Fotoğraf: MA
Hasta mahpusların tahliye edilmesi için Adli Tıp Kurumu (ATK) önünde yaptıkları protesto eylemi nedeniyle haklarında dava açılan 16 kişi hakim karşısındaydı.
3 Şubat’taki eylemlerine polisin müdahale etmesinin ardından gözaltın alınıp haklarında dava açılan mahpus yakınları, Bakırköy 51. Asliye Ceza Mahkemesi'nde “Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet” sulamasıyla yargılanıyor.
- İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son açıklamasına göre, hapishanelerde 651'i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bulunuyor.
MA’nın haberine göre bugünkü duruşmaya yargılanan mahpus yakınları ile avukatları Ceyda Gedik, Yağmur Kavak ve Kemal Toraman katıldı.
“Anayasal hakkımız engellendi”
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada mahkeme, tutuklu yakınları hakkında süren adli kontrol uygulamasının kaldırıldığını, yargılanan Mercan Doğan hakkında başka bir dosya olduğunu ve bu dosya ile birleştirildiği bilgisini paylaştı.
Yargılananlardan Mercan Doğan, beyanında, savcılıkta verdiği ifadesini tekrarladığını dile getirdi. Birçok hasta tutuklunun yaşamını yitirdiği ve hala yitirmeye devam ettiği bir dönemden geçtiklerini ifade eden Doğan, buna tepki göstermek amacıyla eylemde bulunduğunu kaydetti.
Söz alan Ertan Çıta da anayasal haklarının engellendiğini vurguladı. Çıta, barışçıl toplantı ve gösteri haklarının yasalarla güvence altında olduğunu ancak idari ve mülkü amirler eliyle bu haklarının engellendiğinin altını çizdi.
“Kötü muamele ve işkence son bulsun”
1970’lerden beri Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin olduğuna dikkati çeken Hüseyin İldan unları söyledi:
“Diyarbakır zindanı, bugün tüm Türkiye’de bulunan cezaevlerine yansımış durumda. İnsanların onurunun ve insanca yaşamının önüne geçiliyor. Buna dair herhangi bir şey yapılmıyor. Ancak biz haklarını savunduğumuz için oradaydık. Bilinçli bir şekilde oradaydık, onurlu bir yaşam sürdürmeleri için oradaydık. Sahipleniyoruz. Bu yüzden yargılanıyoruz. Hasta tutukluların ve diğer tüm tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz. Onlara yönelik kötü muamele ve işkencenin son bulmasını istiyorum.”
ATK önünde yaptıkları protesto eylemi sırasında polisin herhangi bir yasak kararı tebliği yapmadığını ifade eden İldan, “Buna rağmen etrafımızı çembere aldılar. Çıkmak isteyenlerin çıkmasına dahi izin verilmedi. Polis orada bize işkence yaptı. Kötü muameleye maruz kaldık. Kafamızı yüzümüzü gözaltı aracı içinde camlara vurdular” dedi.
“10 günde en az mahpus hayatını kaybetti”
Duruşmada söz alan Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi Sözcüsü ve tutuklu babası Hıdır Sabur da eylem yaptıkları sıralarda birçok tutuklunun yaşamını yitirdiğini hatırlattı.
10 gün içinde en az 5 tutuklunun yaşamını yitirdiğini anımsatan Sabur, buna dair tepki göstermenin anayasal hak olduğunu dile getirdi. Sabur, bu anayasal haklarını kullanmadan ters kelepçe uygulamasıyla gözaltına alındıklarını ve işkenceye maruz kaldıklarını paylaştı. Sabur, yargılanması gerekenlerin kendileri olmadığını ifade ederek, beraat talebinde bulundu.
“Tedavi hakkı engelleniyor”
1990’lı yıllarda cezaevlerinde yaşanan işkence ve katliamlara tanık olduğunu, bu yüzden hasta tutulu olmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğini anlatan Mürüvvet Küçük, o dönem yaşanan durumların bir politika olduğunu ve aynı politikaların hala yürürlükte olduğunun kaydetti.
ATK raporlarının uygulanmadığını belirten Küçük, “Bu durum 90’larda bile yoktu. Tedavi hakkının engellenmesine dönük bir politika izleniyor” diye konuştu. Küçük, ayrıca eyleme dönük olduğu iddia edilen yasaklama kararından ise haberdar olmadığını bu yasak kararının ise doğru olmadığını dile getirdi. Demokratik hak ve taleplerini aktaran Küçük, “Buna rağmen polis işkence ve ters kelepçe ile gözaltı yaptı” dedi.
“İddianame reddedilmeliydi”
Savunmaların ardından Avukat Yağmur Kavak söz aldı. İddianamede yer alan suçlamalara değinen Kavak, suç olarak yer alan durumun aslında anayasal hak olduğunu ifade etti.
Emniyete susma haklarını kullanan müvekkilleri hakkında iddianamede, “ifade vermeye yanaşmadı” ifadelerine vurgu yapan Kavak, “Susma hakkı olmasına rağmen bu durum aleyhte kullanılmış. Sırf sadece bu durum için iddianamenin kabul edilmemesi gerekiyordu” dedi.
Eylem hakkında Bakırköy Kaymakamlığının verdiği yasak kararının hiçbir yerde yayınlanmadığını, böyle bir kararının varlığından şüphe duyduklarını belirten Kavak, sözlerine şöyle devam etti:
“Varsa bile hukuk ile açıklanır bir tarafının olmadığını biliyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin buna dair verdiği emsal kararlar var. Bunlardan bir tanesi ise İsmail Sarıkabadayı dosyasıdır. Bu dosya hakkında AYM, ‘Kamu için tehlike arz edecek bir durum olsa dahi başkalarının haklarını kısıtlayamazsınız’ diyor. Bu nedenle hukuka aykırı buldu.”
Avukat Ceyda Gedik de atılı suçun oluşmadığını belirterek, beraat talebinde bulundu. Avukat Kemal Toraman idarenin anayasayı ihlal edemeyeceğine dikkati çekti.
Ayrıca verilen yasaklama kararına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal kararı verdiğini anımsatan Toraman, “Buna benzer bir yasaklama kararını AİHM’e kadar gitti. AİHM, 13’üncü maddeye aykırı buldu. Bunun yanı sıra yasaklama kararı dosya kapsamında öngörülebilir değildir” diye konuştu.
Savunmalarının ardından söz alan iddia makamı, eksik hususların giderilmesini istedi. Mahkeme başkanı yargılananlara dönük olası bir cezaya hükmedilmesi durumunda, "Hükmün Açıklanıp Geri Bırakılması (HAGB)" uygulamasını kabul edip etmediklerini sordu. Yargılananların tümü HAGB’yi kabul etmediklerini söyledi.
Ara kararını açıklayan mahkeme, duruşmaya katılmayan ve mazeret bildiren bazı yargılananların mazeretlerini kabul etti. Mahkeme, henüz savunma yapmayanların beklenmesine karar verdi.
Bir sonraki duruşma 27 Ekim’de görülecek. (AS)