Fotoğraf: csgroselarsiv/Dilara Açıkyıldız
Kadın hukukçular, insan hakları ve özel olarak da mülteci hukuku alanında çalışan Dr. Cavidan Soykan’ın üniversitede Dr. Kerem Altıparmak’ın asistanı ve meslektaşı olarak çalıştığı dönemde maruz kaldığını beyan ettiği psikolojik şiddeti ifşa etmesi sonrası bir açıklama yayınladı.
“Yaşananları ve esas olarak da sessizliği, insan hakları alanında çalışan kadınlar olarak kaygıyla izliyoruz” diyen kadınlar imza kampanyası da başlattı.
Cavidan Soykan'ın Kerem Altıparmak ifşası ardından yaşanan sessizliğe ve itibarsızlaştırmaya karşı kadın hukukçuların imza metni: Kurumları İstanbul Sözleşmesi uyarınca ilişkileri askıya alma dahil, re'sen ve derhal etkili bir soruşturma yürütmeye çağırıyoruz. #kadınbeyanıesastır pic.twitter.com/O1PvaBLBFa
— Benan Molu (@BenanMolu) May 10, 2021
“İnsan hakları ihlalleri doğurdu”
Kadınlar açıklamalarında şöyle seslendi:
“Akademide yaygın eril şiddetin, kendisinin ivedilikle incelenmesini gerekli buluyoruz. Şiddete maruz kaldığı beyanında bulunan kadının “failleştirme”ye çalışıldığını görüp, psikolojik şiddet uyguladığı beyan edilen Altıparmak’ın, “insan hakları alanında çalışan bir erkek” olarak, sürecin öznesi olmayan kişi ve kurumlarca soruşturulmaktan uzak tutulma çabasına yönelik destek açıklamalarını okuyoruz.
"Sorgu sandalyesine önce kadını oturtan “sen biraz hassas olabilir misin?”, “sana öyle gelmiş olmasın?”, “bunu neden sadece sana yapsın ki?” gibi açıklamaları; hukukçu, kadın ve insan hakları savunucusu kimliklerimizle kabul etmemiz olanaksız.
“Kimi zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu, kimi zamansa hiyerarşik iktidar yapıları nedeniyle işyerinde psikolojik şiddete maruz kalan kişilerin yaşadıkları trawmayı küçümseyen, bu tip travmaların gündeme getirilmesini değersiz bulan yaklaşımların da “mobbing” kadar ve belki de daha da güçlü psikolojik, ekonomik ve sosyal yıkımlara sebep olabilen insan hakları ihlalleri doğurduğunu biliyoruz.
“Kadının beyanı esastır” ilkesinin yerini “kadının beyanı sorgulansın” pratiğinin alışını hayretle gözlemliyoruz.
“Eleştirdiğimiz “erkek adalet” odaklı yargı mekanizması, insan haklarını savunan kişilerce işletiliyor. Mahkemelerin dışında kalan tartışma süreçlerimizde “erkek adalet” geleneğini yeniden üreten yorumları tehlikeli buluyoruz. Kadına yönelik erkek şiddetinde, erkeği aklayan ve kadını “deli”, “sorunlu”, “sorun çıkartan”, “durmadan konuşan”, “her şeye itiraz eden” sözleriyle yaftalamanın eşitlik ilkesine olan yıkıcı etkisini, bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Şiddet, hangi erkek tarafından uygulanırsa uygulansın, karşısındayız.
‘Örgütlenerek karşı çıkıyoruz’
“Kendisini; “onurlu”, “çalışkan”, “üretken”, “sabırlı”, “itibarlı” ve benzeri sıfatlarla nitelendiren erkeklere, bu sıfatlarına dayalı güvenceler tanıyarak, neredeyse otomatik biçimde “o yapmaz”, “yanlış anlaşılmıştır”, “abartılmıştır” gibi ifadelerle destek verilmesinin, esas olarak şiddete uğrayanı suçlulaştırdığını biliyoruz. Tanığı olduğumuz bu toplumsal yargılara; yazarak, konuşarak, avukatlık yaparak, örgütlenerek karşı çıkıyoruz.
“İnsan hakları alanındaki çalışma koşulları, dikensiz gül bahçesi değildir. Bizler bu alanda avukat, akademisyen, insan hakları örgütlerinde çalışan ve kadının insan haklarına dair teoride öğrendikleriyle tutarlı davranabilmeyi yaşam biçimi kabul etmiş kadınlar olarak, erkek akademisyen ya da hukukçuların da psikolojik şiddettin uygulayıcısı olabildiklerinin, uzmanlaştıkları hakları çekinmeden ihlal ettiklerinin bilinmesini isteriz.
“Kendisine psikolojik şiddet uygulandığını beyan eden Cavidan Soykan’ın beyanını, “kol kırılır yen içinde kalır” diyenlerin aksine, “bağır herkes duysun” diyerek duyuruyoruz.
