Çalışmamızın çıkış noktası, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Batı toplumları için bile ileri sayılabilecek reformlara rağmen, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı istatistiklerine göre, Türkiye'nin bu konuda tüm Avrupa Birliği (AB) ve birliğe adaylıkları kabul edilmiş ülkelerden, hatta pek çok İslam ülkesinden, geride kalmış olmasının nedenlerini araştırmaktı.
Bu konu, demokrasisini güçlendirecek açılımlara giderek hız kazandıran Türkiye Cumhuriyeti'nde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar açısından önemli olduğu kadar, kadın-erkek eşitliğini medeniyet projesinin temeline oturtmuş olan AB'ye üyelik kriterlerini karşılamamız açısından da, ivedilikle ele alınması gereken sorunlar arasındadır.
Hatta, kadın konusunda bir eylem planı oluşturulmasının, Aralık 2004'te Türkiye'nin adaylık statüsüne ilişkin AB kararında çok olumlu bir etki yapacağı görüşündeyiz.
Olumlu ayrımcılığa kabul
Bulgularımız, toplumda kadınların kamu alanındaki rolü konusunda kemikleşmiş bir muhalefet olmadığını, bilakis kadınların gerek eğitim sürecine gerekse iş yaşamı, üst yönetim ve siyasete katılmalarının halk tarafından desteklendiğini, hatta bu konuda kadınlara yönelik olumlu ayrımcılık uygulamalarının kabul göreceğini ortaya çıkarmıştır.
Aynı zamanda, halkın önemli bir çoğunluğu (yüzde 75'i), gelmiş geçmiş hükümetlerin ve siyasal partilerin kadın sorunsalına yeterince önem vermediklerini düşünmektedir.
Bu bulguya katılarak ve buradan hareketle, "Cumhuriyet kadınlara eşit haklar tanımış olduğu için yapılabilecek tüm değişikliklerin gerçekleştiği" türü resmi söylemin, Türkiye'de kadın sorunsalını tartışmayı siyasetin dışına ittiği kanısındayız.
Diğer bir deyişle, Cumhuriyet'in ilk yıllarının kadına kazandırdıklarıyla yetinmek, siyasal kadroların yıllarca tercih ettiği bir politikaya dönüşmüştür.
Çalışma sonuçlarından
Çalışmamızdan ortaya çıkan önemli sonuçlar şöyle özetlenebilir:
* Halkın yüzde 83'ü Türkiye'de kadınların erkeklere göre daha az eğitim almış olmalarını ülkenin gelişmesinin önünde önemli engel olarak görmektedir. Bu konuda, kadınlara ilişkin geleneksel değer yargılarından kaynaklanan bir sorun olmadığı gözükmektedir.
Örneğin, okullarda ahlak bozulduğu için kızını okula göndermediğini belirtenler yüzde 2 gibi çok küçük bir azınlık grubu oluşturmaktadır. Halkın yüzde 64'ü eğitim için daha fazla vergi vermeyi kabul etmektedir.
* Kadınların iş yaşamına katılmalarında da Türkiye halkının çoğunluğunun gelenek ya da muhafazakârlıktan kaynaklanan önyargıları olmadığı anlaşılmaktadır.
Örneğin, çalışan bir kadının namusunu koruyamayacağı önermesine halkın sadece yüzde 7.6'sı katılmıştır. Kendi çevresinde, çalışan kadınlara "kötü gözle bakıldığını" ya da karısını çalıştıran erkeklerin ayıplandığını belirtenlerin oranı yüzde 20'lerle azınlıkta kalan görüşlerdir.
Üstelik, bu oranlar genel olup somut durumlarda farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin, çalışan kadınlara "kötü gözle bakıldığı" için çalışmadığını söyleyen kadınların oranı sadece yüzde 3'tür.
Benzer şekilde, kadınların yüzde 20'si erkeklerle bir arada olacakları işyerlerinde çalışmayı uygun bulmazken, çalışmayan kadınların sadece yüzde 1'i bu gerekçeyi çalışmama nedeni olarak belirtmiştir. Kadınların çalışmasına en önemli engelin çocuk bakımı olduğu anlaşılmaktadır.
