Benim hikayem 1915'in artıklarından olan Ermeni Varto Aşireti'nde başlar. 1959'da Mardin'de, şimdi Şırnak'a bağlı olan Ermeni Varto Aşireti'nde doğdum. Şimdi buraya Yolağzı köyü denmekte. Varto Babamın Büyükbabası'nın adı Vartan'dan geliyor. Aşiretten kalanların tümü 1978'de İstanbul'a geldiler.
O güne kadar köy yaşamları boyunca ve o günden sonra da yan köylerin ağalarının çıkardıkları sahte tapularla açılan mahkemelere git gelle uğraştılar. Yan köyler ki onlar da bizim toprakların üzerinde kurulmuştur. Haklarını aradıkları için dayaklar, yaralanmalar, bir iki de mucizevi bir şekilde ölümden kurtulma olayları yaşadılar.
Babam, aslını ve dinini inkar etmeden onurlu bir yaşam sürdürdü, halen davası süren topraklarda yüreği ve aklı kalarak, üç sene önce Brüksel'de, çocuklarından "ilgileneceğiz" sözünü alarak gözlerini bu hayata kapadı. Asla korkak davranmadı, tembel olmadı, kimsenin emeğine gözünü dikmedi ve bizi asla kinle büyütmedi.
Yatılı okulda tanıştığım birlikte büyüdüğümüz, sevdiğim, Çutag diye seslendiğim, eşim Hrant Dink'le evlendik. Bu arada bu yatılı okul kampımızı da elimizden aldılar. İsa Mesih'in yardımı ile her türlü zorlukların üstesinden geldik, ülkemizin sorunlarına, söylemlerine birlikte üzüldük. Şimdi de acı acı ağlıyorum.
Şimdiye kadarki yaşamımızda Ermeni'yiz diye ya horlandık ya hakarete uğradık, veya Ermeni kelimesini küfür olarak duyduk. Bunları gazetelerde, televizyonlarda, nüfus dairelerinde memurlardan en yetkili ağızlara kadar her yerde işittik, işitiyoruz.
Bazen bu ülkenin vatandaşı değilmişiz gibi, sanki başka yerden göç etmişiz gibi davranıldı. Bunların hepsi halen yapılmakta ve bu yapılanma bu anlayış, bu karanlık, bebeklerden katil yaratmaya devam etmekte.
Meseller 21:3'te der ki Rab kendisine kurban sunulmasından çok, doğruluğun ve adaletin yerine getirilmesini ister. Bugün burada bu katil olmuş bebekler var, onları yaratan karanlık nerede?
Karanlık dediğim belirsiz birileri değil. Bu karanlığın parçalarını Valilikte, Jandarmada, Silahlı Kuvvetler'de, MİT'te, Emniyet'te, Hükümet'te, Muhalefet'te, mecliste olmayan partilerde, hatta basında ve sivil toplum kuruluşlarında bulabilirsiniz. Bunlar adı sanı belli insanlar, görevleri belli insanlar.
Durmadan düşman yaratıp bebekleri katil yetiştiriyorlar ve bunu Türkiye'ye hizmet diye yapıyorlar. Bunları Agos'un önünde Sabiha Gökçen haberinden sonra ve eşimin mahkemelerinin önünde de gördük. Ama nedense adalet ya da hukuk onlara ulaşmıyor, ulaşmak istemiyor. Çünkü biraz ileri giderse kendisinin içinde de bunlardan olduğunu görecek.
O halde eğer siz bu karanlıktan değilseniz ve bu karanlığı tasvip etmiyorsanız, onlara katılmıyorsanız, üzerine gitmeye cesaret edin ve bu dosyalarda set çekilmiş noktaların setlerini yıkın. Sizin aracılığınız ile Tanrı'nın adaleti yerine gelsin ki bu davanın sonunda biraz olsun Türkiye'nin yüzü gülsün, aydınlanmaya başlama noktası olsun.
Sayın Hakim, eşim yazdığı, düşündüğü ve konuştuğu için yargılandı. Hiç suçu olmadığı halde bu devlet anlayışı sayesinde suçlu bulundu. Bana göre devletin çoğu söylemleri bölücülük, hakaret, aşağılama içeren, bunlar gibi katil bebekleri cesaretlendiren ve çoğaltan nitelikte.
Velhasıl bu karanlık pınarın başı devlet ağzı ve anlayışıdır. Bu söylemlerden ve söyleyen kişilerden şikayetçiyim.
Ben, bildiğim Nuh'tan beri bu topraklarda yaşayan bir halkın artığı olarak, bugün çocuklarımla kendimi Türkiyeli birer Ermeni ve eşit vatandaş olarak görmek, hissetmek istiyorum.
Atasözümüz der ki aslını inkar eden haramzadedir. Aslını inkar edenden ya da saklayandan ne bekleyebilirsiniz? Yalan bir temelde nasıl iyi bir bina, iyi bir karakter kurabilirsiniz? Güvenilebilir mi size sormak isterim. Yani aslımızı inkar etmediğimiz için düşman mıyız?
Sevgili eşim de tembellik ekmeğini yemedi, yalan solumadı, haksızlık yapmadı, hiçbir zaman ne ülke içinde ne ülke dışında vatanına karşı bir sözde veya davranışta bulunmadı, her zaman gerçeğin yanında olduğu gibi, onun gerçek evladı ve gerçek vatandaşının olması gerektiği gibi yaşadı, karşılığında kalleş kurşunlar hak görüldü.
Sonuç olarak adalet size göre ne olursa olsun eşimi geri getirmeyecek, hiçbir sonuç benim eşimi kaybetmemle eşdeğer olmayacaktır. Fakat hiç olmazsa Türkiye'nin ve vatandaşlarının kazancı olsun.
Adalet mülkün temeli ise ben bu temeli arıyorum. Türkiye'nin bu temele oturmasını istiyorum. Ezberde değil yaşamlarda, söylemlerde görmek istiyorum. Dolayısı ile görevli ve sorumlu olanların hepsinin "eşini, vatandaşımızı koruyamadık, korumak istemedik, bile bile suç işledik, özür diliyoruz" demelerini talep ediyorum.
Devleti temsil etmekte olan sayın mahkemeden bütün bu suçluların hak ettiği cezaları almalarını talep ediyorum. Hiçbirine yüreğimde kin beslemiyorum, tam tersine hepsini zavallı görüyorum ve acıyorum.
Onlar için, her şeyi bilen, her şeyi gören, gelmiş ve gelecek olan İsa Mesih'ten sevgisine ve adaletine göre merhamet diliyorum. Bu merhamete ihtiyaçları olduğunu, vicdanlarında Tanrı'nın Ruhu aracılığı ile hissetmelerini diliyorum. Sizden de sorumluluğunuzun gereğini talep ediyorum.
Saygılarımla, (RD/EÜ)