*Bu yazı evrim ağacı sitesinden alınmıştır. Yazar: Tuğçe Aydın. Görseller: Pixabay.
Carl Gustav Jung (1875-1961), İsviçreli bir psikiyatr ve analitik psikolojinin kurucusudur.
Freud'un öğrencisi olan Jung, Freud ile yaşadığı fikirsel anlaşmazlıklardan ötürü ondan ayrılıp kendi psikoloji bilim dalını kurmuştur.
Özellikle arketipler ve kolektif bilinçaltı kavramlarıyla psikolojiye yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Jung, araştırmalarına kendi mistik yönünü de kattığı için bazı bilim insanları tarafından önyargıyla bakılmıştır.
Fakat derinden incelendiğinde analitik psikoloji evrim, evrimsel psikoloji, biyoloji ve sinirbilim ile yakından ilgilidir. Biz bu yazımızda, Jung'un, özellikle arketip kavramını ve evrimsel psikolojiyle olan bağını inceleyeceğiz.
Ana hatlarıyla evrimsel psikoloji
Evrimsel psikoloji; bellek, dil, algı gibi psikolojik özelliklerin modern evrimsel bakış açısına göre yorumlandığı psikoloji dalıdır.
Ayrıca psikolojik özelliklerin adaptasyon ve gelişim süreci (doğal seçilim ve cinsel seçilim) ile de yakından ilgilenir.
Doğal seçilim çevresel koşullar için daha elverişli özelliklere sahip olan belirli bir organizmanın, bu özelliklere sahip olmayanlara göre daha fazla yaşama ve üreme şansına sahip olmasıdır.
Cinsel seçilim ise kısaca, eşeyli üremede karşı cins ile çiftleşme şansını yakalamak için verilen mücadeledir. Evrimsel psikoloji, zihnin de vücut gibi kendine özgü bir yapısı ve birimleri olduğunu savunur.
Psikolojik adaptasyon sürecimiz atalarımızdan bu yana değişiklik göstermiştir. Yani, atalarımızın yaşam şekli, davranışlarımızın temelini oluşturur. Evrimsel psikoloji; evrimsel biyoloji ve sinirbilim ile de iç içedir.
Psişenin bilinç ve bilinçaltı katmanları
Analitik Psikolojide Psişe (Ruh) ve Bilinç
Psişe; ruh, can, zihin anlamında kullanılır. Bir bütün olarak bilinci ve bilinçaltını kapsar. Jung, psişeyi 3 ana gruba ayırmıştır.
- 1. Ego (Bilinçli; İng: "conscious")
- 2. Kişisel Bilinçaltı (İng: "Personal Unconscious")
- 3. Kolektif Bilinçaltı (İng: "Collective Unconscious")
Özellikle ego ve kişisel bilinçaltı arasındaki ilişkiyi doğru kavramamız gerekiyor; fakat öncesinde kolektif bilinçaltını açıklayalım.
Kolektif bilinçaltı, tüm insanlığın ortak bilinçaltıdır. Kolektif bilinçaltı insanlık tarihinin başından beri ortak olarak paylaşılmaktadır.
Burada arketipler bulunur. Arketipler, en uç kültürler arasında bile ortak olan evrensel imgeler (İng: "image") ve tasavvurlardır.
Arketiplere birazdan daha detaylı bir şekilde değineceğiz.
Kişisel bilinçaltında, bireyin hayatında yaşamış olup da unuttuğu anılar, bastırılmış duygular ve eşik altı (İng: "subliminal") olan her öge bulunur. Burada kişinin sadece kendi deneyimleri ve yaşantıları ikamet eder.
Haliyle, kişisel bilinçaltı, evrensel olan kolektif bilinçaltının zıttıdır. Kişisel bilinçaltı, bireyleşmenin (genelden yani kolektif psikolojiden farklılaşma) gerçekleşmesi için ego ile bütünleşmelidir.
Ego ise bilinç öncesi ve bilinçli alanda olduğundan ''farkında olabildiğimiz'' düşüncelerimizi, hatıralarımızı ve duygularımızı içerir.
