Kadınlar anlatıyor:
Meme kanseri, pek çok kanser çeşidinde olduğu gibi uzun bir tedavi süreci gerektiriyor. Kadınların bu süreci birbirleriyle paylaşmaları, deneyimlerini aktarmaları çok önemli. Kadınların tanıklıklarını aktarıyoruz.
Bu kadar cesaretli olacağımı tahmin etmiyordum"
Zeynep Hanım 46 yaşında, emekli öğretmen. 38 yaşında ameliyat olmuş. Şimdi rutin kontrollere devam ediyor.
Zeynep hanım hastalığınızı nasıl teşhis edildi?
Normal olarak banyo sonrası kontrollerimi yapıyordum. Televizyondan izlediğim sağlık programlarından öğrendiklerimi uyguluyordum. Bir ara kendimde değişiklikler hissetmeye başladım. Örneğin hiç olmadık zamanda ateş basmaları, içimde sıkıntı hissediyordum. Pek çok kez doktora gittim, yapılan tetkiklerde hiçbir şey çıkmadı. Yine banyo sonrası bir kontrolde elime bir sertlik geldi. Bu sertlik beni bayağı tedirgin etti. Yine doktora gittim. Mammografi istendi ve bunun sonucunda kansere yakalanmış olduğumu öğrendim. Doktor henüz başında olduğunu, göğsümün hepsinin alınıp alınmayacağına ameliyat sırasında karar vereceklerini söyledi. Ameliyattan sonra, küçük olduğu için ve etrafa yayılmadığı için göğsün hepsinin alınmadığını söylediler. O bölge temizlendi, koltuk altına da operasyon yaptılar. O günden beri altı ayda bir kontrole gidiyorum.
Bu zorlu süreci geçirmenizde size en çok desteği verenler kimler oldu?
En çok desteği ailem verdi. Hastalığım sürecinde hiç hastalığımdan bahsedilmedi. Çocuklarıma açıklama yapmadık. Onları konudan tamamen uzak tuttuk. Eşim tedavim boyunca rapor aldı. Kemoterapi tedavisine hep birlikte gittik, hastalarla fazla diyalog içinde olmamak için akşam saatlerini tercih ettik.
Doktorunuzla ilişkiniz nasıldı?
Çok iyiydi. Ameliyatımı yapan operatör çok babacandı. Bu kadar cesaretli olacağımı tahmin etmiyordum. Bu yaşa kadar en ufak bir operasyon geçirmemiştim. Onun sayesinde ameliyata çok rahat girdim, espriler yaptım ameliyathanede... Ama ameliyat sonrası çeşitli kuşkular yaşadım. Bunu giderecek bir konuşma bekledim hep. Bunu yapan olmadı. Belki de, "Tamam kurtuldun, artık bu yüzden ölmeyeceksin," demelerini bekledim. Bu yüzden ilk bir yılım çok zor geçti diyebilirim. Ailemden de, doktorlardan da hiç biri bu kadar net bir cümle kurmadı. Ama şimdi her altı ayda bir doktora gidiyorum, aklıma takılan her şeyi soruyorum.
Hayata bakışınızda bir değişiklik oldu mu?
Çevremde bana destek olan çok kişi vardı. Özellikle ailem. İki çocuğumun bakımını tamamen üstlendiler. Ama yine de bir yalnızlık duygusu yaşadım başlangıçta. Çünkü sonuçta bu felaket benim başıma gelmişti. Buna rağmen kendimi hiç bırakmadım. Yaşadığım kaygıları onlara fark ettirmek istemedim. Hasta olan bendim ama birden bire çevremdeki herkesi korumakla yükümlü hissettim kendimi. Hiç kanser lafı etmiyordum, kanserin adı hastalıktı. Yaklaşık bir yıldan sonra normale döndüm. Yine dimdik duruyorum ama daha açık konuşuyorum artık. Beslenmeme dikkat ediyorum ve bunu açık açık söylüyorum. Örneğin, ısırgan otu iyi geliyor, yemem lazım diyorum. Bir de şunu hissettim. Hep hayattan zevk almaya çalışırdım ama şimdi hayata dört elle sarıldım, hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Önceden görevlerim her şeyin önünde gelirdi, ev temiz olacak, çocuklar iyi beslenecek filan. Şimdi bütün bunların o kadar da önemli olmadığını biliyorum.
"Eşim de saçlarını kazıttı"
Zehra hanım, 49 yaşında, özel bir şirkette çalışıyor. Üç yıl önce ameliyat olmuş, göğsünün tamamı alınmış.
Hastalığınız ne zaman teşhis edildi?
Adet kanamalarım düzensizdi, bu nedenle 1998'de doktora gittim. Doktor göğüs muayenesi sırasında şaşırdı. Baktı, "Bu ne," dedi. Göğsümde bir çukur ve iki santim büyüklüğünde bir kitle var.
Kendi kendinize kontrol yapıyor muydunuz?
