İstanbul Barosu'nun Heinrich Böll Vakfı işbirliğiyle düzenlediği "Ulusal, Ulusalüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları" Sempozyumu'nda bu saptamayı yapan Doç. Dr. Naz Çavuşoğlu, keyfi uygulamalara dikkat çekti:
"1982 Anayasası, devletin keyfi uygulamalarına da fırsat tanıdı."
Bugüne kadar pekçok partinin "azınlık yarattıkları" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldığını anlatan Çavuşoğlu, Türkiye'de dini, dili, kültürü farklı topluluklar bulunduğunu söylemenin serbest bırakıldığını, ancak bu toplulukların varlıklarını sürdürebilmesi için hukuki düzenleme yapılmasını istemenin , "azınlık yaratmak" adıyla yasaklandığını söyledi.
Çavuşoğlu şöyle konuştu:
"Anayasa Mahkemesi, ırk ve dil farklarına göre azınlık statüsü yaratmanın devletin bölünmez bütünlüğü ile örtüşmediğini söylüyor. Oysa, etnik kökeni farklı vatandaşlar olduğunu kabul ediyor.
"Böylece, ülke içinde dini, dili, kültürü farklı toplulukların bulunduğunu belirtmek yasaklanmamış oluyor. Ancak, bu grubun varlığını sürdürebilmesi için özel hukuki düzenlemeler yapılmasından açık ya da örtülü biçimde bahsedilmesi yasaklanıyor."
Anayasa'ya göre Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dilinin Türkçe olduğunu hatırlatan Çavuşoğlu, azınlık dillerinin özel alanda kullanılmasının serbest bırakıldığını, resmi alanda kullanımın yasaklandığını, kamusal alanda kullanımın ise keyfi sınırlamalarla karşılaştığını söyledi.
Türkiye'de yabancı dille eğitimin Milli Güvenlik Kurulu ile Bakanlar Kurulu'nun kararlarına bağlı olmasını da eleştiren Çavuşoğlu, bu nedenle geçtiğimiz yıllarda pekçok farklı kişi ve kurumun Kürtçe dil kursu açma girişimlerinin de sonuçsuz kaldığını hatırlattı.
Çavuşoğlu, sözlerini Avrupa Birliği İzleme Komisyonu'nun 2000 Raporu'yla sona erdirdi:
" Türkiye'nin, kültürel kimliğe, ortak geleneklere sahip herhangi bir grubu ulusal azınlık olarak kabul etmesini isteyip istememesinden bağımsız olarak; Türkiye'de azınlıklara , bütün Türk vatandaşlarının sahip olması gereken haklar verilmiş değildir."