Kadınların spor gündemi bu podcastte: Bitiş Çizgisi
İlk bölümünü konuksuz gerçekleştiren programın gelecek bölümlerinde spor dünyasından kadınların sorunları, hikâyeleri ve başarıları yine kadınlarla ve spor dünyasında kadınlar için çabalayanlarla konuşulacak.
Türkiye’den ve dünyadan kadınlar spor dünyasındaki başarılarıyla dikkat çekerken, kadınların bu alanda yaşadığı sorunlar çok az gündem olabiliyor.
KızBaşına ekibi, kadın sporcuların, spor yöneticilerinin ve spor severlerin yaşadığı sorunları gündem etmek için Bitiş Çizgisi adını verdikleri podcaste başladı.
Ekip podcastte, kadın sporcuların tüm dünyada ve özellikle Türkiye’de maruz kaldığı ayrımcılıkları konuşup tartışmayı ve sporda da kadınların eşitlik mücadelesini daha görünür kılmayı amaçlıyor.
İlk bölümde neler var?
Sunuculuğunu Ilgın İrem Gündüz ve Selen Cansu Aksoy’un üstlendiği programın ilk bölümü olimpiyatlardaki kadın sporcuların başarılarıyla başlıyor.
Program boyunca Türkiye Milli Voleybol Takımı’nın ekonomi sınıfında yaptığı 10 saatlik uçak yolculuğu, Türkiye’deki spor federasyonlarında kadın yönetici sayısının yetersizliği, spordaki “erkek sporu” “kadın sporu” ayrımı gibi meselelere değiniliyor.
İlk bölümünü konuksuz gerçekleştiren programın gelecek bölümlerinde spor dünyasından kadınların sorunları, hikâyeleri ve başarıları yine kadınlarla ve spor dünyasında kadınlar için çabalayanlarla konuşulacak.
İlk bölümü dinlemek ve program kaydınız izlemek için:
Adını “Kız başına yapamazsın” nefret söylemini reddederek oluşturduğu “Yaparsan kız başına yaparsın” söyleminden alıyor.
Kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesi, toplumda yaşadıkları ayrımcılıkların görünür kılınması, dijital dünyada kadın hakları hareketinin görünürlük kazanması için mücadele eder. Sosyal medyada 500.000’e yaklaşan toplam takipçisi, eğitimlerine ve etkinliklere katılan binlerce faydalanıcısıyla etkili bir aktör olarak gelişmeyi sürdürüyor.
Rojin Kabaiş’in ölümünde ihmaller ve cevapsız sorular
Rojin Kabaiş'in ölümünün üzerinden 85 gün geçmesine rağmen ölüm saati, 24 kilometre nasıl sürüklendiği, yurttan çıkarken giydiği sarı terliğe ne olduğu ve ölü bedeninde bulunan iki farklı DNA’nın ise kime ait olduğu halen bilinmiyor.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) öğrencisi Rojin Kabaiş’in ölümünün üzerinden 85 gün geçti. Adli kayıtlara Kabaiş’in ölüm nedeni ‘suda boğulma’ olarak geçse de birçok soru halen yanıtsız.
85 gün geçmesine rağmen Kabaiş’in ölüm saati, hangi suda boğulduğu, 24 kilometre nasıl sürüklendiği, yurttan çıkarken ayaklarında bulunan sarı terliğe ne olduğu, vücudundaki izlerin darp mı sürüklenmenin etkisi mi olduğu ve ölü bedeninde bulunan iki erkek DNA’sının kime ait olduğu bilinmiyor.
Savcılığın uyguladığı kısıtlılık kararı ise hem ailenin hem de avukatların dosyaya erişimini zorlaştırıyor.
Rojin Kabaiş dosyasındaki hukuki süreçleri ve bu eksiklikleri değerlendirmek amacıyla 6 Aralık Pazartesi günü, 11 ilin barolarına bağlı kadın hakları merkezleri (KHM) bir araya geldi. Barolar, iş birliği kararı aldı.
