İstanbul Kartal Meydanı’nda “Savaşa karşı barış, kayyuma karşı halk iradesi” sloganıyla düzenlenen mitinge katılmak için gelen binlerce kişi Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nin önünde toplandı. Miting alanına yürüyen kitle “Biz de barışa hazırız",, "Demokrasiyi ve barışı birlikte savunacağız", "Savaşa karşı barış, kayyuma karşı toplumsal dayanışma" pankartları açtı. Yürüyüşte “İstanbul’dan Mardin’e kayyuma karşı omuz omuza”, “Amed halkı yalnız değildir”, "Kayyuma hayır" sloganları atıldı.
Miting alanında 1 Eylül Tertip Komitesi adına yapılan açıklamada "Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran’da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız” denildi. Mitinge HDP ve CHP milletvekilleri ile çok sayıda sivil toplum örgütünün temsilcileri de katıldı.
Ahmet Türk: Barışı örgütleyeceğiz
Mitingde görevden alınıp yerine kayyum atanan Mardin seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün mesajı da okundu. Türk'ün mesajı şöyle:
"Bugün çok istememe rağmen hakkımdaki davalar nedeniyle imza vermem gerektiği için aranızda bulunamıyorum. Bugün barış mücadelesi için alanlarda olan her birimiz biliyoruz ki barış adaletle, eşitlikle özgürlükle gelecek. İradesine sahip çıkan kayyumlara teslim etmeyen halkın kararlılığı, inadı, örgütlü duruşu ve mücadelesi ile gelecek. Hem ülkemizde hem bölgemizde çatışma ve savaşa karşı barışı örgütleyeceğiz. Bu vesile ile 1 Eylül Dünya Barış Günü hepimize kutlu olsun."
Ortak metin: Barış, bir çocuğun gördüğü en güzel düştür
Mitingde ortak açıklamayı Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve yazar Orhan Alkaya okudu. Metin özetle şöyle:
"Nazi Almanya’sının 80 yıl önce Polonya’yı işgal ederek 2’nci Dünya Savaşını başlatmasının yıldönümünde düzenlediğimiz 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingimize hoş geldiniz.
Barış, bir çocuğun gördüğü en güzel düştür. Alman şair Bertold Brecht, savaş hakkında en kısa şiirini yazdı. ‘Savaş istiyoruz.... En önce vuruldu bunu söyleyen.’
İki dünya savaşının kayıplarını, acılarını, tahribatını görmüş olan dünyamızda barış hala kazanılamadı. Barış sloganlarını duvarlara, defterlerine yazan gençlerimiz hala vurulur, gözaltını alınır. Savaş makinaları, hala milyonlarca insanı öldürmeye, yerinden, yurdundan etmeye devam ediyor. Libya’da, Suriye’de, Afganistan’da, Yemen’de yaşandığı gibi. Akdeniz, bir ölü deniz ve mülteci mezarlığına dönmüştür.
"Demokrasiyi savunmak için barış şart"
Emeğimizi ve demokrasiyi savunmak için barış şarttır. AKP-Erdoğan iktidarının ‘milli güvenlik’ adına uyguladığı savaşçı ve yayılmacı politikalar, ülkemizi, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’nun tamamında emperyalistler arası paylaşım mücadelesinin bir parçası haline getirdi.
Milli güvenliği, beka meselesi olarak gösteren AKP ve Erdoğan iktidarı, Suriye’de ve bölgede Kürt halkının kazanımlarını bir tehdit olarak görmekte, bunun üzerinden yürüttüğü milliyetçi, savaş ve çatışma yanlısı politikaları ile muhalefeti ve tüm toplumsal kesimleri susturmaya, yedeklemeye, ayrıştırmaya ve hizaya çekmeye uğraşıyor.
"Osmanlıcı politikalar ülkeyi ekonomik krize sürüklüyor"
Ekonomik ve siyasi olarak sıkışan iktidar, savaş ve çatışma siyasetini tek adam rejimini sürdürmenin vaz geçilmez bir aracı olarak uyguluyor.
AKP’nin ve tek adam rejiminin savaş ve çözümsüzlük politikaları, silahlanma harcamalarında her yıl bütçeden ayrılan payda sürekli artışları getirmiş, emperyalist güçlerle ABD, Rusya ile girdiği rol kapma, kurtlar sofrasında pay kapma ilişkilerinde, Ortadoğu masasında yer edinme, Lozan antlaşmasının ilerisinde toprak kazanma hedefli yeni Osmanlıcı politikalar, ülkeyi giderek daha derin ekonomik krizlere sürüklemiştir. Bu ekonomik krizlerin ağır faturası ise tüm halkımıza, yüksek enflasyon, sürekli zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet, yoksulluk olarak yansımaktadır.
