İstanbul-NATO zirvesinin sonuç bildirgesi, emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri su yüzüne çıkarmıştı. ABD'nin Türkiye'ye biçtiği NATO'daki aktif rol onaylandı ve NATO'nun Irak'a müdahil olması da kabul edildi. Ayrıca NATO, Kazablanka'dan Karaçi'ye kadar geniş bir alanda her türlü müdahale hakkına sahip oldu.
NATO'nun Yugoslavya'nın bölünmesinde nasıl aktif bir rol oynadığına tanık olmuştuk. ABD, Genişlemiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi adını alan Büyük Ortadoğu Projesi'yle Soğuk Savaş döneminden çok daha geniş bir bölgeyi kontrol altında tutma amacını kabul ettirmeye çalışacak. Böylece NATO'nun, tüm gezegene müdahale eden bir örgüt olması planlanıyor.
37 bin kişilik kara, hava ve deniz gücüne sahip Napoli üssü, NATO'nun içinde özel bir birlik olup, Ortadoğu'da işlevsel hale getirilmeye çalışılıyor. TÜSİAD'ın 3 Nisan 2004'te düzenlediği "Avrupa Güvenliği ve Türkiye" konulu forumda NATO Kamu Diplomasisi Bölümü Başkanı (Brüksel) Dr. Stephanie Babst, Türkiye'nin bölgede oynayacağı role vurgu yapmıştı.
Bu gelişmeler yaşanırken, konuyla ilgisiz görünen ve ülke gündemine oturan olayların niçin yaşandığına dair yorumların ayağı yere basmıyor. Örneğin yabancıların mülk edinme yasasının Cumhurbaşkanı tarafından niçin veto edildiği dikkatlerden kaçıyor.
AB uyum yasaları ve demokratikleşme paketlerini eşi benzeri görülmemiş bir gayretkeşlikle meclisten geçiren AKP hükümeti, NATO İstanbul zirvesinden itibaren neden söz konusu uyum yasalarını imha edecek yeni TCK ve Basın yasası konusunda kararlı görünüyor?
Hangi güçler hükümete bu despot yasaları dayatarak, muhalefeti ve basını susturmaya çalışıyor? Demokratikleşme paketleriyle, temel hak ve özgürlüklerle, hatta kamu vicdanıyla uyuşmayan yeni ceza yasalarının, niçin bu topluma dayatıldığı üzerine bağlantı kurabilen zihinlerin olmayışı, olsa da sorunları sulandıran ve bağlamından koparan beyhude polemik adamlarımızın niyetini, ayrıca düşünmeye değer buluyorum.
İktidarda kalmanın bir deli gömleği giymeye, ateşten tuğlalara oturmaya bedel olduğu ülkemizde, hükümet yeni bir gömlek daha giymeye neden heveskar görünüyor?
Bu ülkede "sersem kocanın kurnaz karısı" oyunu oynanıyor ve herkes karşıdakini sersem yerine koyuyor.
AB'nin sükutu
Türkiye'de yere iğne düşse patırtı koparan AB'nin, yeni TCK ve Basın yasası konusunda suskunluğunu manidar buluyorum. Bu konuda Türkiye'yi niçin Pentagon'un ve NATO'nun merhametine teslim etmeyi tercih ediyorlar? Gunther Verheugen bu konularda ne düşünüyor acaba? İşin tuhafı Claudia Roth gibi Yeşiller'den de ses seda işitilmiyor. Bush'un Shcröder'le görüşmesinden sonra AB'nin, AKP hükümetine karşı tepkilerinin silikleştiği dikkatlerden kaçmamalı.
NATO için hazırlık çalışmaları
İstanbul NATO zirvesinde alınan kararları alkışlayan İzmir Ticaret Odası, bu konuda da fırsatları kaçırmamayı becerdi. Urla'da ikinci konut olarak yapılmış şaibeli(yüzde 50'si kaçak denilen) İTOKENT evlerini NATO subaylarına aylığı 2 bin dolardan kiraladıkları iddia ediliyor. Ayrıca çevredeki diğer lüks sitelerin de (Sıraselviler ve Umutköy) lojman yapılması tüm hızıyla devam ediyor, İTO başkanı Ekrem Demirtaş'ın Sıraselviler sitesinin de yönetim kurulu başkanlığına gelmesinin anlamı ve gereği nedir?
Şimdilik, ailesiyle lojmanlara taşınmış bir grup askerin varlığı biliniyor. Yabancı uyruklu bazı kimselerin Urla ve Mordoğan'da gayri menkul almak için bir gayret içinde olduklarını emlakçılar ifade ediyor.
Napoli üssünden evvel, think-tank'ların geldiği aşikar. Durumdan vazife çıkaran Emniyet Müdürlüğü ise, Urla'nın meydanlarını ve giriş çıkış noktalarını kameralarla donattı. İTOKENT'teki askeri lojmanların alarmı doğrudan ilçe emniyetine bağlanmış durumda. Bu kiralanan evlerin sahipleriyle yapılan sözleşmede taraf görünen NATO veya ABD değil, Türkiye devletidir. Bu yüksek kira bedelleri gerçekten bizim bütçemizden mi ödenecek, bilinmiyor.
