Greenpeace'in geçtiğimiz şubat ayında Manisa'nın Köprübaşı ilçesi çevresinde yaptığı radyasyon ölçümünde bölgede belli bir alanda radyasyon seviyesinin insan sağlığını tehdit edebilecek düzeye ulaştığı belirlendi.
Raporda radyasyon değerlerinin bölgedeki ortalamanın50 katına ulaştığı alanın Köprübaşı ilçesi Kasar Köyü’nün 500 metre ilerisinde bulunduğu belirtildi.
“Alanın yüzeyinin yapısı ve yerel halktan alınan bilgiler ışığında uzmanlar, bu alanın geçmişte uranyum madenciliği çalışmasının yapıldığı alan olduğu sonucuna ulaşıyor.
“Kasar çevresinde yüzeyi bozulmamış, doğal uranyum varlığına işaret eden alanlarda ise radyasyon seviyeleri yakın çevredeki benzer alanlarda yapılan ölçümlerden 1,5 ila 15 kat daha yüksek.
Raporda radyasyonun 50 kat yüksek çıktığı alanda gerekli temizliğin yapılmadığının ve yerel halkın uyarılmadığının, etrafta herhangi bir uyarı levhasının olmadığı da ifade edildi.
Radyasyonun her dozu zararlı
Greenpeace Radyasyon Uzmanı Jan Beránek, konuyla ilgili olarak radyasyonun hiçbir dozunun zararsız olacak kadar düşük risk kabul edilmediğini söyledi.
“Kaynağı ne olursa olsun radyasyona maruz kalma sınırı olabildiğince düşük tutulmalıdır.
“Uranyum madeninin çıkarılması ve işlenmesi nükleer endüstrinin kirli, küçük sırlarından biri, nükleer enerjiyi destekleyenler ve “temiz enerji” olarak adlandıranların göz ardı ettiği bir durum.”
Greenpeace’in verdiği bilgiye göre, uranyuma maruz kalan insanlarda beyin ve böbrek rahatsızlıkları, ayrıca kalp ve damar sorunları görülüyor. Bu sağlık riskleri, uranyum nedenli radyasyona uzun süre maruz kalmaya bağlı olarak artıyor.
ÇED onayının sonuçları
Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Hilal Atıcı da bölgede yeraltı su kaynaklarında uranyum varlığına işaret eden bilimsel raporlara atıfta bulunarak bu konuda hiçbir önlem alınmadığını anlattı.
“Bu durum bir kez daha gösteriyor ki, Türkiye'de radyasyon güvenliği konusunda yasal düzenlemelerde büyük açıklar var. Acil durumlarda kimin ne yapacağı bilinmiyor.”
Çevre Bakanlığı’nın nükleer santral için Rosatom'un sunduğu Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna onay vermeye hazırlandığını hatırlatan Atıcı, Nükleerle ilgili acil durum planları üzerine Türkiye’de yasal bir düzenleme bulunmadığına dikkat çekerek nükleer santral için ÇED onayının verilmesinin ileride halk sağlığı için geri dönüşü olmayacak ciddi sonuçları olabileceğini vurguladı.
Yerel halk bilgilendirilmeli
Greenpeace’in raporunda yetkililerin şu adımları atmasının gerekli olduğu da belirtildi.
* İnsan faaliyeti sonucu ortaya çıkan radyasyonlu alanlar temizlenmeli. Bu yapılana kadar da bu noktalardan geçen kişilerin radyasyona gereksiz maruz kalma durumunu engellemek için uyarı levhaları konulmalı.
* Yerel halk yüksek dozlu uranyum içeren su kaynaklarını uzun süreli kullanmalarının zararları hakkında bilgilendirilmeli. Durum düzenli olarak izlenmeli ve gerek duyulursa temiz su kaynaklarına erişim sağlanmalıdır.
Bağımsız ölçümler yapılmalı
* Kasar yakınında çıkarılmış uranyumun Köprübaşı yakınında bir tesiste sarı pasta adı verilen uranyum konsantrasyonunu oluşturmak için kullanıldığı MTA tarafından rapor edilmiş, fakat bu işlem sonucunda ortaya çıkan radyoaktif atığın nerede depolandığı hakkında bilgi verilmemiştir.
Bu türden atıklar, yeraltı veya yerüstü suların kirlenmesine neden olabilir ve/veya radon gazının havaya karışması söz konusu olabilir. Bu yerin açıklanması ve bağımsız ölçümlerin yapılmasına izin verilmesi gerekmektedir. (YY)
Rapora buradan ulaşabilirsiniz.