Ego, bilinç alanının merkezini oluşturduğundan bir sürekliliğe ve kimliğe sahiptir. Egonun işlevleri düşünme, hissetme, sezgi ve duyumdur.
Kolektif bilinçaltındaki bazı arketipler, rüyalarda egzoterik ve karanlık imgeler halinde kendini gösterebilir.
Kolektif bilinçaltındaki arketipler
Kolektif bilinçaltının, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana evrensel bir şekilde bilinçaltında bulunduğunu söylemiştik.
Arketipler ise işte tam burada bulunuyor. Arketipler, insan içgüdülerinin analitik psikolojideki karşılığıdır diyebiliriz.
Arketipler, algımızı örgütler ve bilinç içeriklerini düzenler.
Evrimsel açıdan baktığımızda arketipler, yüzyıllardır süregelen kuşakların, yaşadığı durumlara verdiği tepkilerdir. Örneğin, bir aslandan korkmak buna verilecek basit bir örnektir.
Hayatımızda bir aslanla karşılaşmış olmasak bile, aslandan korkarız. Çünkü insanlar, kuşaklardır aslanlara karşı korku beslemiştir.
Birçok arketip vardır (kahraman, ebeveyn, yaratıcı, sihirbaz vs.) fakat biz en önemli 4 tanesini kısaca açıklayalım:
1- Persona (Maske)
Persona, topluma karşı taktığımız maskedir. Kendimizi, Dünya'ya sunuş biçimimizdir. Örneğin, ailemize karşı farklı, arkadaşlarımıza karşı farklı davranırız.
Yani maske değiştiririz. İşte bu personamızdır. Bulunduğumuz sosyal ortamda kabul edilmek veya dışlanmamak için bunu sık sık yaparız. Personayı fazla özümseme sonucunda kişilik bozulmaları ortaya çıkabilir.
2- Gölge (İng: "Shadow")
Gölge, en karanlık yanımızdır. Her türlü bastırılmış düşünce, duygu, kabul görmeyen cinsel istekler, arzular, içgüdüler vs. burada bulunur. Kısacası, topluma ve kendimize ters düşen her şeyi içerir.
Bu konuda en çok verilen örneklerden biri ensesttir. Ensest, seçilim değerini (genotiplerin sonraki kuşaklara yavru bırakmada ne kadar başarılı olduğu) olumsuz etkiler.
Akrabalık kan bağının bulunduğu cinsel ilişkiler sonucunda sağlıklı yavru dünyaya getirme oranı oldukça düşer. Yani bu bize uyumsuzdur (İng: "maladaptive"). Bu yüzden ensest, gölge arketipinin bir bileşenidir diyebiliriz.
Başka bir örnek verelim. Zenofobi yani yabancı korkusu/düşmanlığı genellikle göçebe (avcı toplayıcı) topluluklarda ve azınlıklarda fazlaydı.
Türlerinin yok olmasından korkan gruplar, başka gruplara karşı düşmanlık besliyordu.
Günümüzde bunun örneklerini ulusal boyutta görebiliriz. Soykırım gibi vahşi tepkiler ''gölge'' arketipimizde bulunan yok olma korkusunun yol açtığı ''düşmanlık/korku'' nedeniyle ortaya çıkabilir.
3- Anima ve Animus
Anima, erkeklerdeki kadınsı yöndür. Animus ise kadınlardaki erkeksi taraftır.
Örnek vermek gerekirse bilinçli olarak aşırı derecede erkeksi olan/davranan bir erkeğin aynı zamanda yüksek derecede kadınsı bir yanı vardır. Çünkü erkek, toplumun da etkisiyle kadınsal özelliklerini silmeye çalışır.
"Erkekler ağlamaz.", "Kadın gibi davranma.'' gibi cümleler bu durumu çok kolay anlamamıza yardımcı olur.
