Kuzey Kıbrıs ve Ankara yönetiminin on yılların getirdiği çözümsüzlüğün faturasını üstlenmeye karşı çıkan adalı emekçiler grevler ve gösterilerle kamu harcamalarını kısacak ve özel sektörün önünü açacak paketin geri çekilmesini istiyor. Mitinglerde sertçe hedef aldıkları AKP iktidarının cevabıysa eylemcileri "besleme" diye suçlamak ve ada yönetimini önlem almaya çağırmak oldu.
Sendikalar, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarınınsa geri adım atmaya niyetleri yok. "Toplumsal varoluş" adını taktıkları mitinglerin ikincisini 2 Mart'ta düzenlemeye hazırlanıyorlar.
Kuzey Kıbrıs'ta emekçileri sokağa döken gelişmelerin kısa tarihine ve adanın durumuna bakıyoruz:
2000'ler: Çözüm umudu ve hayalkırıklığı
Derviş Eroğlu 2010 seçimlerinde oyların yüzde 50,38'ini alarak cumhurbaşkanı seçildi. Eroğlu'nun Ulusal Birlik Partisi (UBP) bir yıl önce yapılan seçimlerde de yüzde 42 oy alarak iktidara gelmişti.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 2005 seçimlerinden ilk parti olarak çıkmış ancak çoğunluğu sağlayamadığı için Demokrat Parti'yle (DP) koalisyona gitmişti. Aynı yıl yapılan seçimlerde CTP lideri Mehmet Ali Talat da cumhurbaşkanlığına gelmişti.
CTP, Türkiye'de AKP'nin iktidarı almasının ardından 2003'te çekişmeli bir seçimin ardından ilk koalisyonunu kurmuştu. Her iki ülke için de Avrupa Birliği'ne üyelik tartışmalarının belirleyici olduğu hareketli bir dönemdi.
Zorla kurulan hükümet cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'la uyumsuzluk yaşıyordu ve BM nezdinde süren görüşmelerde ayak sürüyen Denktaş ilk defa açıktan Ankara'dan da tepki görmeye başlamıştı.
İlk kırılma BM genel sekreteri Kofi Annan'ın Şubat 2003'te taraflara sunduğu kapsamlı çözüm planının referanduma sunulmasıyla geldi. Nisan 2004'te Kuzeyliler plana evet, Güneylilerse hayır dedi. Ardından Güney Kıbrıs AB üyesi oldu, Kuzey'se kısıtlı bir takım ilerlemelere kavuştu. Aynı yıl Türkiye'de AB'yle üyelik müzakerelerine başladı. Aradan geçen süredeyse Kıbrıs'ta çözüme de, Türkiye'nin AB üyeliğine de ilgi azaldı ve sürüncemede kalan görüşmeler yürümeye devam etti.
Çözümsüzlük, yolsuzluk ve benzeri eleştirilerle karşılaşan CTP'nin 2009'da iktidardan inmesine ve yeniden UBP iktidarına dönülmesine neden oldu. Ankara yönetimiyse Türkiye'ye göre yurttaşların daha geniş haklara ve özgürlüklere sahip olduğu adanın getirdiği yükü azaltmak istiyordu ve kamu harcamalarını kısarak bütçe açığını azaltacak bir reform önerisini dayattı. Bugünkü tepkilerin arkasında hazırlanan reform paketi yatıyor.
Çözümsüzlüğün getirdiği ekonomik yıkım
Kuzey Kıbrıs'ta açıklanan resmi verilere göre 2008'de enflasyon oranı yüzde 14,5. Son 30 yılda zaman zaman yüzde 80'e ulaşan enflasyon 2002'den itibaren düşüşe geçti. Öte yandan bütçe açığı son 10 yılda hızla arttı. 1977'de 20 milyon dolar civarında olan açık 1998'den sonra katlanarak 2008'de 370 milyon dolara (yaklaşık 570 milyon TL) yükseldi.
1974'teki harekatla Türkiye'nin kontrolüne giren Kuzey bunun karşılığını dünyanın kalanından izole olarak ödedi. Çözümsüzlük, Kuzeylilerin Türkiye'nin desteğine muhtaç kalmasına yol açtı.