“Hak savunuculuğu alanında çalışan, savunma yapan, araştıran, tartışan, deneyimini birbirine aktaran kadınlar olarak var olmak demek bizce; akademik veya mesleki toplantılara erkeklerle eşit katılımı, eşit söz hakkı almayı, birikim ve emeklerimizin eşit düzeyde maddi ve sosyal karşılığını alabilmeyi, özetle “kabul edilme” mücadelesini de içerir.
"Hiçbir kadın desteklenmek için “mükemmel mağdur” olmak zorunda değildir. Şiddete uğradığımızı beyan edince, “neden bu kadar bekledin?” diye soranlardan, mükemmel mağdur olmadığımız için özür dilemiyoruz.
"Erkeğin sosyal statü ve sermayesi ile akademik kimliğinin şıklığı üzerinden şiddetin kabul edilmezliği ilkesine muhalefet şerhi düşülemez. Bu bizi istisnalar tanıyarak konuyu tartışmaktan alıkoyar ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı noktasına geri götürür. Bu gerilemeyi özellikle şu içinde bulunduğumuz tarihsel dönemde yaşamak ve yaşatmak istemiyoruz.
"İnsan hakları mücadelesi, aynı zamanda herkesin eleştirilebilir olması, imtiyazlara ve kişisel kazançlara karşı, ilkesel kazanımların her ne pahasına olursa olsun savunulması mücadelesidir.
"İşte bu gerekçelerle; öncelikle bir kadının şiddet beyanının karşısındaki “onurlu erkek” savunmasını; “bunca zaman neden susmuş?” savunmasını; “delili var mıymış?” sorusunu kabul etmiyoruz.
"Bir insan hakları hukukçusu mobbingin en geniş “görünmez” şiddet biçimlerinden biri olduğunu aklından asla çıkarmamalıdır. Bir kişinin emeğinin görünmez kılınması, ona sürekli olarak kendisini yetersiz ve değersiz hissettirmek, itibarsızlaştırmak, iş ahlakına aykırı biçimde kişinin görev alanına, iş yaptığı kişilerle kurduğu iletişime müdahale etmek, elindeki işleri tekeline almak bunun somut örneklerinden yalnızca bazılarıdır.
'Rehber hazırlansın'
"Her zaman bedende görünür izleri olmayan ve bu anlamda teşhisi çok daha zor olan mobbingin, bu “görünmez”liğini yokluğuna karine kabul etmek, kadının insan hakları alanında çalışan hiç kimse için hukuki, ahlaki ya da meşru değildir.
"Polise, mahkemelere, devletin ilgili birimlerine her fırsatta “koruma yükümlülüğü”nü hatırlatan hak savunucuları olarak, bu ifşa karşısında da tutarlı olup; şikâyet etme eylemini, eylemin biçimini, zamanını hatta ilk adımda doğruluğunu yargılamak ve beyanda bulunana “ikinci mağduriyet”i yaşatmak yerine, “koruma” ilkesine uygun davranmak, maruz kalanı yargılayıcı istisnasız her türlü pratikten kaçınmak ve onu koruyacak mekanizmaları oluşturmanın çabasını harcamak zorundayız.
"Şiddet söz konusu olduğunda, zarar veren kişilerin, yönetici, üye, destekçi yahut aktif çalışanı olduğu kurumlar bu şikâyeti soruşturacaksa, bu kurulların şüpheye yer vermeyecek şekilde bağımsız ve tarafsız olması gerekmektedir.
"Verili birtakım ilişkiler, bağımsız ve tarafsızlığın görüntüde dahi önüne geçen bir niteliğe sahipse, derhal yeni kurullar oluşturulmalı ve etkili bir süreci başlatılmalıdır.
"Son olarak; bilindiği üzere yürürlükteki, disiplin soruşturmalarını da içeren, ceza muhakemesi usullerinde işletilen normlar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını güçlendiren yapısı nedeniyle de yaygın bir eleştiri ve hatta mücadele konusudur.
"Bizler aşağıda imzası olan insan hakları hukukçusu kadınlar olarak; süreci takip ederek yorumda bulunan herkese “kadının beyanı esastır” ilkesi ile birlikte ilkenin kaynağı olan İstanbul Sözleşmesi’nden doğan koruma yükümlüğünü hatırlatıyoruz.
"Herkesi bu ilkenin getirdiği somut yükümlülüklere uygun davranmaya davet ediyor, hakkında şikâyette bulunulan ve insan hakları hukuku alanında çalışan Kerem Altıparmak’ın üyesi veya yöneticisi olduğu kurumların, vakit kaybetmeden bağımsız, tarafsız ve etkili bir soruşturma süreci başlatmasını; ilişkilerin askıya alınması da dahil olmak üzere beyanda bulunan Cavidan Soykan’ı koruyacak gerekli önlemlerin re’sen almasını ve devamında etkili soruşturma başlatılmasını beklediğimiz kurumlardan acilen, konuya ilişkin yönerge/rehber hazırlanmasını talep ediyoruz."
