Şimdi bir an durun ve düşünün lütfen: Yayınımıza bir ara versek ve - Açık Radyo'nun artık dünyada olmadığını belirten bir duyuru yapsak, ne olurdu?
"Ne yazık ki, biz artık yokuz," desek?
Yok, bir şey olmadı; başımıza bir felâket gelmiş değil. Yasaklanmış, iflâs etmiş de değiliz... Mikrofonlarımızı size şu mesajı iletmek için kullanalım istedik sadece:
Açık Radyo, desteğinize ihtiyaç duyuyor.
Aslında biliyoruz tabii bizi desteklediğinizi; ama sesimizin gür, nefesimizin uzun soluklu olabilmesi için; varlığımızı nesilden nesile bağımsız ve özgürce sürdürebilmemiz için sizin sesinizi duymak istiyoruz.
Biz, Açık Radyo'yu 99 aydır her gün sunuyoruz. Yağmur-çamur bizi durduramadı. Tipiler, sıcak dalgaları, depremler, uzun tatiller, grip salgınları, yorgunluklar bizi durduramadı.
Eh, kırk yılın başında fırtına yayın kulemizi yıkar, Bukowski'nin bir hınzır hikâyesi çıkarsa, kesintiye uğrayabiliyor tabii yayınımız - ama, öyle anlarda biz de büsbütün işin başında oluyor, ona büsbütün asılıyoruz.
İşte şimdi bunu da 'öyle bir an' diye düşünün lütfen: Normal yayın akışımıza kısa bir ara veriyoruz: Normal işimizi yapmak yerine, sizden bir şey istemek için yapıyoruz bunu. Zaten 9 yıl önce 'Manifesto'muza şöyle yazmıştık:
"Hiçbir çözüm üretmeyeceğimize söz veriyoruz ... Size bir şey vermek istemiyoruz; mümkün olduğu oranda sizden bir şeyler almak istiyoruz. Çünkü bu, bizim ortak projemizdir."
* * *
Yeni yılda Açık Radyo dokuzuncu yayın yılını sürdürüyor. Hengâmeli hazırlık safhası ve deneme yayınları da buna katılırsa, 10 yılı devirdik sayılır. İlk günlerde test yayınına kulak veren 18 yaşındaki uçuk gençkızla delifişek delikanlı, şimdi olgunluk çağına yaklaşmış birileri oldu artık. Devrânın hayli hızlı döndüğü gezegenimizde bu, neredeyse bir nesil demektir.
Neredeyse bir nesil boyu ayakta duran radyomuzun mütevazı varlığı, belki de hiçbir zaman şu anda olduğu kadar önemli gözükmemişti gözümüze.
Neden? Çünkü, özgür, dikbaşlı ve bağımsız bir basın, özgürlükleri korumanın en önemli ve belki de biricik temelidir de ondan.
Enformasyon ve bilgi; tıpkı hava, su, toprak ve ateş gibi bir 'element' olmuştur da ondan.
Çeşitlilik ve farklılık, bilgiye erişim ve tartışma olmadan, demokrasinin varlığı tehlikeye düşer de ondan.
İnsanların âdil olmayan, haksız kararları eleştirmesi, reddetmesi ve geri aldırması, ancak yurttaşlık sorumluluğu taşıyan bir medya sayesinde mümkün olabilir de ondan.
Basın özgürlüğü, demokrasinin temeli olan toplu ifade özgürlüğünün bir uzantısından başka bir şey değildir de ondan.
***
Medyanın gitgide tekelleştiği, gitgide daha büyük bir "kitle imha silâhı"na döndüğü, 'enformasyon'un zihinleri zehirlediği ürkütücü bir ortamda Açık Radyo'nun daima ortak akıl ve vicdanı temsil etmeye çalışan bir mecra olduğuna inanıyoruz biz. 1995 tarihli manifestomuzda 'temiz hava' solumak istediğimizi söylerken, biraz da bunu kastetmiştik.
