Alman, Yahudi, Devrimci. Alman Solu'nun sözcüsü ve kuramcısı. Alman Komünist Partisi'nin kurucularından. Dünya siyasetinin ve sosyalist literatürün önemli ismi: Rosa Luxemburg.
Yaşamı savaşa ve milliyetçiliğin her türüne karşı mücadeleyle geçmesine; kısa hayatına sığdırdığı büyük aşklara rağmen, yaşamından çok "ölüm"üyle hatırlanan bir kadın.
Belki, paramiliter grupların Alman Reichtag'ında savaşa karşı çıkan tek sosyal-demokrat olan Karl Liebknecht'le birlikte öldürüldüğü ve kanala atılan cesedi ölümünden üç ay sonra bulunduğu için...
20'li yaşlarında tanıştığı ve ölümüne dek ilişkisini sürdürdüğü sevgilisi Leo Jogiches de, Luxemburg'u öldürenleri bulmaya çalışırken benzer bir şekilde yaşamını yitirdiğinden belki de...
"Devrim muhteşem bir şeydir, başka her şey zırvalıktır!"
Devrimci bir kadının vahşi bir biçimde öldürülmesi, Luxemburg'a yönelik duygusal bir ilgi yaratıyorsa da, ölümünden önceki son yazısında, "Berlin'de düzen hüküm sürüyor! Sizi budala çakallar! Sizin 'düzen'iniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleriyle haykıracaktır: Buradayım, buradayım, hep burada olacağım!" diyen Luxemburg'un yaşamı, bundan çok daha fazlasıydı...
Hayatının hemen her alanında siyasi mücadelenin ve eylemin içerisinde yer alan Luxemburg, Lenin'le belirli temel sorunlar üzerine girdiği ve geçmişi 1903 yılına kadar uzanan tartışmalarıyla da sol literatürün "biçimlendirici"leri arasında yer aldı.
O, örgütlenmeye olan inancı, mücadelenin başlıca vasıtası olarak kitle grevini görmesi ve parti yönetimlerinin dar kadrolarından ziyade eylem içindeki kitlelerin kendi deneyimlerinden ders çıkarmalarını öne çıkaran yaklaşımıyla hala önemini koruyan bir devrimcidir.
Ölümüne dek "eleştirel bir destekçi" olmaktan hiç vazgeçmeyen Luxemburg, hayatı boyunca kadınlığından da taviz vermez. Bu tutumuyla, bağımsız devrimci kadın figürünün de öncüleri arasında yer alır.
"Hayat bu, onu cesaretle yaşamalıyız"
Hem 17 yaşındayken, arkadaşına hatıra olarak verdiği fotoğrafının arkasına "Benim idealim herkesi sevebileceğim bir toplum düzeni. Belki de bu ideal adına ve onun gayretiyle günün birinde nefret etmeyi öğrenebilirim" diye yazacak kadar sevgi dolu hem de, sadece 27 yaşındayken kendisini bir "ceset" gibi hissedecek kadar yaşama uzak bir insan...
Lise yıllarında siyasi faaliyetlerine başlayan, yirmi yaşında hayatının aşkı ile karşılaşan, o yıllarda ayrıldığı evine bir daha hiç dönmeyen, evinden ayrıldıktan sonra annesini hiç göremeyen, babasını ancak ölüm döşeğindeyken görebilen Luxemburg'un yaşamı da en az ölümü kadar "acı dolu"dur.
Ancak o, 1917 yılında savaşa karşı çıktığı için tutuklu bulunduğu Breslau Hapishanesi'nde askerlerin kırbaçları altında kanayan bir hayvanla göz göze gelebilecek, onun yerine gözyaşı dökebilecek kadar duyarlıydı. Yoldaşı Sonja Liebknecht'e yazdığı ve gördüklerini anlattığı mektubuna, "Ah, Sonitschka! Burada çok keskin bir acı yaşadım" diye başlasa da, "umutsuzluğu" kendisine yakıştıramıyordu: "Sonitschka, canımın içi, her şeye rağmen huzurlu ve neşeli olmaya bak. Hayat bu; onu cesaretle, yiğitçe ve gülümseyerek yaşamalıyız... Her şeye rağmen."
Müsrif, huysuz, inatçı, kadın...
Ufak tefek, bir bacağı aksayan, dostlarının "müsrif", "huysuz", "inatçı" olarak nitelendirdikleri bu cesur kadın, 5 Mart 1871'de Polonya'nın Rusya yönetimindeki bölgesinde, Yahudi bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu.
1889'da, o dönemde Marksizmin en önemli merkezlerinden biri olan İsviçre'ye gitti ve Zürih Üniversitesi'ne kaydoldu. Politik faaliyetlerini burada da sürdürdü. Bu arada, yerleştiği evin tam karşısına taşınan Jeo Jogichles'le tanıştı. Yaşamlarının çeşitli dönemlerinde kesintiye uğrayan ilişkileri, ölümlerine dek sürdü.
1893'te Jogiches ile birlikte İşçi Davası Dergisi'ni çıkardı, derginin editörlüğünü yaptı. SDP içinde devrimci kanadın önderleri arasında yer aldı. Partinin Birinci Dünya Savaşı karşısındaki tutumunu eleştirdi, savaşa muhalefeti dolayısıyla hapse girdi. Savaşı, bir işçi devrimiyle sona erdirmeyi amaçlayan Spartaküs Birliği'nin kurucularındandı.
Alman Komünist Partisi'nin de kurucularından olan Rosa Luxemburg, 1919'da öldürüldü.
Rosa Luxemburg'un Peter Nettl imzalı biyografisi, Everest Yayınları'ndan, Osman Akınhay çevirisiyle yayımlandı. Nettl, kitabında Luxemburg'un yaşamını anlatırken, bir kişinin, bir hareketin ve bir çağın tarihini de yeniden kuruyor. Luxemburg'un düşünceleri, deneyimleri ve eylemlerle dolu yaşamı hakkında bilgi veren kitap, daha önce Ataol Yayınları'ndan çıkmıştı.
Rosa Luxemburg
Peter Nettl
Çeviri: Osman Akınhay
Everest Yayınları
708 s.