Göçmen karşıtlığı, ayrımcılık ve ırkçılık bütün dünyada yükseliyor. Ekonomik sıkıntıların üzerine koronavirüs salgını süreci, insanlığın bu yüzünü belirginleştirdi.
Almanya da bu konuda hem tarihsel hem güncel bir sicile sahip. Bu nedenle özellikle sivil toplum kuruluşlarının ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelesi her zaman gündemde.
Katharina Elisabeth R. (24) ve Omer A. (24), BUNDjugend (Dünyanın Genç Arkadaşları) adlı sivil toplum örgütünün yardımıyla Köln’de ırkçılık ve ayrımcılık konusunda çalışmalar yapan iki genç aktivist. BUNDjugend, çocuklardan başlayarak yeni nesilleri bu konularda bilinçlendirmek amacını güdüyor.
Katharina; projelerinin amacının, ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalan, göçmenlik deneyimi olan insanları bir araya getirip bu konulardaki sorunları tartışmak ve özellikle de çocuklara empati yeteneği kazandırmak olduğunu söylüyor. “Ekipteki herkes kendi projesini hazırlıyor ve okullardaki öğrencilerle yoğun programlar yaparak atölyelerimizi gerçekleştiriyoruz" diyor.
Bu mücadelede en önemli bulduğu konulardan biri kendi deneyimi: “İmtiyazlarımın ve ön yargılarımın farkına vararak mücadeleye kendimden başladım.”
*Katharina Elisabeth R.
Katharina, atölyelerden önce altı aylık bir eğitim sürecinden geçtiklerini, 5. ve 10. sınıf arasındakiler için yapacakları atölyeleri bu süreçte hazırladıklarını belirtiyor. Atölyeleri altı saat gibi yoğun bir programı kapsıyor. Öğrenciler bu süreçte göçmenlikle ilgili filmler izliyor ve tartışma gruplarına dahil oluyor.
Tartışmaların temel konusu insan hakları ve özgür irade üzerine. Katharina, bu politik eğitimin ilk önce çocuklara verilmesi gerektiğini düşünüyor.
“Göçmenlerin ‘neyi olduğuna’ odaklanmalıyız”
Katharina’ya göre, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı mücadelede devlet de bir şeyler yapıyor ama asıl odaklanılması gereken yere odaklanmıyorlar. Mesela, herhangi bir toplumsal sorunla ilgili projeniz olduğunda devletin bazı kurumlarından finansal destek alabiliyorsunuz.
“Fakat” diyor Katharina ve burada gördüğü ana sorunu anlatıyor:
“Bir göçmen Almanya’ya geldiğinde, devlet daha çok bu kişilerin ‘neyi olmadığına’ odaklanıyor. Ve yaptığı ilk şeylerden biri bu kişiyi Almanca kursuna başlatmak oluyor. Bu entegrasyon için önemli. Ancak göçmenlerin ‘neyi olduğuna’ odaklanmak daha büyük bir zenginlik. Örneğin bir göçmenin ana dili Arapça, Farsça veya Türkçe ise bu bir eksiklik sayılıyor. Kişi ana dil olarak Avrupa dillerinden birine sahipse bu bir artı olarak görülüyor.”
Katharina, kişilerin ana dillerinde daha çok eğitim desteği alabilmesi gerektiğini vurguluyor.
*Omer A.
Benzer projelere katılan ve atölyeler düzenleyen Omer ise beş yıldır Almanya’da. Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele için düzenlenen atölyelerin yaygınlaşması gerektiğini düşünüyor.
“Medya yanlış bir dil kullanıyor”
Omer, ırkçılık yapan çoğu kişinin bunu farkında olmadan yaptığını söylüyor. Bu yüzden ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı mücadelede en önemli yerin okullar olduğunu ifade ediyor:
“Bir kişi Suriye’den geldi diye ona Müslüman etiketi yapıştırılıyor. Halbuki Suriye’den gelen Hristiyanlar, ateistler de var. Bu şekilde insanları belli kutulara koyuyorlar.”
Medyanın da yanlış bir söylem ürettiğini vurgulayan Omer; bir göçmen suç işlediğinde medyada yer alan haberlerde o kişinin etnik kimliğinin kullanıldığını, fakat bir Alman suç işlediğinde etnisiteye dair bir bilginin haberlere yansımadığını ifade ediyor.
Hanau kasabasındaki ırkçı saldırıyı da hatırlatıyor Omer:
“Irkçılık her yerde var. Ama burada daha yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Bu sadece toplumu değil, Avrupa’yı da bölüyor. Bu yüzden insanlar ölüyor."
*Omer atölyelerde nasıl bir eğitim izlediklerini uygulamalı gösteriyor.
“Mücadele güçlü olmayı gerektiriyor”
Omer, devletin finansal olarak ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı yaptığı projeleri destekliyor ama bunun yetersiz olduğu görüşünde.
Bir çözüm olarak, okulların eğitim programına ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı atölye eklenebileceğini söylüyor.
Geçimini sağlamak için çalışmak zorunda olduğunu da hatırlatan Omer, “Devlet bu işi sadece bireylere bırakmamalı. Her zaman yeterli vakit bulamayabiliyoruz. Ayrıca ırkçılığa bizzat uğrayanlar bu işi yaparken çok zorlanabiliyor. Çok güçlü olmak gerekiyor” diyor.
(SO/DŞ)