Umut herkes için yaşam dolu bir kavram. Ancak lütfen aşağıdaki tanımlamayı okuyunuz önce bir. Onu okuyunca, herkesin her gün sınırsızca kullandığı umut sözcüğünün gerçek içeriğini, asıl değerini, derin anlamını, yüklü ağırlığını duyumsarsınız.
Umut nerede ne ağırlıklar kazanıyor; görürsünüz. Hatta, umutsuz olmanın yavan tatsızlığını dimağınızda ve dilinizde duyumsar; kendinizden biraz sıkılırsınız.
Sürekli kaçan ve yemek, barınma ve koruma arayan...
Mülteci (sığınmacı), ırkı, dini, dili, cinsiyeti, ulusu, politik düşüncesi ya da belirli bir sosyal gruptan olması dolayısıyla zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu nedenle ülkesine geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi olarak tanımlanır.
Bu tanım umut sözcüğünün anlamına anlam katar; daha anlamlanan anlamı pekiştirir. Biraz derin düşünürseniz içinizi ürpertir. Umutsuzluğunuzdan utanırsınız.
Savaştan, zulümden, terörden, açlıktan, öldürülme korkusundan kaçan ve kendilerine ve ailelerine öldürülme korkusu yaşamadıkları, savaş, terör, açlık ve zulüm görmedikleri yeni bir dünya kurmak isteyen ve ama kuramayan erkeklerin, kadınların, çocukların, gençlerin, yaşlıların yaşadıkları umutsuzluğun kahrediciliğini düşünebilir misiniz?
Şöyle bir yoklayın kendinizi. Sürekli kaçan ve sürekli yemek, güvenli barınma, koruma, ilgi arayan insanların düştüğü umutsuzluğa düşmek ister miydiniz?
Bırakın geleceğinizi görememeyi; bugününüzü kuramadığınızı, bir ekmek parçası bulamadığınızı, akşam nerede güvenle yatacağınızı bilemediğinizi düşünün bir! Bütün bunların üstüne bir de umutsuz kalmayı ister miydiniz?
Doğup büyüdüğü ülkede barınamayan, korku içinde yaşayan, bilmediği ülkelere sığınmak zorunda kalan erkeğin çocuklarına harcayacak parasıdır umut; kadının ekmeğidir; bebeğin sütüdür; gencin bacaklarındaki gücüdür.
Abartmıyorum. Aynen; Çin'de, nice babayiğidin karşıya geçemeden kollarının gücü tükenip can verdiği sarı ırmağın yoğun çamur, akıntısı bol suyuna atlayıp karşıya geçen kolları güçsüz ama bilge yaşlının sözleri gibi: "Önce karar verdim!"
Yaşamak için; ayakta kalmak için; direnmek için, eşine huzurlu, çocuklarına güzel bir gelecek için; anasına iyi haber, babasına muştu vermek için... önce umut ettim... diyebilmek.
Umut yanardağdır, gerçeğin yolunu açar
Umut gerçeğin yolunu açar çünkü. Umut ufku aydınlatır çünkü. Umut geleceği ışıldatır.
Canı ve geleceği için zulümden güzel günlere yolculuk yapan sığınmacıların can simididir umut.
Belki de umut asıl böyle durumlar için gerekli. Belki de umut böylesi günler için var. Yaralı bir ceylanı; doğup üç gün aç tutulan bir bebeyi besler gibi besleyin umudunuzu. Heyecan ve özen içinde... O umuda sizden çok daha fazla gereksinimi olanların varolduğunu düşünerek umut biriktirin içinizde...
Belki birgün o daha çok gereksinim sahiplerine aktarmak için ya da onlarla paylaşmak için. Örneğin, sığınmacılara...
Bakarsınız paylaştığınız umutlar kendini üretmeye başlar içinizde. Bakarsınız paylaştıkça çoğalıyor umutlarınız... Olmaz mı?
Çünkü;
Umut yanardağdır.
Umudu ürettiğiniz zaman birgün volkan olur patlar, lav olur akar, önündeki setleri, engelleri yıkar geçer. Yolunuzu açar; dirilirsiniz.
Umut yaşam niteliğini arttıran bir etki yapar insanda.
Hepimiz, sığınmacılara umut aşılayalım
Yaşamdan büyük büyük parçalar kopartır umutsuzluk; yaşama büyük büyük katkılar yapar umut. Bu katkılar yaşamın niteliğini artırır. Umudunuz oldumu yaşama saygınız artar; kendinizle barışırsınız.
Umut yaşamı uzatan bir kavramdır.
Sarıldığınız zaman bu kavrama; en umarsız anlarınızda; yaşama da sıkı sıkı sarıldığınızı duyumsarsınız. Yaşama sarılan insan da yaşamdan hiçbir umarsızlığa karşın kolay kolay kopamaz. Ömrünüz uzar; bağlanırsınız.
Azrail gelse, canevimden bu canı çıkaramaz, sözü de umudun gücünden değil midir?
Umut yaşamı uzatır.
Sığınmacılara, bu Dünya Günlerinde yeni bir geleceğe günaydın diyebilmek için... umut aşılayalım. Hepimiz... her birimiz....
20 Haziran 2006 Dünya Mülteciler Günü kutlu olsun! (İT/EÖ)