Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD) ve Medya Derneği tarafından düzenlenen Televizyon Haberciliği Çalıştayı’nın açılış konuşmasını yaptı.
Türkiye'deki medya gelişmesinin demokrasinin gelişmesinin de izdüşümü gibi olduğunu söyleyen Kurtulmuş, bugün medyadaki çeşitliliğin Türkiye’nin kazanımı olduğunu söyledi.
Medyadan beklentisini ise şöyle özetledi: "Tam manasıyla bir basın özgürlüğü üzerine oturan, bunu aynı zamanda içselleştirilmiş bir basın ahlakı ve bu ülkenin yerli, milli kültürünü geliştiren, bunları yaygınlaştıran, sonraki nesillere aktaran bir yayıncılık anlayışı.”
"Hükümetle işbirliği içinde çalışmak"
Kurtulmuş, Türkiye'de medyanın daha iyi bir hale gelmesi ve Türkiye'yi bu alanda çok daha ileriye götürmekle yükümlü olduğunun bilinciyle hareket ettiğini ifade etti.
"Hangi medya kuruluşu 'Biz mesleki alanlarla ilgili herhangi bir çalışma yapmak istiyoruz. Hükümet olarak sizinle beraber iş birliği içerisinde bu çalışmaları yapmak istiyoruz' derse, herkese zihnimizin ve gönlümüzün açık. Türkiye'nin daha ileriye gitmesi, güçlü ve gerçekten Türkiye'yi taşıyabilecek bir medyaya sahip olabilmesi için kimin ne sözü varsa, kim hangi görüşü dile getirmek, hangi sorunu çözmek istiyorsa, iyi niyetli olarak söylenmiş bütün sözleri dikkatle dinleyeceğimizin, hatta bu sözlerin çoğaltılması için ortak mesai harcayacağımızın bilinmesini isterim."
"Medya gelişmesi, demokrasi gelişmesinin izdüşümü"
Numan Kurtulmuş, Türkiye medyasının Osmanlı'nın son döneminden itibaren takip edildiğinde medya-demokrasi ilişkisinin kurulabileceğini söyledi:
"Türkiye'deki medya gelişmesi aslında birebir demokrasinin gelişmesinin de izdüşümü gibidir. Demokrasinin gelişmesiyle medya paralel gelişmiştir, demokrasinin durduğu yerde medya da durmuştur. Örneğin Türkiye'de tek parti döneminin medya anlayışı ile herhalde çok parti döneminin medya anlayışı arasında büyük bir fark vardır.
“Türkiye'de 1960 döneminin, 12 Eylül döneminin, 12 Mart döneminin, 28 Şubat döneminin medyası ile herhalde şimdiki medya arasında varla yok arasında bir fark vardır.
“Söz söyleyenlerin içeriye atıldığı dönemleri yaşadık”
“Bir zamanlar sadece devlet tekeli içerisinde devletin resmi ideolojisinin hem de o dar kalıpların dışına çıkılmaksızın ifade edildiği bir medya anlayışı vardı. Onun dışında hiç kimsenin söz söyleyemediği, söz söyleyenlerin bırakın açık şekilde söylemeyi ima yoluyla dahi söz söyleyebildiği dönemlerde derdest edildiği, içeriye atıldığı, dergilerinin, gazetelerinin kapatıldığı, matbaalarının mühürlendiği dönemleri Türkiye çok yaşadı."
“Siyasetçiler kendilerini muktedir zannediyordu”
Kurtulmuş, bir dönem Türkiye'de kamu eliyle monopol yayıncılık yapıldığını, daha sonra büyük sermaye gruplarının tekelinde olan medya kuruluşlarının ortaya çıktığını, siyasetin uzun yıllar sermaye, siyaset-medya ilişkilerini konuştuğunu anlatarak, büyük medya tekellerinin, büyük sermaye güçlerine dayanarak siyaseti baskı altına aldığını, yönlendirdiğini, siyasetin alanını daralttığını söyledi.
"Büyük medya kuruluşlarının, zengin sermaye gruplarının ortaya çıkardığı iktidar ilişkisi içerisinde iktidara gelen maalesef sivil siyasetçiler de zannediyorlardı ki, kendileri muktedir. Halbuki muktedir olan kendilerine iktidar alanı açan bu sermaye grupları ve o sermaye gruplarının dar monopolisi içinde gelişen medyanın anlayışıydı. Bunun böyle olmadığını, bu şekilde iktidara gelen siyasetçiler de sonradan anladılar, ama iş işten geçmişti.”
"Medyada çeşitlilik Türkiye'nin kazanımıdır"
Kurtulmuş, Türkiye'nin o dönemi geride bıraktığını, artık devletin ve sadece birkaç grubun elinde bulunan medyadan bahsedilmediğini belirtti.
"Bugün çeşitliliği olan, çok farklı kanaatleri dile getirebilen, hatta çok sert platformlar oluşturup buralarda istedikleri şekilde görüşlerini ifade eden çok sayıda medya kuruluşu var. Bu, Türkiye'nin kazanımıdır.”
Kurtulmuş, özel televizyon kanalları için şöyle konuştu:
"'Türkiye'de siyaset yapacağım' diye Türkiye'yi uluslararası alanda haksız yere şikayet etmekten kendilerini korumaları lazım. 'Ben şu adama ya da şu partiye kızıyorum ama bu partiyi gidip Türkiye düşmanlarına şikayet edeyim' gibi bir anlayış olmaz. 'Türkiye'deki şu uygulamayı beğenmiyorum'... Beğenmeyebiliriz, ama bu uygulamayı gelin her açıdan konuşalım. Beğenmediğim herhangi bir uygulamayı, Türkiye düşmanlarının zafer sarhoşluğu içerisinde kutladıkları masaların mezesi yapmam. Şu anda iktidarda biziz. Bizi, 1 dakika bile iktidarda görmek istemeyen arkadaşlarımız olabilir, sonuna kadar saygı duyarım. Ama bizim iktidarımızın bir uygulamasını eleştirecek diye Türkiye düşmanlarıyla kimsenin kol kola girme hakkı yoktur." (BK)