugün sahip olduğu sayısal çoğunluktan hareketle ÖDP’nin yetkili kurullarını devre dışı bırakacak bir yol izlenmiş olmasıdır.
Bu şekilde, hiç de şık olmayan bir yöntemle yürütülen “bağımsız adaylık” sürecinin Partimiz içinde yarattığı tartışma ve sorunlar çarpıtılarak istismar edilmektedir. ÖDP’nin Kürt sorunu konusundaki bağımsız devrimci duruşuna karşı öteden beri sürdürülen “duyarsızlık, milliyetçilik vb.” biçimindeki çirkin suçlamalar bu tartışmalarda da bu süreçte yeniden gündeme getirilmiştir.
Bu gün bütün Türkiyeli emekçiler gibi, Kürt halkının da çıkarı Türkiye toplumu içinde özgürlükçü devrimci bir hareketin gelişip güçlenmesindedir. Ancak bu sayede doğrudan demokrasi anlayışıyla yerinden yönetim ilkelerinin, eşitlik ve kardeşlik temelinde geliştirilmesine dayanan gerçek bir çözüm tesis edilebilir. Bunu da ancak bu irade ve kararlılığa sahip devrimciler kendi güçleriyle başarabilir. Kürt hareketine destek olacak unsurların desteklenmesiyle ortaya çıkacak oluşumlar ise asla bağımsız özgürlükçü bir devrimci siyasi hareketin yerini tutamaz. Bunu anlayabilmek için yalnızca daha yakın zamanda ülkede yükseltilen ırkçı-şoven-faşizan rüzgâra karşı ÖDP tarafından yürütülen ‘Bir arada Yaşamı Savunalım’ kampanyasının ülkede yarattığı etkilere bakmak yeterlidir.
3
Seçimlerden sonra, bağımsız adaylık konusunun basit bir seçim taktiği olmanın ötesinde ‘solu yeniden yapılandıracak bir ittifak’ tartışmasına dönüştürüldüğü görülmektedir. Bilindiği gibi ÖDP içerisinde bağımsız adaylık konusunu savunanlar tarafından da sadece bir seçim taktiği olarak sunulmuş ve savunulmuştur. Ancak bugün gündeme gelen konular bağımsız adaylığın bir taktik olarak ele alınabilecek kadar sade olmadığına da ortaya koymaktadır Örneğin seçimlerden sonra yapılan DTP PM’si seçim değerlendirmesinde “EMEP, ÖDP ve SDP ile ittifak temelinde seçime girmiş olmamıza rağmen ÖDP’den gerekli desteği göremedik” biçiminde bir eleştiride bulunulmaktadır. Oysa ÖDP organlarında DTP ile ittifak tartışması yapılmamıştır. Bu ittifak kararını kim almıştır, hangi ilkeler ve koşullar altında alınmıştır? Genel başkan basında yer alan açıklamalarında bu konuda bir taahhütte bulunduğunu ifade etmektedir. Bu taahhüt kendi adına mı parti adına mı yapılmıştır, parti adına ise partinin hangi organlarında tartışılarak verilmiştir. Bütün bunlar yanıt bekleyen sorulardır.
Bu gün şüphesiz solun yeniden yapılanması doğrultusunda çeşitli çevrelerin tartışma yürütmesi bu konuda öneriler ortaya koyması doğaldır. Küreselleşme çağının sorunları etrafında sol çeşitli kırılmalar yaşamaktadır. Türkiye’nin bugün AKP eliyle küresel kapitalizme eklemlenme doğrultusundaki politikalar ve bunların rejim içerisinde yarattığı kırılmalarla gündeme gelen saflaşmalar, solun da pozisyonunu etkilemektedir. Bu anlamda sol kendi inşasının fikri temellerini tartışmalıdır. AKP karşısında solun ciddi bir muhalefet ortaya koyamamasının, AKP yönelimli politikaları destekleyen liberal tavrın sol içinde güçlenmesinin ideolojik-politik nedenleri yaşanan kafa karışıklığının ortaya konulması bakımından önemlidir.
