Bu hukuk ve hak ihlallerinin ve şiddetin meşrulaştırılma gerekçesi bu gençlerin boynuna bir kız çocuğuna tecavüz ettikleri yaftasının asılabilmiş olmasıydı. Kendi kendilerine bir çocuğun "öcünü" iki çocuktan alma hakkını tanıyanlar, cinsel istismar iddialarının gerçek dışı olduğunun ortaya çıkmasından sonra şimdi sus pus.
İki çocuğu yalan yanlış gerekçelerle mağdur etmekte tereddüt etmeyenler şimdi, sıra çocukların korunma ve gelişim haklarını ihlal edenleri suçlamaya gelince bu zincirleme ihlallerin failleri hakkında hangi yasal işlemlerin yapılacağı konusunda ağızlarını bile açmıyorlar. Şimdi en acil iki konu, işkence gören gençlerin rehabilitasyonu ve işkencenin cezasız kalmaması.
Aziz Nesin Vakfı'nda yaşandığı iddia edilen cinsel istismar iddiaları üzerine 8 Ocak'ta gözaltına alınan 17 ve 18 yaşlarındaki iki genç, 10 Ocak'ta tutuklandı. Çarşamba ve perşembe gecelerini cezaevinde geçirdikten sonra itiraz başvurusu kabul edilerek, cuma gecesi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Her ikisi de Bayrampaşa ve Metris cezaevlerinde tutuldukları üç gün boyunca işkenceye maruz kaldılar.
Mahkeme yasayı ihlal etti
Çocuklara yönelik suç duyurusu üzerine onları tutuklama kararı veren Çatalca Sulh ve Ceza Mahkemesi atılı suçu doğrulamayan adli tıp raporunun ardından kendi kararını bozdu.
Mahkeme çocukları tutuklarken uluslararası ve ulusal hukukun "Çocukların özgürlüğünün kısıtlanmasının son çare olmasını" öngören hükümlerini ihlal etti. Çocuklar "haklarındaki suçlamalara ilişkin maddi-manevi unsurlar"ın oluşup oluşmadığı gözetilmeden ve koruma amaçlı düzenlemeler dikkate alınmadan tutuklandılar.
Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 37/b maddesi " ... Hiçbir çocuk yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır" diyor.
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 5. maddesindeyse "suça sürüklenen çocuklar için koruyucu ve destekleyici tedbirlerin uygulanmasının öncelikli yol olarak tercih edilmesi" gerektiği belirtiliyor.
Akço: Elde edilecek içtihat başka ihlalleri önleyebilir
bianet'in görüştüğü İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komitesi'nden avukat Seda Akço da, mahkemenin kararının çocuklarla ilgili düzenlemelerin yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi' nin (AİHS) "özgürlük ve güvenlik hakkı" başlıklı 5. maddesinin de açık ihlali olduğuna dikkat çekiyor.
Akço, "Bu olay yargıya taşınmalı. Türk adalet sistemi içerisinde tartışmak ve bir içtihat elde etmek önemli olacaktır. Elde edilecek içtihat özgürlüğü kısıtlanma riski altında çocukların karşılaşabileceği ihlallerin önlenmesine öncülük edebilir" diyor.
Akço olayda ayrıca AİHS'nin "Hiç kimse, işkenceye ya da insanlıkdışı yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulmayacaktır" diyen 3. maddesinin ve "Özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı" başlıklı 8. maddesinin de ihlal edildiğini de söylüyor.
Cezaevinden çıktıktan sonra Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edilen iki gencin işkence gördüğü, hekim raporuyla da doğrulandı. Milliyet'in haberine göre, Dr. Ferhat Işık'ın verdiği raporda olayın öyküsünde çocukların, "Cezaevi gardiyanları tarafından plastik boruyla vurulmak suretiyle darp edilmiş olduğu" belirtildi. Raporda el, dirsek, tüm yüzeyi parmakları kapsayan ekimoz olduğu vurgulandı.
Medyaya yansıyan işkence iddiaları üzerine Metris ve Bayrampaşa cezaevi savcıları, soruşturma başlattı.
Nesin: "Çocukları cehenneme attılar"
Nesin Vakfı Yöneticisi, vakfın kurucusu Aziz Nesin'in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin de, çocukların ve suçlanan vakfın haklarını mahkemede arayacaklarını ifade ediyor.
Nesin çocukların cezaevinde yaşadıklarını şöyle özetliyor:
"Cezaevi bir cehennem, çocuklara yapmadıkları kalmamış. Dayak yüzünden her tarafı şişmiş, bir tanesi konuşamıyor. Ağzı kenetlenmişti, 36 saat sonra yemek yiyebildi. Bir hafta boyunca tuvalete çıkamamış, inanılmaz bir psikolojik baskı içinde ve yardıma ihtiyacı var. Hepimizin ihtiyacı var. İki metrekarede 6 çocuk birden yatırmışlar. Tuvalet ortada, pislik içinde. 'Koridorlarda gardiyanlar zevk için dövüyorlardı' diyor."
Bazı medya organları olayla ilgili haberlerinde çocukları ve Nesin Vakfı'nı damgalamayı sürdürdü. Adli Tıp Kurumu raporunu çarpıtarak cinsel istismar yönünde bulgular olduğunu yazdılar. Cinsel istismar iddiasıyla tutuklanan ve vakıfta kalan iki genci gerçeğe aykırı bir biçimde "eğitmen" olarak yansıttılar; böylece toplumun gözünde vakıfta kalan çocukların tümünün istismar yaşamış olabileceği gibi bir imaj uyandırdılar. Çocukları ve vakfı damgalayarak risk altına ittiler. Çocukların fotoğraflarını kimliklerini açık edecek şekilde yayınladılar. Kesinleşmemiş bir olayı suçsuzluk karinesi ihlal ederek "Ölmeseydi Şimdi Ölürdü", "Nesin Vakfı'nda 14 yaşında kıza tecavüz", "tecavüz skandalı" gibi başlıklarla haberleştirdiler.
Vakıf, yalanları yayanların peşini bırakmayacak
Prof. Dr. Ali Nesin, yalan haberleri yayanların ve yayımlayanların peşini bırakmayacaklarını söylüyor ve ekliyor: "Köy Enstitüleri de 'fuhuş var' iddiasıyla kapatılmıştı. Aynı senaryonun tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz."
Çocukların aktardığı şu diyalog yıllardır Nesin Vakfı aleyhine sürdürülen damgalama ve karalama çalışmalarının toplumda nasıl bir algıya yol açtığını özetler nitelikte:
"Bir gardiyan 'Allah'a inanıyor musun' gibi sorular sordu. İnandığımı söylediğimde 'Nesin inanmıyor, sen nasıl inanıyorsun' diyerek diz altıma ve vücuduma vurdu."
Aziz Nesin'in 1973'te kurduğu Nesin Vakfı tüm bu olumsuzluklara ve kısıtlı imkanlara rağmen amacı doğrultusunda eğitim olanaklarından yoksun çocukların, tükettiğinden çok üreten, toplumsal sorumluluğu olan, özgüvenli ve özverili, kendini sürekli geliştiren, kendine ve dünyaya eleştirel gözle bakan, topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerini sağlıyor.
İstanbul Çatalca'daki vakıf yapılarında halen 46 çocuk bulunuyor. Nesin Vakfı'nın onlarca yıl içinde ve büyük çabalarla oluşturulduğunu anımsatan Prof. Dr. Ali Nesin, "Bu yuvaları kurması zor" diyor "ama yıkması kolay"! (KÖ/TK)