Bir merminin fiyatını tartıştırmakta, asgari ücretli, işçi ve kamu emekçilerinin sefalete mahkum edilmesi adeta meşrulaştırılmaktadır. Kadın cinayetleri giderek politik bir mahiyet kazanmıştır. Hükümet, işçilere ve kamu emekçilerine toplu pazarlık görüşmelerinde, yandaş ve sarı sendikalarla işbirliği içinde sefalet ücretini dayatmaktadır.
"Kaz Dağları, Murat Dağı, Hasankeyif..."
AKP’nin, tek adam yönetiminin savaş ve sömürü politikaları, ülkemizin tarihi ve doğal çevresini- Kaz Dağlarını, Murat Dağı, Hasankeyf, Munzur, Artvin, Kütahya’da altın arama amacıyla, ülkenin zenginlik kaynakları emperyalist güçlere peşkeş çekilmekte, yağmalattırılmaktadır.
"AKP seçim kaybetmenin faturasını Kürtlere kesiyor"
7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne, girdiği tüm seçimlerde güç ve itibar kaybeden AKP, son 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kaybettiği yerel yönetimlerle, ülke ekonomisinin yüzde 60’ına yakın bir gelirin kontrolünü yitirmiştir. İçerde demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı, bölgede savaş çığırtkanlığı, sınıra askeri yığınak yapması bu nedenledir.
Demokratik siyaset yapan seçilmişlere, barış çağrısı yapan akademisyenlere, KHK ile gayri hukuki olarak ihraç edilmiş aydınlar ve seçilmişlerin haklarının gaspı da bu yönetimin olağan, hak, hukuk, adalet tanımaz politikalarının bir diğer yönüdür.
AKP ve Erdoğan, 31 Mart-23 Haziran seçimlerini kaybetmesinin faturasını, 3 büyük kentin belediyesine kayyum atayarak HDP’ye ve kendilerine oy vermeyen Kürtlere kesmiştir. Şimdi ise cepheyi daha da genişleterek seçimle kaybettiklerini, politik manevralarla geri almak istemektedir. Biliyoruz ki, bu yapılan sadece Diyarbakır, Mardin, Van halkının değil, hepimizin iradesine, seçme ve seçilme hakkına yönelik bir saldırıdır.
"Erdoğan İstanbul'a parmak sallıyor"
Diyarbakır, Mardin ve Van büyük şehir belediyelerine kayyım atanmasını tek adam rejiminin karakterini atlayarak izah edemeyiz. Halkın irade gaspı olan bu politika, bu yönetim tarzını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir.
AKP kendi içindeki bölünme ve yeni parti kurma çabalarını da bertaraf etmek için herkesi AKP’nin bekası için hizaya sokma çabasındadır. Şüphesiz muhalefetin kayyum atamalarına karşı tutumunu ‘sert sözlerle’ tepki göstermeye indirgemesi Erdoğan ve ekibini cesaretlendirmekte, İstanbul’a da göz kırpmakta, parmak sallamaktadır.
Tek adam yönetimine karşı olan toplumsal kesimlerin çok yönlü mücadelesi önümüzdeki süreçte hayati önem taşımaktadır. AKP ve tek adam rejimi miadını doldurmuştur. Ancak, ömrünü baskı, yasak ve savaş politikaları ile uzatmaya çabalamaktadır.
"Kardeşliğe sahip çıkacağız"
Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran’da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha da ilerden, daha da güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız.
Barış ve demokrasiye, gerçekten emperyalizme karşı mücadeleyle ulaşıla bilinir. Ülkemizde ve bölgede barışın teminatı da, gerçek bir yurtseverliğin göstergesi de, Ortadoğu’ya emperyalist müdahaleye, bölgenin yağma ve talanına, içerde halklar ve emekçiler arasında ayrışma ve düşmanlık körükleyen siyasi anlayışı sürdüren tek adam yönetimine karşı mücadeleden geçer.
Bugün İstanbul’daki emek, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve kurumlar, demokratik kitle örgütleri ve yöre derneklerinin bir araya gelmesiyle oluşan İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri olarak buradayız. Bu birlikteliğimizi önümüzdeki günlerde, yüreği emekten, barıştan, demokrasiden yana atan herkesle el ele, omuz omuza, yan yana gelerek, genişleterek sürdüreceğiz. Biliyoruz ki, bu saldırıları hep birlikte olursak püskürtebiliriz. İnanıyoruz ki, bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız. Tarih ve coğrafya şahidimizdir ki, bizim sesimiz yenilgi tanımaz.”
Manşet ve Yazı İçindeki Fotoğraflar: Evrensel ve Mezopotamya Ajansı