Her mesleği yapabilirler
* Çalışmamızda, diğer iki konuda olduğu gibi, kadınların kamu sektörü ve özel sektörde üst yönetimde görev almalarına karşı da muhafazakâr tutumlardan kaynaklanan ciddi bir toplumsal muhalefet gözükmemekte, bilakis bunun kabul gördüğü ortaya çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanlığından polisliğe kadar genişçe bir yelpazeyi kapsayan 11 meslek ya da görev arasında hangilerini kadınların yapmasının olumlu ya da olumsuz karşılanacağını irdelediğimiz sorulara verilen yanıtlar, halkın büyük çoğunluğunun kadın-erkek arasında ayrım gözetmediğini ortaya çıkarmıştır.
* Uluslararası istatistiklerde Türkiye, kadınların aktif siyasete katılımların en düşük olduğu ülkelerden biridir. Bu tabloyu açıklamakta, kadınların siyasetle ilgilenmedikleri sık sık gerekçe olarak gösterilir.
Bulgularımız, Türkiye'de sadece kadınların değil, erkeklerin de siyasetle fazla ilgilenmediklerini ortaya çıkarmıştır. Siyasetle ilgilendiklerini belirtenlerin oram erkeklerde yüzde 34, kadınlarda ise yüzde 19'dur.
Siyasete ilgi Meclis'teki kadın-erkek oranım belirleyecek tek faktör olsaydı, TBMM'nin en az üçte birinin kadın milletvekillerinden oluşması beklenirdi.
Üstelik, siyasete girmeyi düşünebileceğini, ya da teklif gelse kabul edeceğini söyleyen kadınların oranı yüksektir. Kadınların yüzde 34'ü bir partiye üye olup siyaset yapmayı düşünebileceklerini söylemiştir. Destekledikleri bir parti seçimde aday olmalarını önerecek olsa, bu öneriyi kabul edeceklerini söyleyenlerin oranı, önerilen adaylık türüne göre yüzde 39-yüzde 43 arasında değişmektedir.
* Halkın yüzde 74'ü (kadınların yüzde 81'i) bugünkü Meclis'teki kadın milletvekili oranını yetersiz bulmakta, gene yüzde 74'ü siyasal partilerin kadınları siyasete çekebilmek için yeterince çaba göstermediklerini düşünmektedir.
Daha da önemlisi, kendi görüşlerine ters düşmeyen bir parti son seçimde çok sayıda kadın milletvekili adayı göstermiş olsaydı, kendi tercih ettikleri parti yerine bu partiye oy vereceğini söyleyenlerin oranı Türkiye genelinde yüzde 44'tür. Bu oran kadınlarda yüzde 49'a ulaşmaktadır.
Türkiye'de kadınların siyasette az sayıda yer almalarının nedenleri sorulduğunda, yüzde 65 kadınlara siyasette fırsat tanınmadığını belirtmiştir. Siyasi gözlemciler tarafından sık sık öne sürülen yaygın gerekçenin aksine, halkın sadece yüzde 14'ü, kadınların siyasete girmek istememelerini siyasette çok az sayıda yer almalarının nedeni olarak göstermiştir.
* Kadınların milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partilerin kadınlara oy pusulalarının üst sıralarında yer ayırmaları fikrini halkın yüzde 74'ü desteklemektedir.
* Benzer şekilde, çok sayıda kadın aday gösteren siyasi partilere daha fazla hazine yardımı yapılması halkın takriben 40'ı tarafından destek görmekte, belirli sayıda kadın çalıştıran ya da şirket üst yönetiminde belirli sayıda kadın bulunduran işyerlerine devlet ve belediye ihalelerinde öncelik tanınması, bu tür işyerlerine devletin ucuz kredi, vergi indirimi gibi destek vermesi, halkın takriben yüzde 50'si tarafından uygun bulunmakta, bu oranlar kadınlarda daha da artmaktadır.