Türkiye 2009'da 928 milyon TL'yi Kıbrıs'a aktarmıştı. 2010'da da 896 milyon TL'lik bir kaynak aktarıldı. Bu rakamın sadece 450 milyon TL'si bütçe açığına giderken kalanı da boruyla su ve kablo ile elektrik taşıma projeleri, özel sektör yatırımlarının çekilmesi için gerekli yatırımlara ayrıldı.
Öte yandan adada askeri varlığını koruyan Türkiye, bunun için yapılan harcamaları açıklamıyor. Adada 40 bine yakın Türk askeri bulunduğu tahmin ediliyor. Türkiye'nin askerlerini geri çekmemesi adadaki çözüm süreci önündeki engellerin arasında da ön sırada sayılıyor.
Sanayi yok, turizm, kamu önde
Kuzey Kıbrıs her zaman ihraç ettiğinden fazlasını ithal eden bir ülke oldu ancak ikisi arasındaki fark, yani dış ticaret açığı ilk kez 2004'te 1 milyar dolar sınırını aştı ve 2008'de 1 milyar 600 milyon dolara ulaştı. Kuzey'in önemli ihracat malları konfeksiyon ürünleri, narenciye ve süt ürünleri.
1977'de Kuzey'e Türkiye'den giden turist sayısı 100 bin, diğer ülkelerden gelenler de 5 bin kişi civarındaydı. 1980-85 arasında Türkiye'den giden turist sayısında azalma var; diğer ülkelerden gelen sayısıysa düzenli olarak arttı. 1990'lardan sonraysa turist sayısı hızla yükseldi: 2008'de Türkiye'den 650 bin, diğer ülkelerden de 160 bin turist adanın kuzeyini ziyaret etti.
Kuzey Kıbrıs'ta işsizlik oranı Türkiye'ye göre çok düşük ölçülüyordu, hatta 1990'ların başında yüzde 1'in altına indi. Ancak 2004'te yapılan hane halkı araştırmasıyla aslında oranın yüzde 10 civarında olduğu görüldü ve halen o düzeyde devam ediyor. Öte yandan genç işsizliği yüzde 30'dan yüksek.
Çalışan her üç kişiden biri kamuda çalışıyor. Kayıtdışı istihdam yüzde 9. Okullaşma oranı açısından Kuzey Kıbrıs çok başarılı, bütün çocuklar liseyi bitiriyor. Yüksek öğretime devam da yüzde 78.
Kıbrıslılar ve Türkiyeliler
Kuzey Kıbrıs'ta resmi rakamlara göre 1977'de nüfus 145 bin. 2008'deyse 274 bin kişi.
Oysa adada yaklaşık 700 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Milliyet'ten Metin Münir, savaşın hemen ardından Denktaş'ın kabulüyle adaya Türkiye'den ilk nüfus dalgasının geldiğini aktarıyor. Bu insanlara ev ve toprak verildi, zaman içinde zenginleştiler, çocukları orada doğdu.
1980'lerde kimlik kartıyla adaya girişin önünün açılmasıyla çalışmak için gidenlerin sayısı arttı. 2000'lerde de Annan Planı'nın getirdiği iyimserlik havasıyla yükselen inşaat sektörü yoksul işçileri adaya çekti. En zor durumda olan bu kesim ve Kıbrıslılarla Türkiye'den gelenler arasında gerginlik de var.
Münir, "İthal nüfusun baskısı altında bunalan ve azınlık haline gelen Kıbrıslılar infial halinde" diyor. "Türkiye kökenlilerle Kıbrıslılar arasında karşılıklı sevgisizliğin artırdığı derin eğitim, kültür ve gelenek farkları var. Aynı okullarda karışık okuyan çocuklar Kıbrıslılaşmaya başladı, ama ikisinin karışımından yeni bir adalı oluşması zaman alacak."
Yaşadıkları baskıya ve çıkışsızlığa tepki gösteren Kıbrıslıları "besleme" diye suçlayan başbakanın tutumu bu zamanı daha da uzatacak gibi görünüyor. (EÜ)