Gezi Davasında 18 yıl hapse mahkum edilen Mücella Yapıcı’nın diş ve göz muayeneleri sırasında kelepçelerinin çıkartılmaması Türkiye’de unutulmuş eski bir tartışmayı yeniden konuşulur kıldı.
Yapıcı’nın yaşadıkları Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ayşe Uğurlu’nun daha önce Hekim Postası’nda yayınlanan“Kelepçeli Muayene” yazısını hatırlattı.
Uğurlu yazısında gerçek bir olaydan yola çıkaraj bir çocuğun kelepçeli olarak muayene edilmesini inceliyor. Sağlık hizmeti sunumu esnasında kişiye kelepçe takılabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığını söylüyor. Hekimlerin önce hasta hakları ve etik ilkelerle görev yapmakla yükümlü olduklarını belirtiyor. Uğurlu’nun yazısını paylaşıyoruz:
***
Sayfadaki resim gözaltına alınan ve yaş tespiti nedeniyle röntgen grafisi çekilen bir çocuğa aittir. Dünyadaki ve Türkiye’deki herhangi bir yasa, yönetmelik, tüzük ve yönergede bir çocuğa sağlık hizmeti sunumu esnasında ya da diğer zamanlarda kelepçe takılabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ama bu resim gerçek ve olay memleketimizin bir kamu hastanesinde yaşanmıştır.
Gözaltına alınma esnasında giriş-çıkış muayenesi olarak bilinen sağlık muayenesi ile hasta mahpusların, revire ve hastaneye tedavi amaçlı gönderilmeleri ya da tedavi kuruluşlarında yatarak tedavi edilmeleri esnasında yaşanan birçok sorun bulunmaktadır. Zaman zaman da medyaya yansıyan bu sorunlar; tabip odamızın da her zaman gündemine girmektedir. Bu sorunların başında kısaca kolluk kuvvetleri olarak tanımladığımız infaz koruma memurları, jandarmalar ve polislerin muayene esnasında odada ısrarla bulunmak istemeleri ve kelepçeli olarak muayene dayatmaları gelmektedir. Bazen hekim arkadaşlarımız da kendi güvenliklerinin tehlikede olduğu düşüncesiyle bu muayene biçimini kabul etmektedir. Bunda ülkemizin içinde bulunduğu siyasi iklimin de büyük oranda etkili olduğunu söylemek gerekir.
Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonuna bahsettiğimiz bu sorun üzerinden hekimlerle ilgili çok sayıda şikayet başvurusu gelmektedir.
Hekimlerin kelepçeleri çıkarttırmaması nedeniyle muayene olamadıkları ve kolluk kuvvetlerinin kötü davranışlarına maruz kaldıkları iddialarıyla yazılan bu dilekçeler üzerinden yapılan soruşturmalar sonucu maalesef birçok hekim arkadaşımıza ceza vermek zorunda kalıyoruz.
Kelepçeli muayene ve kolluk kuvvetlerinin muayene odasından çıkmama gerekçesi olarak Jandarma Genel Komutanlığının Cezaevlerinin Dış Koruması Sevk ve Nakil Hizmetleri Yönergesinde yer alan "Kelepçeler ölüm, yaralanma, kalp krizi, ağır hastalık gibi zaruri haller dışında kesinlikle açılamaz" ve "zorunlu ihtiyaçları birer birer ve hiçbir şekilde kelepçeleri açılmaksızın gerekli tedbirleri alındıktan sonra giderilir" ifadeleri gösterilmektedir.
Bu konudaki asıl yasal çerçeveyi 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları arasında imzalanan Üçlü Protokol oluşturmaktadır.
5275 sayılı kanunun ilgili maddesi muğlak ifadeler içermekte ve mahpusların kelepçeli olarak muayene edilmesinin önünü açmaktadır.
Gözaltına alınan kişi veya tutuklu-hükümlüler mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda muayene edilmek zorundadır. Kolluk kuvvetleri, hiçbir zaman muayene odasında bulunmamalıdır. Bu usule ilişkin önlemden sadece muayeneyi yapan hekim, eğer alıkonulanın sağlık personeline karşı ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönünde ikna edici bir delili olduğunu düşünüyorsa vazgeçilebilir. Böyle bir durumda, muayene eden hekimin talebi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk kuvvetleri değil, sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu koşulda da, güvenlik personeli hastaya göre işitme mesafesinin dışında (yani yalnızca görüş mesafesinin içinde) olmalıdır.
