"Sanırım 1986 yılı idi. Adet kanamam başladığından beri aşırı sancı çekerdim. Kimi zaman bayıldığım olurdu. Bir kamu kuruluşunda çalışıyordum. Adet dönemlerimde yoğun sancıdan en az üç gün izinli sayılırdım. Bir gece çok fenalaştım. Gece doktora götürdüler, doktor bana ilaç ve iğne verdi. Fakat hiçbir etkisini görmedim.
Ağrılarım dinmeyince, birkaç gün sonra kız kardeşimle birlikte Çapa Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Servisi'ne gittim. Ameliyat olmam gerektiğini söylediler ve hemen hastaneye yatırıldım.
Bekaretim olduğu için laporoskopi önerildi. Karın bölgemde yaygın bir şekilde enfeksiyon olduğu söylendi. Ameliyat oldum. Ameliyat sonrası ilaç tedavisi önerildi. Bir süre ilaçları kullandım. Fakat adet dönemlerimde yine sancım bir türlü geçmiyordu.
Tekrar hastaneye gittim. Bu kez ikinci bir ameliyat önerildi. Hastaneye yattım. Dr. F.S. ile Prof. Dr. C.B. girmişti ameliyatıma. Fakat, ameliyat yapamayacaklarını, ameliyat masasında söylediler bana.
Doktorum F.S., "Giyin ve odama gel, seninle konuşmam gerekiyor" dedi. Ben de odasına gittim. Vajinamda ciddi bir enfeksiyon olduğunu ve fitil kullanmam gerektiğini söyledi. Fakat benim "bekaret" denen bir sorunum vardı. Feodal bir yapıdan gelmeyiz ailecek. "Bekaret" bizim ailede çok büyük bir sorundur.
Doktorum, "Korkacak bir şey yok, bir aletle fitil geçecek şekilde açmam gerekiyor" dedi. Ben de "Ailem ne der, öğrenirse mahvolurum" dedim. "Bu tedavi yöntemini uygulamak zorundayız, yoksa daha da çok acı çekersin" dedi. Ben de daha fazla acı çekmemek ve sağlığım için kabul ettim.
Her jinekologa gittiğimde yüzüm kızarır ve kasılarak muayene olurdum. "Çok korkuyorum" dedim. Doktorun elinde uzunca bir metal alet vardı. "Bununla yapacağım, korkulacak bir şey yok" dedi.
Muayene masasına yattım ve yine aynı şekilde gözlerimi kapayarak kendimi sıkmaya başladım. Müdahale esnasında bir inleme sesi duydum.
Canım acıyordu. Hemen gözlerimi açtım, "Acı duyuyorum" dememe kalmadan doktorun cinsel organını gördüm. Prezervatif takmıştı. Tepki göstererek fırladım yerimden, "Neden bunu yaptın, hani aletle yapacaktın; aileme ne söyleyeceğim" dedim. "Ha aletle, ha bu şekilde bekaretini açmam arasında bir fark yok, sen medeni bir insansın, ailenin kontrol edecek hali yok ya" dedi.
Çok korkmuştum, kendimi çok kirlenmiş hissediyordum, o anda vajinamı koparıp atmak geldi içimden. Psikolojim çok bozulmuştu. Üstelik bir devlet dairesinde çalışıyordum, ilaç reçetesine "fitil" yazılması zaten benim hayatımın sonu demekti.
Hem devlet açısından, hem de ailem açısından. Herhalde işyerimde "orospu" gibi görülürdüm. Öyle de oldu. Arkadaşlarım "Sende birşeyler var, reçetende 'fitil' yazılı; yoksa sen birisiyle cinsel ilişkiye mi girdin de söylemiyorsun" dediler.
Ben de ne kadar onları inandırdım bilmiyorum ama, annem için yazdırdığımı söyledim. Psikolojim zaten çok kötüydü, bir de bunların kahırlarını çekmeye başlamıştım.
Tecavüze uğramıştım. Şikayet de edemezdim. Çünkü, en çok ailem duyarsa ne olurum diye düşünüyordum. Eve gittiğimde kimseyle konuşmuyor ve anlaşılır diye çok korkuyordum.
Sekiz yıl hiç doktora gitmedim. Sancılarımı ağrı kesiciler ve antibiyotik kullanarak yenmeye çalışıyordum. 1995 yılıydı. Yine çok sancılanmıştım ve kanamam hiç durmuyordu. Kanamamın 15. gününde sancılarım artık dayanılmaz boyutlardaydı. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı.