Sekiz küsur yıllık yayın hayatında Açık Radyo mikrofonlarından belki 80 milyon kelimelik söz uçtu ve uzaya karıştı, bu kubbede 400 bin şarkı baki kaldı, 2 milyon saniye sessizliğin sesi yankılandı, 630 programda 18 milletten 600 gönüllü programcı 72 bin saat yayın yaptı, radyoya yurt çapında 18 ödül kazandırdı, uluslararası ve ulusal medyada onu 3 bin habere konu yaptı.
Binbir meslek ve uzmanlık dalına 'mensup' olan veya hiçbir uzmanlığı veya işi bulunmadığı halde dünyaya söyleyecek bir sözü, dinletecek bir müziği bulunan
bu insanlar düşünce ve fikirlerini sizlerle paylaştılar... 72 milletten 4 bin insanı radyonun küçük stüdyolarında sizler için konuk ettiler... Açık Site adlı web mekânında 6 binden fazla yazı, inceleme, yorum, hikâye, çeviri ve karikatür yayınladılar...
Onlar 'şarkılarını' da sosyal değişimin bir aracı olarak gördüler ve öyle çaldılar. Sadalarını, popüler eğlence müziği denen o dev açık hava hapishanesinden çıkarıp toplumsal vicdan âlemine ya da 'paylaşılan cemaat duygusu'na dönmek için kullandılar.
Velhasıl, Açık Radyocular değerler, tanımlar ve kültürler alanını bir an terk etmediler:
Yanan ormanlarda, suları ısınan dünyada, ekonomik krizde, Bosna'da, Susurluk'ta, Manisa'da, Kosova'da, Porto Alegre'de, Evian'da, Sıhhiye meydanında ve Mumbai sokaklarında hep vardılar...
Belki de onun içindir -
kuruluş günlerinin neşeli kargaşasında da,
kapalı kaldığı dönemin hüzünlü sessizliğinde de,
depremin dinmek bilmez uğultusunda da,
savaş ve şiddetin dayanılmaz dehşetinde de
dost ve dinleyicilerden aldığımız mesajların ortak cümlesi hep şu oldu:
"İyi ki varsınız!"
***
Şimdi, lütfen, Açık Radyo'nun hayatınıza kattıklarını bir düşünün...
Açık Radyo'nun istikrarını, farklılığını ve gelişimini sürdürmesinin, erişimini arttırmasının yararlarını bir tartıverin zihninizde...
Ve bütün bunların ışığında, ona destek olmanın önemini bir kez daha gözden geçiriverin.
Radyolar, yasa gereği, vakıf ve kişilerden para, bağış vb. alamaz. Onlar sadece reklam ve sponsorluk desteğiyle hayatlarını sürdürmek zorundadır.
Birçok başka radyo gibi Açık Radyo'nun da gelirleri şu an yeterli değil. Hiçbir zaman da yeterli olmadı, aslına bakarsanız.
Ama aslına bakarsanız, yeterli olsaydı bile, gene isterdik sizden. Çünkü, dinleyici ile bütünleşmek, bizim hayat tarzımız olmak zorunda. Bağımsız ve özgür bir mecra için sürdürülebilir yegâne hayat tarzı budur çünkü. Ortada bir misyon 'arzı' varsa, bu ancak dinleyicinin 'talebi' ile sürebilir. Ömür boyu kimseye "minnet etmeden" sürdürülebilirlik ancak böyle mümkündür. Dinleyici tabanına dayanan Radyo şeklindeki hayat tarzımız, ancak böyle 'tescil edilebilir'.
Buna temel bir mantık yürütme de denebilir:
Başlangıçta bir 'deli', sonra bu 'delice' fikri destekleyen bir avuç insan, ardından onların 'aklına uyan' yüzlerce gönüllü ve nihayet, şimdi de sorumluluğun paylaşılması: Ellerini taşın altına koyacak birkaç bin dinleyici... "Birşeyleri değiştirmek mümkün" diye düşünecek birkaç bin deli daha işte.
"İyi ki varsınız," yerine "iyi ki varız!" diyecek.
Biz, 9 yıl önce 90 kişi ile hayat bulmuştuk;
şimdi, 99 ay sonra
9 bin kişilik bir 'aile hayatı' sürdürmek istiyor ve soruyoruz sevgili dinleyici:
Sesini duyabilir miyiz? (ÖM/BB)