Bu barolardan biri olan Diyarbakır Barosu KHM üyesi ve Kabaiş dosyasının Savcısı ile yapılan görüşmede de bulunan Av. Cansel Talay ile soruşturmayı ve cevaplanmayan soruları konuştuk.
İhmaller
Rojin Kabaiş’in kaybolmasından ölü bedeninin bulunmasına kadar ki süreçte yapılan ihmalleri sıralayan Av. Cansel Talay, Kabaiş’in kaybolduğu ilk üç gün herhangi bir araştırmanın yapılmadığını, Van Gölü’ndeki akıntının hesap edilmediğini ve telefon sinyalinin de takip edilmediğini belirtti.
Van KHM'ye teslim edilen rapor sayısının çok az olduğunu da ifade eden Talay, ATK raporunda ölüm tarihinin net olmadığını vurgulayarak, “Ölüm nedeni ‘suda boğulma’ olarak geçiyor ancak hangi suda, yani bu bir göl suyu mu, nehir suyu mu belli değil. En önemlisi ise Rojin’in ölüm tarihi ve saati de net değil” dedi.
Kabaiş’in ölüm şeklinin ‘nasıl’ belirlendiğine dair raporda birçok çelişki olduğunu dile getiren Talay, çelişkilerin giderilmesi için gönderilen taleplerin ise bir cevapsız kaldığını söylüyor.
Kabaiş’e ait cep telefonu, kulaklık, kek ve su 28 Eylül’de Van Gölü sahilinde bulundu. Telefon inceleme raporunun halen eksik olduğunu vurgulayan Talay, telefonun incelenmek üzere İstanbul ATK’ye yollandığını fakat oradan da henüz bir sonuç alınmadığını tüm bunların 85’inci günde halen bilinmez olmasıyla soruşturmanın iyi yürütülmediğini işaret etti.
Rojin Kabaiş’in suya girdiği tahmin edilen noktayla bedeninin bulunduğu nokta arasında 24 kilometre var.
Dip akıntısı olan bir gölde bu mesafenin çok fazla olduğunu ifade eden Talay, “Bu akıntı Rojin’i oradan oraya sürüklemiş olabilir mi? Bu sorunun cevabı yok. Bunun için yine komisyondaki arkadaşlar Kati’den detaylı bir rapor alınmasını istemişler ancak bu talebe ilişkin de henüz bir dönüt yok. Yani aslında işin tekniğine ilişkin bir sürü rapor eksik en önemli deliller yok. En başta delillerin bulunması ve delillerin değerlendirilmesi noktasında ihmal var” dedi.
Kısıtlılık kararı
Delilerin değerlendirilmesini zorlaştıran bir diğer ve en önemli hususun kısıtlılık kararı olduğunu söyleyen Talay, “Kısıtlılık kararı olduğu için biz elimizdeki bir veri delil mi değil mi bunu bilemiyoruz. Çünkü dosyadaki diğer delilleri bilmiyoruz. Dosyada ne yapılmış onu doğru düzgün bilmiyoruz. Belki de elimizde bir delil var soruşturmayı tamamlayacak yapboz parçalarından biri bizde ya da ailede. Ancak bunu biz de Savcılık da bilmiyor. Çünkü savcılık avukatlarla da etkili bir iletişim kurmuyor” diye konuştu.
6 Aralık Pazartesi günü 11 bölge barosunun KHM temsilcileriyle ve savcıyı ziyaret ettiklerini ve kısıtlılık kararının kaldırılmasını talep ettiklerini belirten Talay, “Savcının karara ilişkin tek bir gerekçesi var o da, ‘soruşturmanın sıhhati’” diyerek şöyle devam etti:
“Bu karar en çokta aileyi etkiliyor. Ailenin ikinci bir mağduriyet yaşadığını görüyoruz. Çünkü hiçbir soruya cevap verilmiyor ve kamuoyunda yoğun ilgi sebebiyle sosyal medyada Rojin’e dair bir sürü hikâye yazılıyor. Bu da müşteki olan ailenin tekrar tekrar aynı acıyı yaşamasına sebebiyet veriyor.“
“Savcı da ‘intihar’ olduğuna ikna değil“
Talay, Van Barosu’nun otopsi sırasında ‘gözlemci’ olarak bulunmayı talep ettiğini fakat bununda kabul edilmediğini söylüyor. Bu noktada Narin Güran cinayetinde Diyarbakır Barosu’nun müdahillik talebinin kabul edildiğini hatırlatan Talay, şöyle konuştu:
“Narin Güran davasında yargılamanın büyük bir yükünü baro üstlendi. Hatta bulunamayan delilleri sağladı. Bu da aslında dosyanın şu an ki halinde büyük bir rol oynadı. Ama biz Kabaiş’in ölümü ‘cinayet mi, intihar mı, kaza mı’ bunları bile cevaplayamıyoruz. Hatta Savcı da ‘intihar’ olduğuna ikna değil ki soruşturmayı tamamlamıyor.”