Bunu yapmam gerektiğini öğrendiğimden beri yapıyordum. Bu kontroller sırasında 1994'de nohut kadar bir kitle geldi elime. Kanserle ilgili araştırma yapan bir kuruma gittim, muayene oldum. Biyopsi istediler. Biyopsiyi yapan doktor hiç uyuşturmadan, çok canımı acıtarak yaptı işlemi. Üç gün acı çektim. Sonra başka bir doktora gittim. Ultrason çekildi, göğüs ve rahim muayenesi yapıldı. "Düzenli kontrole gel" dediler. Gitmedim. O kitle tatlı tatlı kaşınarak büyüdü. Bir çarpma olduğu zaman acıyordu. Aradan dört yıl geçti, öyle gittim. Sonra ameliyat gerekti. Ameliyat oldum, tedavi oldum.
Çevrenizden yeterli dayanışma gördünüz mü?
Kanser olduğumu öğrendiğim andan itibaren eşim de benimle birlikte her yere geldi. Bütün aşamalarda elimden tutarak hep benimleydi. Hele bir defasında çok duygulandırdı beni. Kemoteratipi tedavisinin yirminci gününde saçım dökülmeye başladı. Kuaföre gittim, saçımı 3 numaraya vurdurdum. Eşime telefon ettim, dedim ki, "Ben saçlarımı 3 numara yaptım, o dökülüp benim moralimi bozacağına, ben kazıtıp onun moralini bozayım." Akşam eve geldi, saçsız bir adam. Çok gür bıyıkları vardı, bıyıklarını, saçını kazıtmış. Çok büyük destekti. İş arkadaşlarım da destek oldular, hala oluyorlar. Beni yormamaya çalışıyorlar. İşe gitmememi problem etmiyorlar.
Doktorunuzla ilişkiniz nasıl?
Bir onkoloji uzmanı ilgileniyor, bir çok hastası olduğu için herhalde, psikolojik durumumu anlayamadı. Günde neredeyse yüz hastaya bakan bir doktor. Halbuki benim için çok özel bir durum. Çok yeni, çok farklı bir şey yaşıyorum, her şeyi öğrenmem gerekiyor. Ne yiyeyim, ne kadar uyuyayım. Ama her defasında ağzından kerpetenle laf aldım.
Hayata bakışınızı etkiledi mi?
Hastalığım süresince yaşamın güzel olduğunu anladım. Daha önce üzüldüğüm hiçbir şeyin üzülecek kadar büyük bir şey olmadığını düşündüm. Özellikle kadınlar bunu öğrenmeli. Hayatı sevip olumsuz şeylerin üzerine giderek, kendimize zaman ayırmalıyız.
"Moralimizi yüksek tutacağız, başka şansımız yok"
Nermin hanım 42 yaşında, esnaf. Annesi ve teyzesi meme kanseri olduğu için, kendisi de düzenli kontrollere gidiyor,
Annenizin ve teyzenizin meme kanseri olması sizi nasıl etkiliyor?
Benim gibi ailesinde meme kanseri olanların, başka kadınlara göre meme kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğu söyleniyor. Sürekli televizyonda görüyoruz, gazetelerde okuyoruz, mücadele yöntemlerini öğreniyoruz. Ben bu duruma kendimi alıştırmaya çalışıyorum ama muayene için her doktora gidişimde "Kanser miyim," diye endişeleniyorum. Ben babamı da kanser nedeniyle kaybettim. Şimdi çocuklarım için de endişeleniyorum. Onlar da risk grubu, diye. Ama öğrendiklerimizden birisi de şu, erken teşhis çok önemli. O yüzden düzenli kontrollerimi yaptırıyorum.
Ne zamandan beri kontrole gidiyorsunuz?
Neredeyse on yıldır. Bu tabii biraz da maddi olanaklarla ilgili. Mamografi ve ultrasongrafi, bir hayli pahalı. Ama elle muayene de önemli. Sürekli göğüslere bakmak gerekiyor. Tabii ille de meme kanseri olacağım diye bir şey yok. Kimin başına ne geleceği belli olmaz ki. Ama yine de başıma gelebilir, diye hazırlıyorum kendi. Mesela göğsüm alınırsa ne olur diye düşünüyorum ve hiç umursamıyorum. Göğüs kaybetmekte bir şey yok. Her şeyin biçimsel olarak görüldüğü bir dünyada, bir kadının memelerinin olmaması yadırganabilir ama bunu önemsemiyorum bile. Bazen dalga geçiyorum, göğüslerim zaten ufak, ikisini birden alırlar, ben de kendimi büyük meme yaptırırım, diye. Asıl olan yaşamak, göğsün ne önemi var. Ben bu hastalıkla haşır neşir olunca şunu öğrendim; hayata güzel bakacaksın, sıkılmayacaksın, stresten uzak duracaksın. Başka şansımız yok, moralimizi yüksek tutacağız, kendimiz için yaşamayı öğreneceğiz.