Ben başından beri bu programları izleyenlerden, üstelik de izlediğini inkar etmeyenlerdenim. İzleme gerekçemi de asla "sosyolojik bir olay, neler oluyor, gözlemlemek lazım" diye "entelektüel" bir perspektife de sokmadım. Sadece merak ettiğim için izledim, izlemeye de devam ediyorum.
Malum bu araların flaş programı "Size Anne Diyebilir Miyim?". Geçen hafta "gelin adaylarından Billur"un kendini jiletlediği bölümleri izlemedim, sadece gazetelerden takip edebildim, ama mevzunun ağır olduğu, insanlar kameralarla dolu bir evde bile kendilerine zarar verebildiklerine göre son derece açık. Başka bir yarışmacıyla kavga edip, kendini jiletlere vuran Billur 19 yaşında, evlenmek istiyor ve bunun için bir televizyon kanalından medet umuyor, 19 yıllık hayatında evlenecek bir erkek bulamamış olmak belli ki ona ağır gelmiş, belli ki kimse ona bu işin acelesi olmadığını, 19 yaşın evlilik için erken olduğunu söylememiş. O da bu kadar ağır bir yükü taşıyamamış, jilete vurmuş kendini...
Bütün hafta aklımdan 19 yaşında bir kızın kendini jiletlemesini geçirirken, Perşembe akşamı programın yayınlanacağı aklıma geldi, geçtim televizyonun karşısına.
Önceki haftalarda elenen "gelin adaylarından Selma" ekrandaydı ve "müthiş bir itirafta bulunacağı" anons ediliyordu. Sadece birkaç dakika sonra, o andan itibaren memleketteki kadınlık ve erkeklik hallerini sorgulamamı gerektiren yayın başladı... Kimsenin izlemediğine emin olduğumdan izlemeyenler için kısa bir özet vereyim.
"Gelin adayı Selma" yarışmadan çok önceki yıllarda hayatını kazanmak için bir süre dansözlük yapmıştı. Tam da o zamanlarda tanıştığı bir adama aşık olmuş, adamla birlikte olmuş, hamile kalmış... Hamileliğinin üçüncü ayında da aşık olduğu adamın aslında evli olduğunu öğrenmiş, gerçeği öğrenmesinin ardından evli olmasına rağmen Selma ile birlikte yaşayan adam dayak fasıllarına başlamış, kemiklerini kıracak kadar ileri gitmiş, Selma hamileliğinin beşinci ayında yaşananlara daha fazla dayanamayarak intihara teşebbüs etmiş, kurtarılmış ancak intihar etmek için aldığı bir kutu ilaç karnındaki bebeği zehirlemiş ve bebek beş aylıkken ölü doğmuş... Selma bebeğini kaybettikten sonra kendisine bunu yaşatan o insan bozuntusuyla bir daha görüşmemiş... Taa ki yarışmadan elenip, "Sabah Sabah Seda Sayan"ın gediklisi oluncaya kadar... (İzlemeyenler için dipnot, bu yarışmalardan elenenler gündüz reytinglerine de malzeme olmak için söz konusu kanalın sabah programlarına zimmetleniyorlar!)
Selma programdan elendikten sonraki sabahlardan birinde hayatının içine eden bu adamın televizyonculara anlattıklarıyla karşı karşıya kalıyor, bir hafta boyunca televizyonda kendisini savunmaya çalışıyor... En zor an ise, önceki akşam. Zira içeride "düzeyli bir beraberlik yaşamaya başladığı" evin damat adaylarından Gürkan ve annesi Müjgan hanıma yaşadıklarını anlatması gerekiyordu. Bu tip programların vazgeçilmez dramatik müziği eşliğinde damat adayı giriyor önce stüdyoya, benim için de film o andan sonra kopuyor zaten...
Selma anlatmaya başlıyor, oğlanın yüzü renkten renge giriyor, Selma dik durmaya çalışıyor, ama en ağır kazığı da hemcinsinden, programın sunucusu Ebru Akel'den yiyor. Gürkan'la konuşuyor Akel, Selma için değil, belli ki "namusu kirlenen" Gürkan için üzgün. "Çok zor bir şey elbette Gürkan, bütün bunları kabullenmeni beklemiyoruz, hemen cevap da beklemiyoruz..."
Yani Ebru hanıma göre bir kadının bir erkekle birlikte olması, hamile kalması, o çocuğu düşürmesi ya da kürtaj yaptırması suç. Ya da tersinden bakalım, sadece A ve B sosyo-ekonomik grubundan kadınların bunu yaşamaya hakkı var. Zengin, eğitimli, kariyerli kadınlar bir erkekle birlikte olduklarında "seviyeli bir ilişki" yaşarlar da, fakir, eğitimsiz kadınlar bir erkekle birlikte olunca namuslarına halel mi gelir?
"Damat adayı Gürkan" hayatında hiç mi bir kadınla birlikte olmamıştır? Ayıplayıcı sunucu ahlak bekçisi Ebru Akel gazetelere boy boy poz verdiği sevgilisiyle sadece muhallebiciye mi gitmektedir?
Bu ülkede kadınlar, sadece kadın oldukları ve kadınlıklarıyla yaşadıkları cinsellik nedeniyle taşlanmaktan ne zaman kurtulacaktır? Dayak yiye yiye, şiddet göre göre, başka çıkış yolu bulamayıp kendini öldürmeye kalkan ve sonuçta çocuğunu kaybeden bir kadını televizyonda "sen bunu nasıl yaparsın" diye yargılamanın meydanlarda kadın taşlamaktan ne farkı vardır?
Sonuçta programın en aklı selim üyesinin "kaynana adayı Müjgan hanım" olduğu ortaya çıktı. Müjgan hanım "Herkesin başına böyle şeyler gelebilir, yapan utansın, oğlum isterse Selma'nın başımın üstünde yeri var" diye geleneksel bir yerden de olsa, yaşananın Selma'nın suçu olmadığını defalarca tekrarladı. Sonuçta gecenin kazananı Müjgan hanımla, dik durarak kendini savunan Selma oldu.
Bana da "Galiba Fatih Karaca haklı, birileri ekranlardan taşlanmadan bu programları yasaklamak en iyisi" demek düştü...