Ayrıca NATO personelinin çocuklarının okuyacağı, Gaziemir'deki bir okulu eğitime hazır hale getirdiler. Bu projenin ardındaki isim İbrahim Arıkan. Arıkan şimdi İzmir'deki 'MEF International School'la Ege'ye yatırım düşünen yabancılara da bir çözüm sunduğunu söylüyor. İbrahim Arıkan'ın bu ihaleyi alması için işaret edenin Başbakan olduğu iddia ediliyor.
Yerel Gündem-21 kapsamında, Urla ve Karaburun yarımadası bunca zaman yapılaşmaya ve turizme kapalı tutuldu, iş çevrelerine yerel yönetimler tarafından güçlükler çıkarıldı, aksi davranıldı; bunun anlamı NATO için bu bölgenin saklı tutulmasıydı sanırım. Robert kolej mezunu bir müteahhit, 37 bin dönüm hazine arazisini alarak zeytinlik yapmak istediğini söylüyor ama, istediği arazinin stratejik bir bölgede olması ise birtakım kuşkular doğuruyor.
Siyasi oyunlar
İktidarda kalma adına, ister AB'ye, ister ABD'ye vermedik taviz bırakmayan AKP hükümeti, yine de gözlerden düştü. Çünkü İsrail'in Yaser Arafat'a yaptıkları üzerine Tayyip Erdoğan parti tabanına dönük siyaset yapma uğruna bir gaf yapıp "Bu bir devlet terörüdür" demişti. O günden itibaren Erdoğan'ın üzerine çarpı atıldı.
Sarıgül fiyaskosundan sonra, Erkan Mumcu'nun parlatılması ve milletvekili pazarıyla ölü bir partinin diriltilmesi, gelecekte iktidara kimlerin taşınmak istendiğine dair ipuçlarını veriyor.
ANAP'a Amerika'dan ikinci bir Kemal Derviş ithal edildi bile, New York üniversite sinden Prof. Dr. Osman Yaşar, parti başkanı Mumcu tarafından basına tanıtılırken, anavatan için yurda döndüğünü söylüyordu (5 Nisan-Sabah).
Hakkari Yüksekova doğumlu, Kırmançi asıllı olduğuna vurgu yapılan, 20 yıl sonra yurda dönen bu akademisyenin Pentagon'a uzun yıllar danışmanlık yaptığıyla övünülüyor. Mumcu'nun ricasını kıramayarak, memleketine hizmet için lütfetmiş, bir süre ANAP MKYK toplantıları için Ankara'ya gelecek, işlerini bitirince kesin dönüş yapacakmış beyefendi; yorumunu siz yapın.
Bu ülkede olagelen hiçbir şey, bir puzzle'ın parçalarından ayrı değildir. Özelleştirme politikaları, büyük planların bir parçası olup, işsizliğin, suç oranlarının, pahalılığın, fuhuş sektörünün vb. tırmanışı ise ana problemin bir sonucudur. Hükümetin 10 bin polis alımı için atağa geçmesinin hangi akla hizmet olduğunu düşünüyorsunuz?
Eğer, NATO yeni üsleriyle ülkemize gelirse, polisin muhalif eylemlere karşı tepkisinin daha da sertleşeceğini şimdiden söyleyebilirim. Bunun provalarını 8 Mart'ta yaşadık. Sokakların susturulması için polis ve sivil militer güçler (Trabzon örneği), basının, sendikaların, partilerin susturulması için de zalim yasalar gerekiyor.
E. Mumcu adlı proje, istenilenleri kusursuz olarak yerine getirmek isteyen gönüllülerden birisidir; o da kudret şarabından her ne pahasına olursa olsun içmek istiyor. Diğer yandan Hikmet Çetin, Afganistan'da neyin stajını yapıyor, kendini kimlere ispatlamaya çalışıyor? Bunun üzerine kafa yormaya değmez mi? Kanımca 2007'de Çetin Cumhurbaşkanlığına, Mumcu da Başbakanlık koltuğuna düşünülen bir projedir. Yaşayıp göreceğiz.
Tüm bu gelişmelere rağmen, yetkililer İzmir'de böyle bir üssün kurulması konusunda inkarcı davranıyorlar; bence bunun sebebi, muhtemelen örgütlenecek bir muhalefete engel olmaktır. Her şey olup bittiğindeyse, yapacağımız pek bir iş kalmayacak.
Oysa, Güven Özalp'in Milliyet'te 14 Eylül 2000 tarihinde Brüksel'den yazdıklarını okuyalım:
"NATO'nun kilit karargahlarından ve yeni yapılanmada da önemli rol oynayan AFSOUTH'un merkezi ise Napoli. İzmir'deki Güneydoğu Avrupa komutanlığı da bu karargah bünyesinde görev yapıyor... Yeni yapılanma çerçevesinde Mons'taki ana karargah varolmaya devam ederken kuzey kanadın kilit karargahı Hollanda'daki Brunssum olacak. Güney kanadın ana karargahı ise İtalya'daki Napoli karargahı olacak. Türkiye'deki İzmir karargahı güney kanadın dört alt merkezinden birini oluşturacak. Diğer üç merkez ise Yunanistan'daki Larissa, İspanya'daki Madrid ve İtalya'daki Verona".
