Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı avukat Fevzi Gümüş'ün dün (8 Kasım) Kadıköy'de düzenlenen ve 200 bini aşkın kişinin katıldığı "Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı" mitinginde yaptığı konuşmasının tam metnini yayınlıyoruz.
***
Sevgili canlar
Pir Sultan'ın yarenleri, yoldaşları
Hepinizi Banazlı Koca Haydar'ın inancı, bilinci ve direnci ile selamlıyorum.
Sadece sizleri değil, başta Tuzla işçileri olmak üzere tüm işçileri, memurları, çiftçileri, doğanın dengesini bozan hidroelektrik santrallere karşı onurlu bir mücadele veren Rizelileri, Artvinlileri, Dersimlileri, neoliberal politikaların köleleştirdiği, yoksullaştırdığı tüm emekçileri,özgür ve demokratik bir üniversite isteyen öğrencileri, kadınları, F tipi cezaevlerinde insanlık onuru için direnenleri selamlıyor, daha eşit, daha adil ve daha özgür, gerçekten laik ve demokratik bir Türkiye uğruna 1 Mayıs 1977 Taksim, Maraş, Çorum, Madımak, Ümraniye ve Gazi katliamlarında yitirdiğimiz tüm canları, Denizleri, Mahirleri, Uğur Mumcuları, Musa Anterleri, Hrant Dinkleri saygı ile anıyorum.
Sevgili canlar
Pir Sultan der ki;
Kaçıncı ölmem bu hain
Pir Sultan ölür dirilir.
Kavgamızın şehri İstanbul'a, Kadıköy meydanına, Türkiye'nin dörtbir köşesinden gelen her bir can Pir Sultan'ın, onun direniş ruhunun asla ölmeyeceğinin kanıtıdır. Şu meydandaki güzelliğe bakın. Kürtler ve Türkler burada...
Aleviler, Sünniler burada...
Atatürkçüler, sosyal demokratlar, sosyalistler de burada.
Yani barış içinde kardeşçe yaşamayı savunanlar bir aradayız.
İşte bu meydan Türkiye.
Türkiye de bu meydanı gibi...Herkeste ayrı bir renk ve güzellik VAR...
Bizleri el ele tutuşturan, ayrıştıran değil buluşturan, birleştiren şey Aleviliğin evrensel bir dünyaya açtığı pencereden sızan aydınlıktır. Biz, 72 millete aynı nazarla bakarız. "Hak ademdedir" deriz. "Sevgi bizim dinimizdir, başka dine inanmayız". Cennet için insan öldürmeyiz.
Öldürmeyiz ama Pir Sultanlar, Nesimiler, Baba İshaklar gibi baskıya karşı direnmekten de vazgeçmeyiz. Çünkü, ne kadar aşağılasanız, hor görseniz de biz Aleviyiz, Kızılbaşız...Bu ülkenin gerçeğiyiz ve burardayız.
Sevgili Dostlar;
Biz, kendisine ayrılan ödenek ile 8 bakanlığın bütçesini geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasını istiyoruz. Diyanet, laik bir devlette olmaması gereken bir kurumdur. Devlet, inançlara eşit mesafede olmalıdır. Ama o Diyanet İşleri Başkanlığı, strateji belgelerinde zorunlu din dersinin kaldırılmasını talep eden bizleri, Diyanet ve İslamı tehdit edenler listesinde görüyor. Devasa bütçe ile yetinmiyor daha fazla istiyor.
Soruyoruz, cenneti inşa etmek devletin mi görevidir?
Sana ne.. Cennete gidecek adama sponsor olmak sana mı düştü.
Sen, önlüğüne okulun ihtiyaç listesinin asıldığı öğrencilere sponsor ol. Sen hastane kapılarında parası olmadığı için hayatını kaybedenlere sponsor ol. Sen fabrika aç, yol, su, elektrik götür. Bırak, herkes kendi cennetini kendisi inşa etsin.
Stratejik belgelerinde Alevileri, din ve diyanet düşmanı olarak gösterip Alevileri hedef haline getiren Diyanet İşleri Başkanlığı şunu bilmelidir.
