İşkencenin araştırılması ve belgelenmesi için Birleşmiş Milletler’in patentli bir kılavuz olma niteliği taşıyan İstanbul Protokolü güncelleniyor.
51 ülkeden 180’den fazla uzamanın çalışması ile güncellenecek olan protokol yarın (29 Haziran 2022) Cenevre’de gerçekleşecek bir etkinlikte dünya kamuoyu ile paylaşılacak.
Etkinlik BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in açılış konuşmasıyla başlayacak. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nı (TİHV) temsilen Vakfın Yönetim Kurulu Üyesi ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’da konuşma yapacak kişiler arasında bulunuyor.
Etkinlik öncesinde hazırladığı video ile İstanbul Protokolü’nün önemine dikkat çeken TİHV işkencenin istisnasız yasaklandığına vurgu yaptı.
Bir otoriteden alınan güçle kişilere kasti olarak psikolojik ve fiziksel olarak zarar verme olarak tanımlanan işkencenin uluslararası hukukta insanlık dışı bir suç olarak kabul edildiğini ifade etti.
TİHV, yasağa rağmen Türkiye’de 31 yılda 20 bine yakın insanın işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı için TİHV’e başvurduğu belirtirken başvuranların 4 bini aşkınının 2016 – 2021 yılları arasında olduğunu belirtti.
“Ötekiler’ kavramı işkenceye kapı açıyor”
Videoda konuşan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, insan haklarının bölünemez bir bütün olduğunu ancak işkence yasağının bu haklar içinde özel bir yeri olduğunu söyledi:
Bakkalcı, “Diğer haklar, hakkın özüne dokunmamak kaydıyla, belli koşullarda, belli sınırlılıklar içerisinde, belli sürelerde, belli kısıtlamalara maruz kalabilir. Ama işkence konusu böyle bir şey değildir. Hiçbir şekilde istisnası olmayan bir mutlak yasaktır” dedi.
Bakkalcı, siyasi iktidarların kullandığı ‘ötekiler’, ‘düşman’ gibi kavramların tüm yasaklara rağmen işkencenin sürmesindeki en önemli nedenlerden biri olduğunu anlettı.
"Devlete yükümlülük getiriyor"
TİHV ile birlikte protokolün hem hazırlık hem de güncelleme çalışmalarında aktif olarak görev alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da, uluslararası sözleşmelerin devletlere işkenceyi önlemede yükümlülükler getirdiğine dikkati çekti.
İstanbul Protokolü’nün bu yükümlülüklerin nasıl yerine getirileceği konusunda bir kılavuz işlevi gördüğünü ifade eden Fincancı, sağlık alanındaki ilerlemelerin güncellemeyle birlikte Protokole yansıtılmasının işkencenin belgelenmesine önemli katkı sağlayacağını söyledi.
"İşkencenin raporlanması için tek kaynak"
Psikiyatr Doçent Doktor Neşe Direk Tecirli de şöyle konuştu:
“İşkencenin yaygın olduğu, sık kullanılan bir yöntem olduğu ülkelerde işkencenin iyi ve ayrıntılı biçimde dokümante edilmesi gerekmektedir. Çünkü işkence yöntemlerinin hemen hepsi zaten herhangi bir iz bırakmamak üzerinden yıllar içinde kendi kendini geliştiren, yeni yöntemleri evrilten bir süreç geçirir. Dolayısıyla burada belgelemenin çok büyük titizlikle yapılması gerekmektedir. İstanbul Protokolü bu açıdan belgelemenin adım adım, detaylara dikkat ederek, hangi özellikleri hangi şekilde ifade edeceğimizi bilerek raporlama yapmamızı sağlamak için oldukça önemli bir kaynak, hatta tek kaynaktır."
"İnceleme şart"
TİHV Yönetim Kurulu Üyesi, Adli Tıp Uzmanı Ümit Biçer, işkencenin kişinin yalnızca fiziksel bütünlüğünü hedef almadığını, insanın ruhsal yapısını ve sosyal çevresini de yıkmayı hedeflediğini belirti. Biçer, bunun için işkence görenlerin tepeden tırnağa muayene edilmesinin, ruhsal değerlendirme başta olmak üzere bütün sistemleri içerecek şekildeki muayenelerinin, laboratuar ve radyolojik incelemelerinin yapılmasının şart olduğunu ifade etti.
"Cezasızlık işkenceyi sürdürülebilir kılıyor"
Videoda “İşkencenin uluslararası hukukta kesin bir şekilde yasaklanmış olsa da neden sürdüğü” sorusunu değerlendiren uzmanlardan Avukat Gulan Çağın Kaleli, “Türkiye’de işkencenin soruşturulması ve yine işkence fiilini işleyen kişilerin soruşturulma süreçlerinin hızlı bir şekilde takipsizlik kararlarıyla sonuçlanıp esasında nihai olarak cezasızlık ile bu süreçlerin sonuçlandırıldığını tanıklık ediyoruz” dedi.
"Devletin sorumluluğu toplumun vicdanı"
İşkence ile mücadelenin sadece topluda belli kesimlere ait bir sorumluluk olmadığını belirten TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nilgün Toker, “İnsanlık onurunun zedelenmesine izin vermemek, işkenceyi önlemek devletlerin yükümlülüğüdür. Ancak toplum, bir kişiye bile işkence yapıldığına dair bir bilgiye sahipse, devletin yükümlülüğünü yerine getirmediğini farkında olmalı. İnsan olmaktan kaynaklanan değerleri, insanlık onurunu savunmak tüm yurttaşların sorumluluğu olmalıdır. O yüzden işkencenin yapılabilirliğini önlemek esasen yurttaşların sorumluluğudur” dedi.