Gece beni bir kliniğe kaldırdılar. Muayene eden doktorlar, "Çok riskli bir durum, biz müdahale edemeyiz, sizin bir üniversite hastanesine gitmeniz gerekiyor" dediler.
Ben artık öleceğimi düşünüyordum. Üniversite hastanesine gidersem o doktorla karşılaşmaktan da korkuyordum. Ertesi gün kızkardeşimle birlikte, eşyalarımı alarak evden çıktım. Çapa Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Servisi'ne gittim. Doç. Dr. H.S. ve birkaç pratisyen doktor girdi muayeneme.
Sevk kağıdımda "bekar" yazılı olduğu için, karın bölgesi üzerinden ultrasonla muayene ederken, ben de "Vajinadan da muayene edebilirsiniz" dedim. Hemen bana dönüp "Sen evli değilsin, sevk kağıdında bekar yazılı, yoksa sen zina mı yapıyorsun?" dedi.
Ben çok kötü oldum ve dönüp "Pardon burası hastane değil mi? Ben bir hekime geldiğimi sanıyordum, namus bekçisine geldiğimi bilmiyordum" dedim ve ağlayarak çıktım.
Sonra, bana tecavüz eden doktorun muayenesine gittim. "Benim ailem kontrol etmedi ama, sizin meslektaşınız kontrol etti ve bana zina suçlaması yaptı" dedim. Dr. F.S.'nin yüzü birden değişti ve kekeleyerek, "Ben elimden geleni yaparım. Sen benim muayeneme gel" dedi.
Uzun yıllar yine doktora gitmedim. Çünkü doktora gitmekten nefret ediyordum. Rahim içindeki miyomlar nedeniyle aşırı kanama geçiriyordum. Üç kez tanıdığım bir doktora gittim. Doktor her muayenesinde, eğilip baktığımda, neden bu kadar tedirgin olduğumu anlayamadığını söylerdi.
Doktor, miyomların çok büyüdüğünü ve rahmimin tamamen alınması gerektiğini söyledi. Artık çok geçti. Üç ay önce gittiğim hastanede ameliyata alındım ve rahmim de alındı.
Üniversite hastanesinde çalışan bir doktorun "tecavüz"ü sonucu, ağır fiziksel ve psikolojik travmalar geçirdim. 15 yıl boyunca hiç kimseyle paylaşmadım bu sorunumu. Yıllarca erkeklerden hep nefret ettim. Hem kirlenmişlik duygusu yaşıyordum, hem de birlikteliğin sadece "cinsellik" olduğunu düşünüyordum.
15 yıl aradan sonra bir arkadaşımla evde otururken "Neden senin sevgilin yok, sana hayret ediyorum, aşksız hiç yaşanır mı?" dedi. Dayanamayıp ağlamaya başladım, "Ben tecavüze uğradım, bu yüzden erkeklerden nefret ediyorum, cinsellik iğrenç bir şeydir" dedim.
Demek ki, 15 yıl boyunca kendime unutturmaya çalıştığım o "tecavüz"ü hiç unutamamışım. Hem de nasıl ağladım. Sabaha kadar. İlk kez bu kadar çok ağlamıştım.
Ben, hastalığım nedeniyle gittiğim bir üniversite hastanesindeki doktor tarafından hem tecavüze uğruyor hem de aynı hastanenin başka bir doktoru tarafından "zina" suçlamasına maruz kalıyorum.
Kimbilir benim mağduriyetimi kaç kadın yaşamıştır? Şimdi de, "zina" diye bir kavramı yasallaştırmaya çalışıyorlar.
Tecavüz zorla uygulanan bir şiddet türüdür. Zina ise, kişinin kendi iradesiyle yaptığı bir eylemdir. Bu iki kavramı ayırmak gerekiyor. Bu yasayı çıkarmak isteyen zihniyet ilk önce "tecavüzcülerini" yargılasın. Binlerce kadın, ya gözaltında ya da sokak ortasında kaçırılarak tecavüze ve tacize maruz kalmadı mı?
Bu toplumun değerlerini korumak adına, kimin kiminle ne yaptığını taraflardan birinin şikâyeti üzerine yine devletin "tecavüzcü ordu"sunu göndererek cezalandırmak... Hiç aklım almıyor! (BB)