“İntihar demek en kolayı”
Bütün bunların yaşanan ölüme dair şüpheler yarattığını belirten Talay, 21 yaşında kendi istediği bir bölümü tercih etmiş ve yeni bir hayatın eşiğinde olan bir kadının oda arkadaşına ‘Ben sahilde yürüyüş yapacağım gelmek ister misin’ diye sorup gittikten sonra intihar etme olasılığının ‘kolaycılık’ olduğunu da söylüyor.
Talay sözlerini şöyle sürdürdü: “İntihar demek en kolayı. Çünkü bir kadının kamusal alanda yaşadığı riskleri, yaşamda maruz kaldığı riskleri düşünmeden, kaldıkları yurtların, kampüslerin ihmallerini düşünmeden ‘kendi isteğiyle intihar etti’ demek en kolayı. Böyle demek hem savcılığın yükünü azaltacaktı hem de kamuoyunu belki bir noktada rahatlatacaktı ve konu kapanacaktı. Ama biz ortada çok büyük bir şüphe görüyoruz. Bu noktada ihmallerin tekrar tekrar konuşulması ve gerekirse ihmallere sebebiyet verenlerin de ayrıca soruşturulması gerektiğini düşünüyoruz.”
Dün balkondan düşme bugün su da boğulma
2024 yılında 259 kadın ölümü ‘şüpheli’ olarak kaydedildi. 2024 yılı aynı zamanda ‘şüpheli’ şekilde öldürülen kadınların en çok olduğu yıl.
Arkada bıraktığımız yılın kadınlar için korkunç geçtiğini belirten Talay, “Bunun etkisini bizler şöyle gözlemledik; ana akım medya bile kadın cinayetlerine ve çocuk cinayetlerine çok daha fazla yer verdi. Çünkü onlar bile ‘güvenli ülke’ profili çizemedi göz ardı edemedi. Öyle bir boyuttaydı” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Biz vahşetle işlenmiş cinayetlere tanıklık ettik ve hepsinin altındaki pratikleri patriarkal sebepleri tek tek afişe ettik. Türkiye'nin her yerinde yapılan basın açıklamalarında, eylemlerde bu cinayetler ilk olmadığını defaten anlattık. Geçtiğimiz yıl da bunun zirvesini gördük.”
Ana akımda cinayet delillerinin tartışılmasının potansiyel faillere yol ve yöntem gösterdiğini söyleyen Talay sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir dönem hatırlarsınız. Balkondan düşmeler vardı. Bunun yerini şimdi suda boğulmalar aldı. Yarın başka bir şey olacak. Çünkü ana akım medyanın da ilgisiyle uzmanlar televizyonlarda öldürmeye dair binlerce bilgiyi muhtemel faillerin üzerine borca ediyor. Bu da katillere yol ve yöntem gösteriyor.”
Çalışmalarını ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevresindeki Kürt illerinde sürdürmektedir. Meslek hayatında, Gazete Duvar, MLSA, 5Harfliler, Kadın İşçi, 9. Köy ve Fikir Gazetesi gibi pek çok platformda haberleriyle...
