Şaşkınlık dört koldan... 20-30 bin kişilik toplulukları görünce heyecandan dili tutulan bir Türkiyeli olarak 400 bin kişiyi havsalama sığdıramamanın telaşını üzerimden atamadan, eylemleri izleyen günlerde her şeyin son derece sakin olması daha da hayret verici geldi bana.
Özgürlük ve geçim
Ne askeri darbe geldi, ne devrim oldu, ne kimse tutuklandı ne de yaralanma, ölüm gibi acılar kaldı bu günlerden geriye insanların belleğinde...
22 Eylül'de "Özgürlük ve Geçim" sloganları ile 400 bin kırsal kesim yaşayanı ve sempatizanı Londra sokaklarını doldurdu.
Nüfusunun yüzde 80-85'i şehirlerde yaşayan Birleşik Krallık'ta geniş kırsal alan yüzde 10-15'lerde kalıyor. İktidara gelen İşçi Partisi'nin "yürüyüş yollarının kamuya açılması" kararı ile birlikte bu büyük arazilerin mülkiyetini elinde tutan toprak sahipleri (asiller ve kraliçe; aslında,işlenen toprak onlardan kiralanıyor ) bu kararı özel mülkiyetleri üzerinde devlet kontrolü olarak yorumlayarak itiraz ediyorlar.
Bu durumda kamuoyunda alay konusu olan Prens Charles mektubu da daha bir anlam kazanıyor. Halbuki bu kararı yüzde 80-85'lik şehir nüfusunun doğadan yararlanma hakkı olarak yorumlamaları da mümkündü!
"Tilki avı" ve emeklilerin direnişi
Üstüne üstlük İngiltere'de atla yapılan ve zengin sporu olan avcılığa getirilen yasaklama, toprak sahiplerinin önemli bir gelir kapısını da kapatınca kıyamet koptu. Bu yasak, tilki avı ile simgeleşse de her türlü avcılığı kapsıyor.
Doğanın ve doğal kaynakların korunması olarak da yorumlayabilirlerdi tabii.
Öte yandan İşçi Partisi hükümeti, "ekonomik değil" gerekçesi ile küçük yerleşimlerdeki emeklilerin maaşlarını aldıkları merkezler olarak da çalışan postane ve sağlık kuruluşlarını kapatmaya başladı.
Ücretlerini haftada bir alan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan emekliler, bu çok acil ihtiyaçları için sık sık şehre inmek zorunda kalınca, devletin yaşamlarına müdahale etmesine tepki duydular.
Karar yaşayanlara
Bunlara tarım ürünlerine verilen düşük fiyatlar, kırsal kesimin ihtiyaçları sorunundaki belirsizlikler gibi ekonomik talepler de eklenince Muhafazakar Parti'nin de desteği ile en olmayacak şey gerçekleşip, emekçilerle toprak sahipleri "Kırsal kesimde kararları orada yaşayanlar almalı" diyerek sokaklara döküldüler.
Esas kitleyi harekete geçiren sosyal ve ekonomik talepler arka planda kalıp "tilki avı yasağı kalksın" talebi yürüyüşün simgesi olunca da benim gibi bütün bu olanlara yabancı olanlar, "400 bin kişi tilkiler avlansın diye neden yürür?" diyerek uykusuz geceler geçirdiler.
Ve, savaşa karşı
28 Eylül'de polise göre 150 bin organizatörlere göre 450 bin kişi Londra merkezini kocaman bir miting alanına dönüştürdüler.
Mitingden sonra karşılaştığım bir Türkiyeli arkadaşım bana, pankartları, coşkusu ve polisin açıklamaları ile, bu mitingin memleketteki mitinglere en benzeyeni olduğunu söyleyecekti.
Binlerce insan farklı gerekçelerle de olsa "The Stop the War Coalition"'ın (Savaşı Durdurun Koalisyonu) çağrısına uyarak bir araya gelip "İşçi Partisi hükümetini Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile işbirliği yapmamaya, savaşa karsı çıkmaya" çağırdı.
Tony Blair'e; "Bu savaş yanlış, seni desteklemeyeceğiz" diye haykıran Londralılar arasında "Savaşa karşı olan İşçi Partililer" pankartı dikkat çekiyordu.
Irak ve Filistin
8 sendikanın mali desteği ile örgütlenen bir kampanyanın parçası olan "Savaşa Karsı Yürüyüş"e katılan çeşitli Hıristiyan ve Müslüman kuruluşları, sendikalar, Ortadoğulu mülteciler, çeşitli sol parti ve kuruluşlar "Irak'a saldırma" ve " Filistin'e Özgürlük" sloganları ile yürüdüler.
Savaşa Karsı Kampanya, tüm Birleşik Krallık'ta toplantı ve yürüyüşlerle devam edecek.
Metro çalışanları direnince, iş ayaklar ve bisikletlere düştü
25 Eylül ve 2 Ekim ise 3 milyon Londralının iş, okul ve evlerine gitmek için daha çok ayaklarından, bisikletlerinden ve binebilirlerse otobüslerden medet umdukları günler oldu.
Metro çalışanları 24 saatlik sürelerle yaptıkları grevlerle bu şehirdeki yaşamsal önemlerini ve daha iyi koşullarda çalışma konusundaki kararlılıklarını vurguladılar.
Yüzde 5.7 ücret artışı, emekli maaşlarında eşitlik ve ücretsiz seyahat ayrıcalığının herkese tanınmasını talep eden metro çalışanları, itfaiye çalışanları ve posta dağıtıcılarını da birlikte davranmaya çağırıyorlar.
İngiltere'de, Temmuz ayı enflasyonu, bir önceki aya göre, beklentilerin üzerinde artarak, yüzde 0.5 oranında yükseldi. Milli İstatistik Ofisi, Temmuz ayı itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 2 olduğunu bildirdi. Haziran ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 1.5 olarak gerçekleşmişti. Uzmanlar, Temmuz ayındaki artışı yüzde 0.3 olarak tahmin etmişlerdi.
Esas korkulan özelleştirme
Evet, enflasyonun yüzde 2 olduğu ülkede işveren ise yüzde 3 maaş artışı dışında hiçbir talebe olumlu yaklaşmıyor. Metro çalışanları için esas korkulu rüya, metronun özelleştirilmesi.
Bu konuda bir iki girişim kazalarla sonuçlanınca özelleştirme projesi şimdilik rafa kaldırılmış gibi görünse de verimlilik adı altında her an gündeme getirilebilir durumda.
Ücret, iş garantisi, ve sosyal haklar konusunda bazı işkollarındaki çalışanlardan daha iyi konumda olan metro çalışanları, özelleştirme olursa bütün avantajlarını kaybedecek. (EK/NM)