İklim krizine sebep olan sera gazı emisyonlarının azaltılması için sıkılaştırılan hukuk kurallarının ve artan yatırımcı baskısının halka açık şirketler üzerinde yoğunlaşması, kirletici faaliyetlerin halka kapalı şirketlere kaymasına neden oluyor.
Bu sorunu ‘sürdürülebilirlik arbitraji’ olarak tanımlayan yeni bir makale, halka açık şirketlerin, fosil yakıt varlıklarını kapalı şirketlere devretmesinden doğan risklere dikkat çekiyor. Bu gibi el değiştirmeler sonucunda halka açık şirketler daha ‘yeşil’ bir görünüme kavuşsa da, aynı faaliyetler -belki de çevreye daha da zararlı şekillerde- kapalı şirketler tarafından devam ettirilebiliyor. Üstelik kapalı şirketlerin genellikle daha az şeffaf olması, bu faaliyetleri gözden ırak hale getiriyor.
Sürdürülebilirlik arbitrajının çözümü olarak, aynı halka açık şirketler gibi, kapalı şirketlerin de sera gazı emisyonları konusunda şeffaf olmasının zorunlu kılınması öneriliyor.
Baskı yoğunlaşıyor
Şirketlerin iklim krizi üzerindeki olumsuz etkileri söz konusu olduğunda akla ilk olarak büyük şirketler geliyor. Bunlar arasında ise ExxonMobil, Total, BP, Shell ve Eni gibi fosil yakıt devleri öne çıkıyor. Nitekim Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2020 tarihli bir raporuna göre, borsada işlem gören yedi petrol devi (BP, Chevron, ExxonMobil, Shell, Total, ConocoPhillips ve Eni), küresel petrol ve doğalgaz üretiminin yüzde 15’inden sorumlu.
İklim krizinde büyük rol oynayan bu şirketlerin bir diğer ortak özelliği ise daha büyük faaliyetlerle uğraşmaları ve halka açık olmaları -yani paylarının, borsada işlem görmesi ve yatırımcılar tarafından alınıp satılabilmesi. Bu nedenle, iklim krizine karşı alınan önlemler de halka açık şirketler üzerine odaklanıyor. İklimle ilgili konularda kamunun aydınlatılmasına, örneğin emisyonlarına açıklanmasına, dair düzenlemeler de temelde halka açık şirketlere uygulanıyor.
Ancak daha küçük çaplı faaliyetlerle uğraşmaları, kapalı şirketlerin de iklim değişikliğinde önemli bir payı olmadığı anlamına gelmiyor. Kapalı şirketlerin sayısı, halka açıklardan çok daha fazla olduğu gibi, kapalı olmasına karşın oldukça büyük olan şirketler de var.
Türkiye’deki şirketler
Türkiye’den örnek verecek olursak, ülkenin en büyük şirketlerini listeyelen Fortune 500 sıralamasında birçok kapalı şirkete rastlamak mümkün. Üstelik büyük kapalı şirketlerin sera gazı emisyonları da kaygı verici boyutlara ulaşabiliyor. 2017 tarihli bir rapora göre, son 30 yıldaki endüstriyel sera gazı emisyonlarının yüzde 71’inden, fosil yakıt üreticisi 100 şirket sorumlu. Bu emisyonların yüzde 9’u ise halka kapalı şirketlerden kaynaklanıyor. Devlet iştirakleri hariç tutulduğunda ise, toplam emisyonların neredeyse yüzde 25’inin kapalı şirketlerin operasyonlarından kaynaklandığı görülüyor.
Dolayısıyla, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak için alınan tedbirlerin yalnızca halka açık şirketler üzerinde yoğunlaşmasının gözden kaçırılan önemli bir bedeli var: Çevreye zararlı faaliyetleri ortadan kaldırmak yerine, halka açık olmayan şirketlere kaymasına neden olabiliyor.
Bunun çarpıcı bir örneği 2020 yılında, petrol devi BP, Alaska’daki petrol tesisini sattığında gözlendi. İlk bakışta, BP’nin sera gazı salımını azaltması anlamına geldiği için takdire şayan görünen bu satış, kapalı bir şirkete yapılmıştı. Gerçekte yaşanan, aynı kirletici faaliyetin, kapalı ve dolayısıyla şeffaflıktan uzak bir şirket tarafından devralınmasından ibaretti.
Sürdürülebilirlik arbitrajı
Sürdürülebilirlik arbitrajına bir diğer çarpıcı bir örnek, nisan ayında medyaya yansıdı. Halka açık şirketler tarafından elden çıkarılan fosil yakıt varlıklarını birer birer satın alan eski bir avukat, 17 milyar dolar değerinde devasa bir işletme kurmuştu.
Bu durumun bir başka muhtemel sonucu ise kapalı şirketlerin, yeşil dönüşüm konusunda baskıyla karşılaşmamak için halka açılmamayı tercih edebilecek olmaları. Benzer şekilde, halka açık bir şirket, yoğun sera gazı salımına yol açan faaliyetlerini daha rahat sürdürmek için borsadan çekilebilir.
Bunun dikkat çekici bir örneği, 2022 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşandı. Petrol şirketi Continental Resources, faaliyetleri sürdürülebilirlik baskısı olmadan devam etmesini isteyen bir pay sahibi tarafından satın alındı ve borsadan çekildi.
Ancak sürdürülebilirlik arbitrajı sorununun en bariz hali, BP örneğinde olduğu gibi, halka açık şirketlere ait sera gazı salımı yüksek işletmelerin, kapalı şirketlere satılmasıyla görülüyor. Bu senaryoda, satıcı konumundaki halka açık şirket, aniden daha ‘yeşil’ bir görünüme kavuşuyor. Ne var ki çevreye zararlı faaliyet, kapalı bir şirket bünyesinde aynen veya duruma göre daha yoğun şekilde devam ediyor.
Kısacası, halka açık şirketlerin sera gazı emisyonlarından arınması, her zaman toplamda daha çevre dostu bir sonuca ulaştığımız anlamına gelmiyor. (TY)
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Cem Veziroğlu tarafından hazırlanan bu haber kısaltılarak İklim Masası ve bianet iş birliği ile yayımlanmıştır.
İklim Masası, iklim kriziyle ilgili güvenilir bilgileri kamuoyunda yaygınlaştırmayı hedefleyen bir haber servisidir. Yazarları, haberleştirdikleri konularda uzmanlığı bulunan bilim insanlarından oluşur.