Bir başka gazeteci Jessica Sturmberg'in 08 Aralık 2003 tarihinde ABHaber.com sitesinde yer alan haberine göre,
"AB'nin ortak savunma planlarında ABD ve İngiltere'nin etkisiyle bazı değişikliklere de gidildi. Almanya, Fransa, Belçika ve Lüksemburg arasında nisan ayında gerçekleştirilen zirvede, AB ana karargahının Belçika'nın Tervuren kentinde oluşturulması önerilmişti. Bu plan masadan kaldırıldı. Napoli'deki toplantıda İngiltere ile varılan uzlaşmaya göre, AB birliklerinin olası görevleri, ya NATO olanakları kullanılarak ya da NATO üyesi bir ülkenin ana karargahından gerçekleştirilecek" .
Tepkicikler
ABD, büyük işgal projesi kapsamında ülkemizi Irak'ı işgal ettiği gibi savaş yoluyla işgal etmiyor elbet. Ülkemizi BOP'un bir halkası olarak kullanmaya çalışıyor. Oysa gerek basın ve gerekse sendikalar, sol muhalif çevreler, anlaşılması güç bir sessizliğe bürünmüşler.
Zihinler bulanık, neye, nasıl tepki verileceğini kestirememenin şaşkınlığı hakim. Bir belirsizliğin gölgesinde sessiz bekleyişlerle meşguller.
Elit hassasiyetler, konformist siyasetlerle muhalefet yapılmayacağının anlaşıldığı gün, her şey nafile olacak. Yanki'ler gelip kapıya dayanmışken, çıtkırıldım demeçler, 23 Nisan havasında yürüyüş düzenlemeler, gerçekliğin acımazlığı karşısında zavallı kalıyor. Taksim Hill otelde solculuk yapılarak bu sorunlar çözülemiyor. "Du bakali n'olcek?" bekleyişiyle muhalefet yapılamıyor.
Küresel BAK, "İncirlik üssü kapatılsın" içerikli bildiriler yayınlıyor ama, bunlar iyi günlerimiz, eğer bu vurdumduymazlıklar devam ederse ocağımıza daha çok incir ağacı dikilecek.
Meselenin ciddiyetinin hangi boyutta olduğunu görmezden gelenler, en iyisi mi ortalıktan çekilsinler ya da sırtlarını halka dönmekten vazgeçsinler. Aydınlarla, sanatçılarla bir şeyler başarılacağı yanılsamasından vazgeçilsin diyorum, çünkü aydınlarımızın durumunu apolitik görüyorum, onların tuzları kuru.
Son 15 yıl yaşadıklarımızı bir düşünürsek, niçin bu ülkede işsizlik, pahalılık, enflasyon, etnik sorunlar, ekonomik krizler vs. yaşandı? Bunlar, birinci körfez savaşının ülkemize yansıyan sonuçlarıydı halbuki. Topluma bunları anlatmaya çalışmak, militarizmin yıkıcı etkilerini izah etmek yerine, şöhret budalalığını tercih eden elit siyaset yapmayalım. Siyasetle magazinciliği birbirine karıştırmanın bedelini ağır öderiz.
NATO'nun devasa güçlerle gelip, bu topraklarda TSK'yi de etkisizleştirme ihtimali, her ne kadar Genelkurmay'ı rahatsız etse de, onlar da bayrak yırtan çocuklarla uğraşmanın ötesine geçemiyorlar. Kahraman sağcılarımız ise, NATO'nun palas pandıras emrivaki gelişini görmezden gelip, kendi insanlarımıza yiğitlik taslıyorlar, onların hiçbir savaş karşıtı, NATO karşıtı eylemde yer aldığını göremezsiniz ama bildiri dağıtan genç kızları dövmekten utanmazlar.
Kamuoyunun gözünü milliyetçilikle köreltmeye çalışan ülkücü kesimin bu oyunun bir parçası olduğunu görüyoruz elbet. Bayrak infiali yaratanları, NATO ve ABD karşıtı eylemlerde de görebilecek miyiz? Ya da 6. filoya karşı çıkan gençlere Kanlı Pazar olayında yaptığınız gibi, bizlere de saldırmaya mı geleceksiniz?
1 Mayıs'ta ne yapmalı?
Önümüzdeki günlerde kutlanacak olan 1 Mayıs işçi bayramı, tüm savaş karşıtları için doğru değerlendirilmesi gereken bir imkan olarak duruyor.
Sendikalar, partiler, tüm muhalif ve siyasi yapıların, 1 Mayıs'ın içeriğini NATO karşıtı bir eylem ve söylemle doldurması gerektiğinin anlaşılmayan bir tarafı yoktur sanırım.
İzmir'de kurulması planlanan NATO üssüne engel olabilmek için demokrat, devrimci, ilerici kamuoyunun bir platformda birleşmesi gerektiğini düşünüyorum. (HK/TK)