Aleviler, Milli Güvenlik Kurulu'nun hazırladığı siyaset belgelerinde, kırmızı noktalı haritalarda da vardı. Ama bizler o haritaları, siyaset belgelerini nasıl ki, tarihin çöplüğüne attıysak, hala var isek, hala Kadıköy meydanını doldurabiliyorsak, senin Strateji belgelerini de çöplüge atarız. Eğer bu ülkede, zorunlu din derslerine, Diyanet'e karşı çıkmak tehditse, Aleviler tehdit olmaya devam edecekler. Bunu dostlarımız da düşmanlarımız da böyle bile..
Değerli Canlar;
Bizler, alevi köyleri ve mahallerine cami yapılmasına, Alevi çocuklarının asimilasyonuna hizmet eden zorunlu din derslerine de karşıyız. Çünkü, zorunlu din derslerinin insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğuna hem iç hukukta hem de AİHM'de karar verilmiştir. Ama gerici AKP zihniyeti inatla bu iki uygulamayı da sürdürmek istiyor ve cemevlerine yasal statü kazandırmıyor. Çünkü, Diyanet'e göre cemevleri cümbüşevi... İki gün önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Tunceli'de cemevini ziyaret etti. Onun ayakkabı çıkararak cemevine girmesi, kimi çevrelerce alkışlandı. Sayın Cumhurbaşkanı ayakkabı çıkararak cemevine girdiyse elbette doğrusunu yapmıştır. Ama Cumhurbaşkanı bilmelidir ki, cemevine saygının ilk koşulu Alevilerin ibadet yerini tanımaktır. Ayakkabı çıkarmak yetmez. Eğer bunu yapmazsanız, gün gelir, o ayakkabınız kapının önüne konulur.
Sevgili yarenler, yoldaşlar;
AKP'nin Alevi açılımının arka planında devlet Aleviliği yaratma planı vardır. AKP, güya Alevi çalıştayları ile göz boyamaya çalışmaktadır ve Alevilerin sorunlarını çözeceği gibi bir aldatmaca yaratmaktadır. Biz bu Muaviye oyunlarını tarihten beri iyi biliriz, tuzaklara düşmeyiz. Mayasında özgürlük, eşitlik, adalet olmayan bir iktidar Alevilere özgürlük getiremez. Diyanet'i kaldıramaz, çünkü yarattığı sömürüyü gizlemek için Diyanet'e, zorunlu din derslerine ihtiyacı vardır. Bu iktidar Alevi çalıştayları sonunda bir paket açıkladığında görecegiz ki, amaç Alevi sorunlarını çözmek değil, Alevileri asimile etmektir. Bunun işaretlerini Devlet Bakanı Faruk Çelik vermiyor mu? Biz, Madımak utanç müzesi olmalıdır diyoruz, O kültürevinden bahsediyor. Çünkü, daha birkaç yıl öncesine kadar Madımak'taki vahşeti yaratanlarla aynı siyasi çatıda olanlar, o utançla yüzleşmeye korkuyorlar da, ondan... Unutturmak istedikleri, siyasi geçmişlerine düşen o utanç sayfasını yırtıp atmak...
Ama bunu yapamayacaklar. Asla izin vermeyeceğiz buna...
Sevgili canlar;
Biz, ayrıcalık değil her anlamda, kanunların önünde, gündelik yaşamda, fiiliyatta eşitlik istiyoruz. Eşitliği de herkes için istiyoruz. Bizim, Sünnilerle, Kürtlerle, Türklerle, gayrimüslimlerle sorunumuz yoktur. Bizim, tek tip insan yaratmayı isteyen sistemle ve o sistemin ırkçı ve gerici iktidarlarıyla sorunumuz vardır. Bizim davamız, Aşık Veysel'in dediği gibi insanlık davasıdır.
Bu insanlık davasında, siz yoldaşları, canları, bütün ezilenleri, bugün olduğu gibi her zaman aramızda görmek istiyoruz.Bizler bir arada olmazsak bu muaviye zihniyeti ülkemizi yaşanmaz hale getirmeye devam edecektir. Onun için biz aleviler olarak diyoruz ki önümüzdeki günlerde ülkemizin kaderi için, daha aydınlık, özgür, demokratik ve barış içinde bir Türkiye'nin yaratılması için bir adım öne çıkıyor, tarihin bu döneminin bize yüklediği sorumluluğu üstleniyoruz.
Ve diyoruz ki Güneşin ortasında, kardeşlik sofrasına oturacağımız günler yakındır...(BÇ)