Haberin İngilizcesi için tıklayın
Akşener bugün uluslararası basının temsilcileriyle buluşmasında Demirtaş'ın tutukluluğu ile ilgili soru üzerine şunları kaydetti:
"Demirtaş henüz bir sanık, hakkında bir hüküm verilmedi. Dolayısıyla diyelim ki seçimler bitti, aradan üç ay geçti ve kendisi beraat etti. Peki o aradaki seçim kampanyasındaki rekabet eşitsizliğini Türkiye nasıl izah edecek?"
Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) Demirtaş'ın adaylığını resmen tescil ettiğini hatırlatan Akşener, "Biz hukukun herkes için eşit, tarafsız ve objektif işlemesi gayreti içindeyiz. Siyasetçilerin, aydınların, gazetecilerin tutuklu olarak yargılanmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Aday gösterilmiş bir kişinin de kampanyasını rahatlıkla bizlerle eşit koşullarda yapmasını isterim" dedi.
TIKLAYIN - Cezaevinde Seçim Günlüğü
“Kürtlerin bana oy vermeyeceği bir şehir efsanesi”
Akşener, geçmişte İçişleri Bakanlığı görevi yapması nedeniyle Kürt seçmenlerden oy alıp alamayacağının sorulması üzerine de şunları söyledi:
"Ben sadece sekiz ay İçişleri Bakanlığı yaptım, ama beş yıl bakan olduğum sanılıyor. O nedenle bahsedilen olayların yansıtıldığı kişi ben değilim aslında. Sahada da bunu görebilirsiniz. Türkiye'de herkes son derece dikkatli ve sağduyuludur. Yani benimle ilgili Kürtlerin oy vermeyeceği iddiası bir şehir efsanesi. Bütün Güneydoğu'yu dolaştım, elim hiç havada kalmadı."
Akşener, Susurluk kazası sonrası İçişleri Bakanlığı görevinden istifa eden Mehmet Ağar'ın yerine 3 Kasım 1996'da bu görevi üstlenerek Türkiye'nin ilk kadın İçişleri Bakanı olmuştu. Akşener'in görev süresi 28 Şubat sürecinin yaşanması ve hükümetin dağılmasıyla Haziran 1997'de sona ermişti.
TIKLAYIN- Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener Kimdir?
“Anadiline saygım var”
Kürtlerin anadilde eğitim hakkı talebi ile ilgili ne düşündüğünün sorulması üzerine ise Akşener, anadile herkesin saygı duyması gerektiğini ifade ederek, bunu sadece bugün değil her zaman söylediğini belirtti.
Kendisini ‘24 yıldır Türkiye'de aktif politikada sağ kalan tek kadın' olarak tanımlayan Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de şöyle bir tartışma var; o da şudur: İnsanlar ana dilini elbette öğrenmeli ama aynı anda devletin iki ya da üç resmi dili olmasını doğru bulmuyoruz. Öncelikli işimiz vatandaşların demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne uygun birinci sınıf eğitim alacakları bir eğitim sistemini ortaya çıkarmak olmalı. İnsanların dilini öğrenmesinde de sorun yok bizim açımızdan." (HK)