TESEV, Türkiye'de bağımsız ve özgür bir medyanın oluşmasının önündeki yasal, siyasal ve ekonomik engellerin ve devlet ile medya ilişkilerinin tarihsel bir perspektiften ve eleştirel bir bakışla tespit edilmesini amaçlayan "İktidarın Çarkında Medya" raporunu yayınladı.
Dilek Kurban ve Ceren Sözeri tarafından hazırlanan rapor, medya alanındaki politika yapım süreçlerini, bu süreçlerde rol oynayan aktörleri, medya içeriğini düzenleyen yasal çerçeveyi, medya piyasalarının yapısını ve bu piyasada gazetecilerin çalışma koşullarını ve denetim mekanizmalarını inceliyor.
Rapordan satırbaşları şöyle:
Medya politikaları
* Türkiye'nin anayasal ve yasal mevzuatına hâkim olan milliyetçi ve muhafazakâr değerler, medya alanında yapılan yasal düzenlemelerde de etkili oluyor.
* Medya alanında yapılan düzenlemelerde parlamentonun son derece sınırlı bir rol oynuyor.
* Genel olarak hükümet medya alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarını yasa yapım süreçlerine dâhil etmiyor, ettiği ender durumlarda ise bu kuruluşların sunduğu katkıyı dikkate almıyor.
Medya ve pazarın yapısı
* Hemen her medya grubu enerji, telekomünikasyon, finans, inşaat gibi sektörlerde yatırımları bulunurken, bu grupların kamu ihalelerine girişlerini engelleyen herhangi bir yasal düzenlemenin de mevcut değil.
* Türkiye'de medyanın ekosistemini anlamak için reklam harcamalarına ve bunların pazarlar ve gruplar arasında dağılımına bakmak önemli.
* Yüzde 56'lık bir oranla en çok reklam harcaması televizyona yapılıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Türkiye'de televizyon izleme oranının çok yüksek olması sebebiyle televizyo- nun kamuoyunu etkileme gücünün çok yüksek olduğunun düşünülmesi ve televizyonda reklam fiyatlarının çok düşük olması.
* Reklam harcamalarında ikinci büyük pay yazılı basına ve onun alt sektörü olan gazete yayıncılığı alanına gidiyor.
* İnternet reklam gelirleri, yoğunlaşmış ana akım medyaya alternatif oluşturacak bağımsız bir medya yaratmak için henüz yeterli değil.
* IAB Türkiye tarafından yapılan bir araştırmaya göre 15-34 yaş arası gençlerin yüzde 70'i gazeteleri internet üzerinden okuyor, internet üzerinden radyo dinliyor ve televizyon seyrediyor. Ancak medya kullanım alışkanlıklarında değişiklik yaratmış olsa bile internet gelir modellerinde henüz bir değişikliğe yol açmadığı görülüyor.
* AB adaylık sürecinin Türkiye'de medya politikalarına oldukça olumlu katkıları olmuştur. AB'ye uyum sürecinin medya politikalarına yansıması- nın en son ve somut örneği 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'dur.
Yasal düzenlemeler ve mahkeme kararları
* AB sürecinde gerçekleşen görece ilerlemelere rağmen, medya alanındaki yasal düzenlemeler milli birliği, kamu güvenliğini ve Atatürk ilke ve inkılaplarını korumayı amaçlayan sınırlamalar barındırıyor. Yasalar basın ve ifade özgürlüğüne atıfta bulunsalar da, devletin ve kurucu ideolojinin korun- masına oranla bu özgürlüklere ikincil derecede bir önem atfediyor.
* Yasanın yayıncılık ilkeleri olarak benimsediği "genel ahlak", "ailenin korunması" ve "toplumun milli ve ahlaki değerleri" gibi kavramların muğlaklığı, RTÜK'e geniş bir takdir yetkisi ve hareket alanı sağlıyor.
* İnternet erişimine ilişkin yasaklama kararlarının resmi istatistikleri kamuoyuyla paylaşılmamakla birlikte, gayri resmi kaynaklara göre, Türkiye'de toplam 18.345 web sitesine erişim yasaklanmış bulunuyor. Bunların arasında, Kürt meselesi gibi hassas siyasi konulara ilişkin yayın yapan web sitelerinin yanı sıra, LGBT web siteleri ile cinselliğe ilişkin yayın yapan web siteleri yer alıyor.
* Erişim yasaklarının yasal dayanağı İnternet Yasası'nda belirtilen sekiz çeşit katalog suç ile sınırlı olmasına rağmen, uygulamada, erişimin engellenmesi kararları Terörle Mücadele Kanunu'na, Türk Ceza Kanunu'nun başta 301. madde olmak diğer maddelerine ve fikri mülkiyet haklarına da dayandırılıyor.
* Türkiye'de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün önündeki temel engel, ceza hukuk sisteminden, özellikle de AİHM'ye taşınan "ifade özgürlüğüyle ilgili davaların büyük bir çoğunluğunun temelinde yer alan" Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'ndan kaynaklanıyor.
* Medya kuruluşlarına, gazetecilere ve insan hakları savunucularına karşı açılan davaların Türk Ceza Kanunu'ndaki yasal dayanakları şu suçlardır: Hakaret (madde 125); anayasal düzeni sona erdirmek amacıyla suç örgütü kurmak (madde 314); askeri personeli itaatsizliğe teşvik etmek (madde 319); halkı askerlik- ten soğutmak (madde 318); Türklüğü, Cumhuriyet'i, devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, hükümeti veya yargı organlarını aşağılamak (madde 301); suç işlemeye tahrik etmek (madde 214); suçu ve suçluyu övmek (madde 215); halkı suç ve düşmanlığa tahrik etmek (madde 216) ve müstehcen görüntü, yazı ve sözleri basın yoluyla yayımlamak (madde 226).
* Basın mensuplarına karşı açılan tazminat davaları söz konusu olduğunda, yüksek mahkemeler yerleşmiş AİHM içtihatları ile açıkça çelişen kararlar vermekte, özellikle kamuoyu tarafın- dan tanınan entelektüellere karşı açılan davalarda davacıların lehine sonuçlar çıkmaktadır.
Gazetecilik mesleği
* Türkiye'de basının ortaya çıkışından itibaren gerek Osmanlı'nın modernleşmesinde gerekse Cumhuriyet'in kuruluşunda gazeteciler önemli roller üstlenirken, basın her daim hükümetten ya da devletten gelen baskıların hedefi olmuştur.
* Her ne kadar kendi aralarında rekabet ediyor olsalar da, hemen tüm aktörler her dönemde devlet çıkarını koruma konusunda ortak bir zihniyeti paylaşmışlardır.
* Medyadaki güç kayması yalnızca sahiplik yapısını etkilemekle kalmamış, dolaylı olarak editoryal politikaları da etkileyerek otosansürün artmasına neden olmuştur.
* Medya üzerindeki sansürün bir başka görünür şekli devlet kurumları tarafından uygulanan akreditasyon işlemidir.
* Gazetecilerin medya sahipleri karşısındaki güçsüz konumunun bir diğer nedeni kendi aralarındaki yatay dayanışmanın zayıflığıdır. (ÇT)