Kadınsal özelliklerini silmeye çalışan "aşırı erkeksi görünümlü" bir erkeğin bilinçaltında bu kadınsal enerji birikir. Bu yüzden böyle erkeklerin, belirgin zayıf özellikleri vardır. Aynı örnek, kadın için de verilebilir.
4-Kendilik (Self)
Kendilik/benlik, kişiliğin bilinç halinin ve bilinçaltının birleşimidir.
Rüyalarda kendini üst düzey kişilikler (peygamber, kahraman gibi) ve bütünlük simgeleriyle (daire, kare, çarmıh) gösterir. Ying ve Yang karşıtlığının bütünlüğünü de buna örnek verebiliriz.
Bu noktada etoloji biliminden de bahsedelim. Etoloji, hayvanların davranış ve tabiatlarını ilişkilendiren bilim dalıdır. Bu yüzden etologlara göre, eğer arketipleri anlamak istiyorsak Homo sapiens'in (modern insan) çevre ile olan ilişkisini de incelemeliyiz.
Avcı toplayıcı kuşaklar ve arketipler
Homo Sapiens, yani günümüz modern insanının 300 bin yıl önce Afrika'da evrimleştiği düşünülüyor.
Bu dönem içerisinde Homo Sapiensler çok büyük oranda (%99,5) avcı ve toplayıcıydı.
Evrimsel açıdan bakıldığında 300 bin yıl çok da uzun bir süre değil. Yani genetik olarak avcı toplayıcı atalarımıza çok benziyoruz.
Biyolog E.O. Wilson, insan doğasındaki keskin ve belirli değişimlerin 100 jenerasyon sonra olacağını tahmin ediyor.
Bu da demek oluyor ki evrimsel adaptasyon (uyumluluk) koşullarımız avcı toplayıcılarla neredeyse aynı.
Bu bağlamda, içgüdülerimiz ve arketiplerimiz de onlarla aynı! Evrimsel psikoloji açısından baktığımızda içgüdülerin daha iyi anlaşılması için primatların (iri beyinli memeliler) da incelenebileceği sonucuna varıyoruz.
300 bin yıl önce atalarımızdan bize miras kalmış olan arketiplerimiz, şimdiki modern kültür ve hayat tarzımızla çok iyi uyuşmuyor.
Arketiplerimiz ve bizim aramızda çok büyük farklılıklar olabiliyor. Bu yüzden de bütünleşmemiz ve bireyleşmemiz zorlaşıyor.
Kendilik (İng: "Self") arketipinden bahsetmiştik.
Kişiliğimizde bütün olmamızın yolu genetik mirasımız (arketipler) ve modern yaşamımızı uzlaştırmayı başarmaktan geçiyor.
Bilinçaltındaki farklı çatışmalar biz farkında olmasak da kendimizi gerçekleştirmemizin ve huzurlu olmamızın önüne geçebiliyor.
Aynı olduğumuz kadar farklıyız: Genler ve arketipler
Arketiplerin atalarımız tarafından bize miras kaldığını ve toplumsal bilinçaltında bulunduğunu biliyoruz; fakat arketipler gelişebilir ve bireysel olarak değişim gösterebilir.
Arketiplerin bulunduğu kolektif bilinçaltı, kişisel arketip dünyalarımızın temelidir.
Genetik çeşitlilik, farklı çevre koşulları ve öğrenme, arketiplerin gelişiminde rol oynar. Her arketip, birçok gen ile bağlantılıdır. Özellikle genotipler, arketipleri şekillendirir.
Keskin bir örnek vererek kadınları ve erkekleri ele alalım. XX kromozomları ve XY kromozomları hem fiziksel hem de psişe (ruh) bakımından farklılıklara sebep olur.
Kadınlar ve erkeklerdeki arketipler doğuştan aynı olarak gelse de içgüdüler ve arketipler gelişerek iki cinste de farklılıklar gösterir. Örneğin "anne" arketipi kadında daha farklı gelişmiştir.
