*Görsel: pixabay
Haklar ve Araştırmalar Derneği, 2020'nin ekonomik, siyasi ve ekolojik açılardan ortaya çıkan hukuki düzenlemelerini inceleyen bir rapor yayımladı. Rapor, başta enerji ve madencilik olmak üzere, özellikle fosil yakıtlara dayalı hukuki düzenlemelerin izini sürüyor.
TIKLAYIN - Çevre avukatlarından "Haklar ve Araştırmalar Derneği"
İdarecilerin keyfi standartlar belirlemesi
"Ekolojik, Ekonomik ve Siyasal Krizler Eşliğinde 2020’de Yaşanan Hukuki Dönüşüm" başlıklı rapora göre, devletin piyasa ekonomisi içindeki etkisi ve gücü geçtiğimiz 10 yıl boyunca daha da arttı. Bu gücün artmasında, yargı kararları ve enerji sektörünün yasal düzenlemelerden yönetsel düzenlemelere kaymasının etkisinin büyük olduğu belirtildi.
Geçtiğimiz yıllarda yasalarla yapılan ve kamuoyunda madde 45 olarak bilinen termik santrallere çevre koruma standartlarından muafiyet getiren düzenlemelerin artık yönetmelikle yapılıyor olmasının da idarecilere keyfi standartlar belirleme şansı verdiği vurgulandı.
TIKLAYIN - Termik Santraller Torba Yasayla Havayı İki Yıl Daha Kirletecek
"Çevre örgütleri güvenlik sorunu gibi kodlandı"
Raporda öne çıkan diğer noktalar şöyle:
* Termik santrallerden hangilerinin gerçek anlamda çevresel standarlara uygun olduğunun, hangisinin uygun olmadığının hukuken izlenmesi olanaksız kılındı.
* Hangi firmaya hangi standardın uygulandığının bilinmemesi, çevrenin ve insan sağlığının korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını olanaksız hale getirdi.
* Hangi standardı uygulandığının bilinmemesi aynı zamanda, şirketler arasında da haksız rekabet ortamının oluşmasına ve kimi şirketlere ayrıcaklıklar/istisnalar tanıyan bir düzenin ortaya çıkmasına neden oldu.
* İktidarın iklim değişikliği sorununa tekelci bir yaklaşımla müdahale etmesi, bu sorunu bir kısım yatırımcı ve bakanlık uhdesinde götürmesi ve katılımcı yolların tıkanması aynı zamanda çevre örgütlerinin, derneklerin de güvenlik sorunu gibi kodlanmasına yol açtı.
* Ayrıca Dernekler Kanunu ve Avukatlık Kanunu düzenlemeleri ile birlikte iklim değişikliğine karşı katılımcı politika beklentilerinin de kriminal bir talep olarak sunulmasına yol açtı.
"İklim tartışmaları boşa düşürüldü"
Raporu avukat Fevzi Özlüer kaleme aldı. Özlüer'e göre iklim değişikliğine bağlı sorunların giderek arttığı günümüzde, faaliyetlerin yarattığı kirliliğin ölçülebilir ve belirlenebilir kılınmasına yönelik hukuki düzenlemelerin istisna kılınmasıyla, iklim kanunu tartışmaları boşa düşürüldü.
"İklim kanunu tartışmaların yapıldığı şu günlerde, kirlilik kaynaklarının tespiti ve gerekli önlemlerin alınması, ortaya çıkan maliyetlerin, kamu düzeninin ve güvenliğinin oluşturulması için son derece gerekli ve zorunlu" açıklamasını yapan Özlüer, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi uluslararası düzenin kapsamında, piyasa aktörlerine vaat edilen piyasa temelli bir kanun beklentisini yöneten ve bu konuda büyük bir proje yürüten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tutumunu da değerlendirdi:
"Paris Anlaşması öteleniyor"
"Bakanlığın iklim değişikliği sorununa karşı bir piyasa yaratma kabiliyet ve kapasitesinin olmadığı görülmektedir. Bu siyasal kriz, istisnalar ve ayrıcaklıklarla sürdürülemez. Bu nedenle de sivil toplumun ve şirketlerin talep ettiği Paris Anlaşması gibi serbest piyasa koşulları yaratacak süreçler ötelenmektedir."
Kamu yöneticileri, hak savunucuları ve dernekler açısından üç alt başlıkta 2020'yi tartışan raporun başlıkları ise şöyle:
- Devletin bir piyasa aktörü haline gelmesi
- Kamunun şirket gibi yönetilmeye başlanması
- Bu bağlamda temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması.
Rapora buradan ulaşabilirsiniz.
(SO)