Gözaltına alınan kişi veya tutuklu-hükümlülerin tıbbi değerlendirmeleri; güvenlik güçlerinin dayattığı, emniyet müdürlüğü, karakol gözaltı otobüsü gibi alıkonma mekanlarında yapılmamalıdır.
Hangi nedenle olursa olsun, kolluk kuvvetleri muayene odasında bulunmuş ise bu durum hekimin raporunda belirtilmek zorundadır. Çünkü muayene sırasında bu görevlilerin varlığı, adli raporun geçersizliğine dair bir dayanak olabilir.
Kolluk kuvvetlerinin muayene odasında olmaları; güvenlik kaygısının sağlık hakkının önüne konulmuş olması anlamına gelmektedir. Ayrıca kolluk kuvvetlerinin iradesinin hasta ve hekimin iradesinin önüne geçme durumu söz konusudur. Aslında bizim bu konuda belirleyicilerimiz TTB ve İstanbul Protokolü’nde tanımlanmış olan hasta hakları ve insan hakları ile etik ilkeler olmalıdır.
Yukarıda anılan Jandarma Yönetmeliği, 5275 sayılı kanun ve Üçlü Protokol’de gerekli düzenlemeler yapılmadığı sürece hasta mahpusların kelepçeli olarak ve kolluk kuvvetlerinin gözetiminde muayenesi devam edecek, bu sorun sadece hasta mahpusların sağlıklarını olumsuz etkilemekle kalmayacak, doktorların mesleklerini hasta hakları ve etik ilkeler anlamında eksik yapmalarına neden olacaktır. Bir insanın gözaltında, tutuklu ve hükümlü olması, özgürlüğünden mahrum olmak dışında bir yaptırımla karşılaşmasının gerekçesini oluşturmamalı ve diğer haklarının elinden alınmasına zemin yaratmamalıdır.
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkin Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için Kılavuz adı altında, dünyanın 15 ülkesinden 40 örgüt mensubu 75 hukukçu, felsefeci, hekim ve sağlık çalışanı, psikolog ve insan hakları aktivistlerinin katılımıyla hazırlanan ve İstanbul Protokolü olarak da bilinen ve Birleşmiş Milletlere de sunulan yazılı metinde de kolluk kuvvetlerinin muayenenin tamamen dışında olması gerektiği ifade edilmektedir.
Biz hekimler önce hasta hakları ve etik ilkelerin geldiğini bilerek görevimizi yapmakla yükümlüyüz. Ayrıca bu durumun tıbbi, hukuki ve vicdani boyutunu da düşünmek zorundayız.
Mahatma Gadhi’nin bir sözü ile yazıyı tamamlamak istiyorum; "Vicdanın sesi bütün kanunların üzerindedir."
Ne olmuştu?Gezi Davası nedeniyle 18 yıl hapis cezasına çaptırılan Mücella Yapıcı, Pazar günü BirGün'de kaleme aldığı yazıda sağlık sorunları için götürüldüğü hastanede kelepçeli bir şekilde muayene edildiğini yazmıştı. Yapıcı yaşadıkları için şunları söylemişti: Yaşım ve bazı kronik hastalıklarım nedeniyle, benim ve sevgili avukatlarımın hiçbir talebi olmadan üç kez, kendi isteğimle iki kez olmak üzere cezaevinden hastaneye götürüldüm. Götürülüş nedenimin, yaşım ve hastalıklarım nedeniyle rutin bir uygulama olduğunu mahkûm arkadaşlarımdan öğrendim. Devletimiz sağ olsun. Bu uygulama nedeniyle üç kez Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi’ne, kendi isteğimle de iki kez Beyoğlu Göz Hastanesi’ne ve Okmeydanı Hastanesi’ne diş hastalıkları bölümüne götürüldüm. Tabii ki kelepçeler bileklerimizde… Genelde acımasızca sürdürülen sağlık politikaları nedeniyle hastaneler çok kalabalık ve hekimler genellikle genç ve deneyimsiz… Mahkûmların yüzlerine pek bakmıyorlar, “Neyin var” deyip işlerini yürütüyorlar. Tabii ki ellerde kelepçeler, yanı başımızda jandarmalar ve infaz memurları… Hekim vardığı sonucu veya yapılacak tedaviyi size değil infaz memuruna anlatıyor. Mücella Yapıcı'nın BirGün'deki yazısının tamamı için tıklayın |
(HA)