Arketipler nöropsikolojik açıdan da değişim gösterir. Nöropsikoloji, beynin farklı yapı ve fonksiyonlarının psikolojik olaylarla ilişkisini inceler. Bireysel farklılıklar olsa da beynin anatomisi ve işlevi tüm insanlar için aynıdır. Bu yüzden arketipler de aynıdır.
Örneğin, anne (mother) arketipi, beynin duygusal, motive edici, öğrenme ve hafızaya dayalı bölümleriyle ilişkilidir. Yani bu arketipe dayanak sağlayan nöral yapılar, beynin birçok bölgesindedir.
Arketipler dinamik yapılı olduğundan zamanla yeniden örgütlenir ve biçimlenir. Jung da arketiplerin dinamik, canlı, hareketli bir yapıda olduğunu belirtmişti. Ergen bir çocuk ile orta yaşlı bir adamın Eros'a (erotizm/aşk) bakış açısı farklılık gösteri
Kompleksli Misin?: Analitik psikolojide kompleksler
Arketiplerin kolektif (toplumsal, evrensel) bilinçaltımızda bulunduğunu hatırlayalım. Kompleksler ise kişisel (bireysel, öz, öznel) bilinçaltımızda bulunurlar; farkında olmadığımız duyguların, bastırılmış veya unutulmuş anıların, isteklerin çekirdeğidirler; bizden bağımsız yani otonomdurlar.
Komplekslerin üzerimizde olumlu ve olumsuz etkileri bulunur. Her kompleksin merkezinde arketipler vardır. Kendilik arketipini gerçekleştirebilmemiz için kompleksler önem taşır. Olumsuz kompleksler (barışık olmadığımız bastırılmış duygu ve anılar) acı çekmemize neden olabilir.
Örneğin, kişi, yaşadığı bir travma yüzünden acı çeker ve unutma çabasıyla bu travmayı bastırır. Acı duygusu, bilinçaltında enerjisini biriktirir ve o duygu, anı ile ilgili bir kompleks oluşturur.
Hatta bu durum, kompleks bizi baskı altına aldığında obsesif kompulsif bozukluğa kadar gidebilir.
Zamanla bastırılan kompleksler daha çok güç kazanmaya başlar. Kompleksler, ego kompleksini ele geçirdiğinde bazı psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar.
Komplekslerimizi kabul etmek, onlarla barışmak hepimiz için epey zordur. Örneğin farz edelim ki bir kişinin muhafazakar bir ailede cinsellik süreçleri bastırılmış veya bir kişi hayatında cinsel bir travma yaşamış olsun.
Bu gibi durumlarla yüzleşemediğimiz zaman kompleksler daha da güç kazanır. Yani, komplekslerden kaçarız. Jung'a göre komplekslerin işaretleri ''korku'' ve ''direnç''tir. Şunu bilmeliyiz ki kaçarak sonuca ulaşılamayacaktır.
Süper ego ve ego kompleksleri
Birçok gelenek, gözlemlenerek öğrenilir. Böylece toplumsal olarak neyin kabul görüp neyin görmediğini anlarız.
Buna göre de davranışsal eğilimlerimiz ve kaçınmalarımız ortaya çıkar. İşte bu süper egodur. Davranışsal normları öğrenmeye memeden başlarız ve zamanla ailesel, grupsal, toplumsal ve ulusal normları da öğreniriz. Tam bu noktada persona (maske) arketipini de hatırlayabiliriz.
Ailemiz için farklı, arkadaşlarımız için farklı süper egolarımız vardır. Bunları davranışa dökmeyi ''maskeler'' olarak düşünebiliriz.
Süper ego kompleksi her ne kadar gözlemleyerek yapılansa da evrimsel biyolojinin de etkisi vardır. Buna "Baldwin Etkisi" denir.
Sosyal normları (kuralları) kavramaya ve öğrenmeye genetik yönden ne kadar yatkınsak daha fazla seçilim değerine sahip oluruz. Ego, kişinin bilinçli kimliğiyle yakın olan komplekstir.