Okullarda şiddete karşı ders
* Bu sonuçlara ilaveten, ilköğretim programlarında kadın-erkek eşitliğini vurgulayan ve kadınlara karşı şiddet kullanımını eleştiren konuların okutulması, kreş ve çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması, çocuğa baba bakmak isterse babalara da ücretli izin verilmesi, kocalarından kötü muamele gören kadınar için sığınma evleri açılması gibi konularda da devletin ağırlığını koyması doğrultusunda büyük bir halk desteği vardır.
Bu sonuçlara bakarak, Türkiye'de kadınların eğitim sürecine, iş yaşamına, üst yönetime ve siyasete daha yüksek oranlarda katılmaları önündeki engellerin kaldırılması ve katılımın teşviki amacıyla bir eylem planı oluşturulmasını ve bu çerçevede "Kadın 10 Yılı" ilan edilmesini öneriyoruz.
Tarihsel olarak ayrımcılığa uğramış ve sonuçta aleyhinde önyargılar oluşmuş her toplumsal grup gibi, kadınların sorunlarının çözümlenmesinde de, devlet eliyle "olumlu ayrımcılık" uygulamaları pek çok Batı ülkesinde sonuç vermiştir.
* Bu 10 yıl içinde, her şeyden önce, Türkiye'de de kadınların üst yönetimde görev alabilmelerini sağlamak amacıyla devletin benzer olumlu ayrımcılık politikalarını yürürlüğe koyması gerektiği kanısındayız.
* Kadınların aktif siyasete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılması için, siyasal partilerin "kadın kotası" koymalarını zorunlu kılmak önemli bir aşama olacaktır.
* Yine bu 10 yıl içinde, kadınlar için eğitim seferberliği başlatılması, gerekirse eğitimde harcanmak üzere gönüllü bir ek vergi konulması, ilköğretim müfredatına kadın sorunlarını ele alan derslerin eklenmesi, yükseköğretimde, özellikle eğitim, hukuk, tıp fakülteleri ve polis akademilerinde de benzer derslerin zorunlu tutulması uzun dönemli değişimi sağlayacak önerilerden birkaçıdır.
* Kadınların iş yaşamına daha çok katılımlarını teşvik için kreş ve yuvaların yaygınlaştırılması, doğum sonrası izin süresinin ücretsiz izin, doğum yapmış kadın yerine geçici istihdam ve istediği takdirde babaya ücretli izin gibi düzenlemelerle yeniden ele alınması, düşünülebilecek önlemler arasındadır.
Medyada kadın tartışması
* Bu "Kadın 10 Yılı" süresince basın yayın kurumlan aracılığıyla kadın sorunsalının tartışılması ve halkı eğitici programların yaygınlaştırılmasının da, değişimin başarısında önemli bir katkı sağlayacağı düşünülebilir.
* Son olarak, kadınların statüsünün değişiminde çok önemli olan yasal düzenlemelerin yapılması, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olduğu gibi, Anayasa'nın 10. maddesine kadınlar için "olumlu ayrımcılık yapılabileceği" ibaresinin eklenmesi, kuşkusuz, bu konuda atılabilecek adımlara önemli destek sağlayacaktır.
AB kapısındaki Türkiye'de, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinde de önemli bir yeri olan kadın-erkek eşitliğinin salt kanun metinlerinde kalmayıp hayata geçirilmesi, kadınların bugünkü konumunun ciddi bir sorgulamaya tabi tutulup iyileştirilmesi, bu konuda siyasi bir iradenin mevcut olup olmamasına bağlıdır. Çalışmamızdan çıkan nihai sonuç, böyle bir iradenin Türkiye halkı tarafından da destek göreceği doğrultusundadır.
Bu çalışmanın mali desteği Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projesi, Sabancı Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsünce karşılanmıştır. Sonuçların kamuoyuna duyurulmasında TESEV destek vermiştir. Saha araştırmasını Frekans Araştırma yapmıştır.
* Prof. Dr. Binnaz Toprak, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler Bölümü