Altıparmak'ın açıklaması
Dr. Altıparmak da Soykan'ın açıklamalarının ardından şu açıklamayı yapmıştı:
Dr. Cavidan Soykan, isimlerimizi vererek, meslektaşlarım ve benim hakkımda çeşitli iddialarda bulunuyor. Beni tanıyan, tanımayan birçok kişi de bu konuda cevap beklediğini ifade etti. Sosyal medyanın yapısından kaynaklanan yargısız infaz mekanizması nedeniyle önce susmayı tercih ettim. Aşağıda ifade edeceğim gibi aslında ithamlar bütünüyle dayanaksız olduğu için cevap verebilecek çok bir şey d konusu değil. Bununla birlikte, konunun adil bir şekilde ele alınabilmesi için artık bu aşamada kısa bir açıklama, zorunlu görüyorum.
Gerek Facebook'ta gerekse Twitter'da yazdıklarından anlaşılabileceği üzere, kendisi de insan hakları hocası olan Cavidan Soykan, uzmanlığı hak savunuculuğu olmasına rağmen, yıllardır sürdüğünü iddia ettiği olayları sendikaya sunmamış, idari birimlere iletmemiş, kadın hareketinde kendisine destek olacak hiçbir derneğe, oluşuma ulaşmamış, mahkemeye götürmemiş; hiçbir resmi ve/veya gayriresmi başvuru yapmamış. Bunu da Türkiye'de asistan haklarının, sendikal örgütlenmenin en güçlü olduğu Fakülte'de ve Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Anabilim dalının olduğu kampüste yapmamış.
Dahası, Cavidan Soykan 16 yıla yayıldığını söylediği bu iddialarına tek bir delil gösteremediği gibi aksini söyleyen herkesi yalancılıkla itham ediyor. Bilim dalındaki diğer araştırma görevlisi, Merkezdeki diğer 4 kurul üyesi, insan hakları anabilim dalındaki 20'ye yakın hoca, hukuk bilimleri anabilim dalındaki çalışma arkadaşları ve dahası koca fakültede görev yapan onlarca araştırma görevlisinin bir tanesi bile bu iddiaları doğrulamıyor. Buna rağmen sayın Soykan diyor ki "benden delil istemeyin ama salt ben söylediğim için inanın".
Bu nedenle, bu dayanaksız iddialara konu olan olayları, beni, şikâyetçiyi, ortamı bilmeyenlere sosyal medya ortamında cevap vermem mümkün değil. Sayın Soykan aynı kurumda çalışırken Fakülteye, aynı sendikada üyeyken sendikaya ve diğer resmi ya da resmi olmayan hiçbir kuruma başvurmamış. Artık kendisiyle aynı kurumda çalışmıyoruz, aynı kurumlara üye de değiliz. Ama ben Insan Hakları Derneği ve Mülkiyeliler Birliği Derneğinin üyesi, Türkiye insan Hakları Vakfı'nda da Kurucular Kurulu üyesiyim. Kendisini hangisi olursa, üyesi bulunduğum Türkiye'nin bu en saygın kurumlarına beni şikâyet etmeye davet ediyorum. Şikâyetini yaptığı takdirde söz ve savunma hakkımı sonuna kadar kullanacağımdan kimsenin şüphesi olmasın. Böylece bu süreçte ismini itibarsızlaştırdığı tüm meslektaşlarımız bu olaylara şahit olan herkes ve ilgili dik diğer kişiler de dinlenecektir.
Kurumlardaki bu süreci her nasıl yürütmek isterse buna saygı göstereceğim. Gerekirse bu kurumlardaki görevlerimin bu süreçte askıya alınmasını da talep ediyorum. Ben bugüne kadar onurlu bir hayat sürdüm. Kimseye haksızlık yapmamayı ilke edindim, kendim için de bir ayrıcalık istemiyorum. Cavidan Soykan iddialarının hem mağduru, hem savcısı, hem hakimi, hem jürisi olmak istiyor. Oysa adalet ancak adil bir üçüncü tarafın varlığıyla tesis edilebilir. Tam da bu nedenle, iddialarının, bugüne kadar herkes için talep ettiğim şekilde, adil ve tarafsız bir muhakeme sonucunda üçüncü bir tarafça karara bağlanmasını istiyorum. Bu süreç sonlanıncaya kadar da sosyal medyada yapacağım tek açıklama bu olacaktır.
Ne olmuştu?
İnsan hakları ve özel olarak da mülteci hukuku alanında çalışan Dr. Cavidan Soykan, sosyal medya hesabından, Ankara Üniversitesi'ndeyken birlikte çalıştıkarı dönemde hukukçu Dr. Kerem Altıparmak'ın kendisine mobbing yaptığını açıklamıştı.
Kadınlar Soykan'ın yanında olduklarını belirten açıklamalar yapmıştı.
(EMK)