Jung, egonun psişenin tam olarak merkezi olduğuna inanmadı ve egoyu ''kendilik'' arketipimizin etrafında bulunan birçok kompleksten biri olarak gördü.
Psişede o kadar çok bilinçaltı işlev ve yapı vardır ki öz farkındalığımızın (İng: "self awareness") tam olarak gelişmesi hayli zor görünür.
Evrimsel psikoloji, Jung psikolojisini anlamamıza yeter mi?
Evrimsel psikoloji, insanın iç dünyasındaki süreçlerden çok dış dünyaya sergilediği davranışlarla ilgilenir. Jung psikolojisinde ise insanın içsel dünyasının derinlerine inilir.
Örnek vermek gerekirse evrimsel psikoloji, din olgusunu incelediğinde dinsel davranışın birey üzerindeki adaptasyon işlevi ile ilgili bilgi verebilirken dinsel olgunun, ruhsal deneyimine dair pek bir yorum yapamaz. Bu yüzden, Jung'a sadece evrimsel psikoloji ve sinirbilim açısından bakmak yeterli olmayabilir.
Dahası, Jung'un açıklamaları psikoloji camiasında genel geçer olarak kabul görmemektedir. Birçok psikolog ve filozof, Jung tarafından yapılan açıklamaların bilimsel temeli olmadığını düşünmektedir.
Eğer Jung'un açıklamaları zihin felsefesi kapsamında değerlendirilirse tartışmaya açık olabilir (ki buna yönelik de güçlü itirazlar vardır); fakat modern psikolojide bu halleriyle kullanımı oldukça dardır.
Jung, teorilerini deneysel testlere tabi tutmamış ve hatta bununla pek ilgilenmemiştir bile. Buna bağlı olarak modern psikoloji, kendi evrimi içinde diğer bilim dallarında olduğu gibi, deneysel verilere sadık kalmış ve Jung, belki felsefi anlamdaki etkisini kısmen korusa da, bilimsel etkisini yitirmiştir.
Jung'un teorilerine getirilen en temel eleştiri, Jung'un arketip tanımlarının aşırı gevşek ve esnek olmasıdır; dolayısıyla gündelik yaşamın her kısmında, çeşitli gözlemlere uyabilecek biçimde tasarlandığı ve aslında herhangi bir gerçek olguya işaret etmediği ileri sürülmektedir.
Bu sayede Jung, bilimin testlerinden kaçınabilmektedir.
Dahası, Jung'un bazı arketipleri (örneğin anima ve animus) fazlasıyla indirgemecidir ve toplumsal cinsiyetle ilgili yaygın önyargılara saplanmaktadır. Ancak bu tartışmalar halen devam etmektedir ve çok sayıda farklı görüş bulmak mümkündür.
Genel olarak, Jung'un bize göstermeye çalıştığı gibi, bu tarz nihai yanıtların verilmediği alanlarda karşıtlıkları kabul edip her yönüyle birleştirerek yorumlarımızı bütünsellik çerçevesinde yapabilmeliyiz.
Böylece tek taraflı bakış açısından kaçınır ve daha yüksek bir perspektife sahip oluruz.
Kaynaklar.
1. B. J. MacLennan. (2020). Evolutionary Jungian Psychology. Academia.
2. M. West. (2020). Complexes And Archetypes. Thesap.
3. Inside a Soul. C. G. Jung: The Ego. (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: Inside a Soul
4. S. McLeod. Carl Jung. (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: Simply Psychology
5. C. G. Jung. (2020). Analitik Psikoloji Sözlüğü. ISBN: 6055302837. Yayın Evi: pinhan.
6. Wikipedia. Natural Selection. (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: Wikipedia
7. Psychologist World. Carl Jung: Archetypes And Analytical Psychology. (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: Psychologist World
8. Wikipedia. Evolutionary Psychology. (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: wikipedia
9. Wikipedia. Complex (Psychology). (2020, Şubat 06). Alındığı Tarih: 06 Şubat 2020. Alındığı Yer: Wikipedia
(PT)