Çalışmalarını ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevresindeki Kürt illerinde sürdürmektedir. Meslek hayatında, Gazete Duvar, MLSA, 5Harfliler, Kadın İşçi, 9. Köy ve Fikir Gazetesi gibi pek çok platformda haberleriyle yer aldı. Bağımsız gazetecilik anlayışını benimseyen Evrim Deniz, kadın emeği, insan hakları ve toplumsal adalet gibi konulara odaklanmaktadır. Şu anda Bianet’in Diyarbakır muhabiri olarak görev yapmaktadır.
Mahkeme, “Hanifi Zengin’e tacizci” diyen kadınlara ceza verilmesine gerek görmedi
Mahkeme, Hanifi Zengin'e "tacizci" diyen kadınların ceza almamasına karar verdi. Avukat Eyüboğlu, "Karşılıklı hakaret" gerekçesini eleştirerek, kadınların maruz kaldığı cinsel tacizin görmezden gelindiğini vurguladı.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve Kürt gazetecilerin operasyonla gözaltına alınmasına karşı 26 Ekim 2022’de Kadıköy’de yapılan eylemde gözaltına alınan ve İstanbul Güvenlik Şube Müdürü Hanifi Zengin’e “tacizci” diyen kadınlara açılan hakaret davası, bugün Anadolu Adliyesi'nde, 27. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Mahkeme, kadınlara ceza verilmemesi yönünde karar verdi. Duruşma sonrasında basına açıklama yapan Meriç Eyüboğlu, kararın hukuki temellerini eleştirdi. Eyüboğlu, "Arkadaşlarımızın ceza almaması gerektiği noktasında bir tereddüt yok. Ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararının gerekçesi, mahkeme zaptında 'karşılıklı hakaret' olarak yer aldı. Bu, kabul edilemez bir yaklaşım" dedi.
Avukat Eyüboğlu, müvekkillerinin Hanifi Zengin tarafından doğrudan cinsel tacize maruz kaldığını belirterek, "Bu eylem, günlük hayatta cinsel taciz olarak nitelendirdiğimiz bir durumdur ve Türk Ceza Kanunu'nda cinsel saldırı suçu kapsamına girer. Bu nedenle müvekkillerimizin Zengin’e 'tacizci' demesi haklı ve yerindedir. Karşılıklı hakaret olarak değerlendirilmesi, saldırıya uğrayan kadınların mağduriyetini görmezden gelmektir” dedi.
Eyüboğlu, yargı makamlarının, Hanifi Zengin gibi kişilerin gücünden korkarak açık ve net kararlar vermekten kaçındığını belirterek, "Bu karar yine mağdurları değil, failin korunmasını önceliklendirmiştir" dedi.
Kadınlar Birlikte Güçlü’den Kurtuluş: "Tacizciye tacizci demek suç değildir"
Kadınlar Birlikte Güçlü platformundan Rüya Kurtuluş ise mahkeme kararı sonrası yaptığı açıklamada, "Bugün bir kez daha tacizciye tacizci demenin suç olmadığı mahkeme kararıyla tescillendi. Ancak bu sürecin buraya kadar gelmesi bile kadınların, LGBTİ+'ların maruz kaldığı sistematik adaletsizliğin bir göstergesidir" dedi.
Kurtuluş, Hanifi Zengin’in geçmişte birçok eylemde kadınlara ve LGBTİ+'lara yönelik taciz ve işkence fiillerinde bulunduğunu, buna rağmen hakkında hiçbir cezai işlem uygulanmadığını vurguladı.
"Defalarca suç duyurusunda bulunduk, ancak soruşturma izni verilmedi. Bugün bu davanın sonucu emsal niteliğindedir, ancak Zengin’in hâlâ cezalandırılmaması adalet sisteminin zafiyetini ortaya koymaktadır" dedi.
BİLGİ NOTU: Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını protesto etmek için yapılan eylemde, kadınlar eski Emniyet Güvenlik Şube Müdürü Hanifi Zengin’in kendilerine yönelik taciz ve hakaret fiillerinde bulunduğunu öne sürmüş ve Zengin’e "tacizci" demişti. Bu sözlerin ardından Zengin, kadınlar hakkında hakaret davası açmıştı.