Önümüzdeki dönemde solun içerisinde bulunduğu güçsüzleşmenin örgütsel ve politik eleştirisini gerçekleştirerek, yeni bir yol haritası çıkarma zorunluluğu ortadadır. Böyle bir haritanın taslağının 11 yıllık ÖDP fikriyatı zemininde bulunduğuna da inanmaktayız. Kuşkusuz Türkiye solunun en önemli aktörlerinden olan ÖDP’nin bu tartışmaların dışında kalması düşünülemez. ÖDP, kuruluşundan itibaren emekten ve demokrasiden yana ortaya koyduğu mücadele deneyi ile birlikte solun ideolojik-politik inşasına ve eşitlikçi ve özgürlükçü bir sosyalizm arayışına yönelik tartışmaları da yürütmüş, bu konuda önemli bir birikim de açığa çıkarmıştır.
Bu gün ÖDP dışında özellikle CHP’nin sağ / milliyetçi bir çizgiye savrulması karşısında solda ciddi bir boşluğun doğduğu bilinmektedir. Ancak, bu boşluğu doldurma adına ÖDP’nin tabanı ve yetkili organları dışında tepeden inme emrivakilerle AB/Türkiye projesini temel alan sol liberal bir yönelime sürüklenmesine izin verilemez. Böyle bir yönelim “solda yenilenme” adına emperyalist sermaye güçlerinin temel yönelimleri doğrultusunda solda yeni bir AKP karikatürü yaratma çabasından başka bir şey olmayacaktır.
ÖDP’nin seçimler boyunca bağımsız adaylık üzerinden yaşadığı tartışmanın temelinde de bu yatmaktadır. Bağımsız adaylık konusunu savunanlar sürekli olarak ÖDP’yi aşan bir dalgadan söz etmekle birlikte bu dalganın politik içeriğine dair bir tartışmayı yürütmemiştir. Partinin yaşadığı örgütsel zaafları gerekçe göstererek yapılan bu değerlendirmeler ÖDP’nin 11 yıldır ortaya koyduğu politik iddiaları da hiçe sayan bir girişim haline gelmiştir. Solun bir yandan sağ/milliyetçi çizgiye çekilmeye çaba harcandığı diğer yandan da AB/Türkiye projesi eksenindeki politikalara yedeklenmeye çalışıldığı bu dönemde, ÖDP’nin eşitlikçi ve özgürlükçü sol düşünceler temelinde ortaya koyduğu iddianın korunması ve güçlendirilmesi solun yeniden inşasının temel noktası olarak ele alınmalıdır. AKP eliyle geliştirilen muhafazakârlaşmaya, neo-liberalizmin tahribatına ve onun karşısındaki milliyetçi/faşizan çizgiye karşı, üçüncü bir seçeneğin yaratılabilmesinin yolu da budur.
4
Önümüzdeki dönemde solun yeniden yapılandırılmasına ilişkin tartışmalar birçok farklı çevre tarafından yürütülecektir. Sistemin de solun AKP’sine duyduğu ihtiyaç ve bu yönde arayışları da bilinmektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde yürütülecek tartışmalarda “nasıl bir sol?” sorusununa verilecek yanıt önemlidir.
Bugün ÖDP’nin siyaset anlayışı ve savunduğu özgürlükçü sol düşünceler temelinde, toplumun tüm devrimci-demokrat birikimini kapsamaya ve solun emekçiler ve yoksullarla siyaset yapma zeminlerini geliştirmeye dönük bir devrimci siyasi çizginin korunarak geliştirilip güçlendirilmesi Türkiye solunun yeniden ve devrimci bir anlayışla güçlendirilmesinin temel yoludur.
Bu anlayışla biz aşağıda imzası bulunan ÖDP üyeleri olarak, ÖDP’nin 11 yıllık birikimiyle geliştirdiği demokratik kültür ve hukukuyla, devrimci siyaset anlayışına sahip çıkma ve ÖDP’nin bağımsız devrimci bütünlüğünü koruma kararlılığında olduğumuzu kamuoyuna ve bütün ÖDP üyelerine duyurmayı gerekli görüyoruz.